Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Belirsizlik Çağında Psikolojimiz: Ekonomik Kriz ve Ortak Ruh Hali

Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve dalgalanmalar, artık yalnızca bir “finansal mesele” olmaktan çıktı. Markette artan fiyat etiketleri, kiraların ulaştığı boyutlar, her gün değişen gündemlerden etkilenen ekonomi; ve hem gündemlerden hem ekonomiden etkilenen bizler… Sadece cüzdanımız değil, ruhsal dengemiz için de tehlike çanları çalıyor. İnsanların kaygılı, öfkeli ya da yorgun hissetmesi; aslında bireysel bir sorun değil, toplumsal ölçekte yaşanan koşulların doğal bir sonucu.

Bu yazıda ekonomik belirsizliğin iyi oluş halimize etkisini üç boyutta ele alıyor olacağız.

Kaygı ve Öfkenin Kaynağı: Normal Bir Tepki

Ekonomik kriz dönemlerinde insanlar çoğu zaman kendilerini sorgulamaya başlıyor: “Herkes dayanıyor, ben neden zorlanıyorum?” “Millet tatile gidiyor, dışarıda restoranlar dolu, herkes bu kadar parayı nasıl buluyor?” Çok geçmeden okuduğumuz bölüm, yaptığımız meslek bizlere en az kazandıran, en mantıksız işlermiş gibi gelmeye başlıyor. Herkes bir şekilde biriktiriyor, kendi ekonomisini yönetiyor, telefon değiştiriyor, evleniyor, arabasını yükseltiyor. Biz izliyoruz. Demek ki biz başaramıyoruz. Bu zamana kadar herkesin öğrendiğini öğrenmediysek bundan sonra da zor.

Kaygılanıyoruz, kendimize öfkeleniyoruz, kendimizi suçluyoruz. Oysa burada atlanan önemli bir gerçek var: düşündüğümüz gibi yalnız değiliz, pek çok insan bizimle aynı durumda ve içinde bulunduğumuz koşullar olağan değil.

Kaygının formülü çok basit bir şekilde “algılanan tehdit büyüklüğü / başa çıkma kapasitesi” olarak özetlenebilir. Fiyatların birkaç gün içinde değiştiği, iş güvencesinin zayıfladığı, yarının planlanamaz hale geldiği bir ortamda yaşıyoruz. Yani ihtiyaçlar hiyerarşisinin her adımının ayrıca tehdit altında olduğu ve elimizden hiçbir şey gelmeyen bir ortamdayız. Böyle bir durumda kaygı duymak olağanüstü değil, tamamen normal.

Kaygı aslında bir uyarı mekanizması, bir tehlike algısı karşısında zihnin ve bedenin alarm durumuna geçmesi. Bu nedenle bugünkü toplumsal ortamda kaygılı olmak, bireyin “fazla hassas” olması değil, gerçeklik karşısında duyarlı olması anlamına geliyor aslında. Aynı şekilde düşünecek olursak; öfke de haksızlık, eşitsizlik ve çaresizlik duygularına verilen doğal bir tepki. İnsanlar, yalnızca kendi yaşamlarına değil, bir parçası oldukları toplumun genel gidişatına da öfkeleniyor.

Bu yüzden ekonomik kriz dönemlerinde bireylerin hissettiği kaygı ve öfkeyi “kişisel sorun” olarak görmek yanıltıcı. Bunları toplumsal koşullara verilen sağlıklı tepkiler olarak okumak gerekiyor.

Krizin Ortak Ruh Hali: Yalnız Değiliz

Ekonomik belirsizlik yalnızca bireyleri değil, tüm toplumu etkiliyor.

“Bunun fiyatı bu kadar olmuş mu ya?”
“Abi buna zam mı geldi?”
“Bunu geçen sene 80 liraya içiyormuşuz.”

Sabah işe giderken dolmuşta, market kuyruğunda, arkadaş buluşmalarında konuşulan ortak konu artık ekonomi. Kimsede fiyat algısı kalmadı, kimse neyin ucuz neyin pahalı olduğunu bilmiyor, tek bildiğimiz yetemediğimiz. Bu durum, ruh sağlığının da toplumsal bir meseleye dönüştüğünü gösteriyor. İnsanlar aynı kaygıları, aynı şaşkınlığı, hatta aynı esprileri paylaşıyor. Ortak bir dil ve toplumsal ruh hali oluşuyor.

Toplum bilimciler, kriz dönemlerinde “kolektif duygular” kavramından söz ediyor. Yani insanlar, tek tek bireyler olarak değil, topluca belli bir ruh durumunu deneyimliyor. Bugün Türkiye’de yaygın olan huzursuzluk, öfke ya da umutsuzluk, bireysel bozuklukların toplamı değil, toplumsal şartların sonucu aslında.

Bu yüzden kişinin “neden ben böyle hissediyorum?” sorusu yersiz; çünkü çoğumuz aynı şeyi yaşıyoruz. Üstelik bu toplumsal ruh hali, paradoksal bir şekilde dayanışmaya da ortam hazırlıyor. İnsanlar benzer dertler yaşadığını gördükçe yalnız olmadığını hissediyor. Reyonda fiyatlardan şikâyet eden iki yabancının göz göze gelip gülümsemesi, kasada kasiyerle yaptığımız “bu indirimli fiyatı mı” sohbeti aslında bu ortak ruh halinin küçük bir yansıması.

Normalleştirmek: Suçluluk Değil Farkındalık

Belki de en önemli nokta, bu dönemde yaşadığımız duyguları “anormal” ya da “ayıp” olarak görmemek. Kaygı, öfke, huzursuzluk… Bunlar kişisel yetersizlik değil, olağanüstü koşullara verilen doğal yanıtlar. İnsanların kendilerini suçlaması ya da “daha güçlü olmalıydım” diye düşünmesi, aslında toplumsal bağlamı gözden kaçırmaktan kaynaklanıyor.

Ekonomik kriz gibi geniş ölçekli sorunlarda bireylerin ruh sağlığına yönelik beklenti, “daha dayanıklı ol” yönünde olabiliyor. Oysa ruh sağlığı alanında çalışanlar veya (en azından doğru kaynakları) okuyup araştıranlar olarak bizler şunu biliyoruz: dayanıklılık, duygularını bastırmak veya kontrol etmek değil, onları fark edip anlamlandırmaktan geçiyor.

Yani bugün kaygılı ya da öfkeli hissetmek, zayıflık değil; yaşananların farkında olmanın bir işareti. Bir şeylerin yanlış, tuhaf, endişe verici olduğunu fark edip hala kaygı, endişe, öfke gibi duyguları hissetmemek için “sinirleri alınmış” olmak gerekiyor. Bu duygular, toplumsal koşullar değiştikçe hafifleyebilir ancak. Ama bu süreçte yapılması gereken, kendi hislerimizi sorgulamak değil, onları anlamak ve kabul etmek. Çünkü bu hisler yalnızca bireyin değil, toplumun ortak deneyimi.

Mahallenizde herkesin evine giren yavuz bir hırsızın olduğu biliniyorsa neden geceleri uyuyamadığınızı düşünüp durmanıza gerek var mı?

İrem Öz
İrem Öz
R. İrem ÖZ, klinik psikolog, yazar ve sosyal medya içerik üreticisi olarak psikoloji ve terapötik süreçler üzerine deneyime sahiptir. Lisans eğitimini psikoloji üzerine tamamlayan Öz, aile ve çift terapisi, masal ve sanat terapisi ile psikolojik testler eğitimlerinin ardından klinik psikoloji yüksek lisansında bilişsel davranışçı terapi (BDT), şema terapisi ve kabul ve kararlılık terapisi (ACT) gibi alanlarda dersler ve süpervizyon alarak derinlemesine bilgi edinmiştir. Şu anda ACT alanında eğitimine devam etmektedir. Psikoloji ve iyi oluş alanlarında farkındalık oluşturmak amacıyla sosyal medya platformunda içerikler üreten Öz, aynı zamanda ikili ilişkiler, insan iletişimi ve psikoloji ile etkileşimi üzerine yazılar kaleme alarak ruh sağlığını iyileştirmeye yönelik pratik, anlaşılır ve erişilebilir bilgiler sunmayı hedeflemektedir. Psikolojik yaklaşımları bütüncül bir şekilde harmanlamayı önceleyen yazar, bireylerin sağlıklı bir zihin yapısına sahip olmalarına katkı sağlamak için araştırmalarına ve çalışmalarına devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar