Cuma, Kasım 7, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Aşkın Bilişsel Tuzakları: Neden Aynı Kişilere Çekiliriz?

Bazı ilişkiler vardır; sanki farklı insanlarla yaşanmış gibi görünse de hikâye aynıdır.
Yüzler değişir, ama duygular tanıdık gelir: aynı hayal kırıklığı, aynı umutsuzluk, aynı “yine mi ben?” hissi…
Bu tekrarın nedeni çoğu zaman kader değildir. Zihnimiz, geçmişte öğrendiği kalıpları yeniden üretme eğilimindedir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), düşüncelerimizin duygularımızı ve davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini göstererek bu döngüleri fark etmemizi sağlar.
Aşk, sandığımız kadar “kendiliğinden” değildir; çoğu zaman zihnimizin görünmez elinin izlerini taşır.

İlişkilerde Tekrarlanan Örüntüler: Bilinçdışının Yansımaları

İlişkilerde tekrar eden örüntüler, bilinçdışında taşıdığımız inançların bir yansımasıdır.
BDT’ye göre her birey, kendisi, diğerleri ve dünya hakkında çeşitli temel inançlar geliştirir.

Sevginin koşullu olduğunu öğrenen bir kişi, sevgi alabilmek için fazla veren, uyum sağlayan ve duygusal ihtiyaçlarını geri plana atan biri hâline gelebilir.
Yakınlık kurmanın tehlikeli olduğuna dair bir inanç geliştiğinde ise kişi, duygusal mesafe ile kendini korumaya çalışır.
Zihin, bir zamanlar koruyucu olan bu stratejileri yetişkinlikte de sürdürür fakat bu kez korumak yerine kısıtlamaya başlar.

Bilişsel Çarpıtmalar: Zihnin Kurduğu Tuzaklar

Bu inançlar, bilişsel çarpıtmalarla birleştiğinde ilişkisel döngüler daha da pekişir.
BDT’ye göre romantik ilişkilerde en sık görülen çarpıtmalar arasında şunlar yer alır:

  • Ya hep ya hiç düşüncesi:
    Bir tartışma, ilişkinin tamamen değersiz olduğu inancına dönüşebilir.
    Oysa ilişkiler siyah-beyaz değil; süreklilik ve uyum süreci içeren dinamik yapılardır.

  • Zihin okuma:
    Kanıt olmaksızın partnerin ne hissettiğini veya düşündüğünü varsamak.
    “Kesin bana kırgın”, “Beni artık istemiyor” gibi düşünceler, çoğu zaman kişinin kendi kaygılarının yansımasıdır.

  • Felaketleştirme:
    Basit bir iletişim kopukluğunu “ilişkinin sonu” olarak algılamak.
    Zihnin, belirsizliğe tahammül etmek yerine en kötü ihtimali gerçekmiş gibi kabul etmesidir.

  • Duygusal çıkarım:
    Kaygı veya belirsizlik hissini “kesin kötü bir şey olacak” şeklinde yorumlamak.
    Oysa duygu, her zaman gerçekliğin doğru bir yansıması değildir.

Bu çarpıtmalar, çoğu zaman fark edilmeden ilişkideki duygusal atmosferi belirler.
Küçük bir yanlış anlaşılma büyüyebilir, bir sessizlik reddedilme olarak algılanabilir.
Böylece kişi, tam da korktuğu senaryoyu kendi davranışlarıyla tetikleyebilir.

BDT bu durumu “kendini gerçekleştiren kehanet” olarak tanımlar.

Bağlanma Stilleri: Çocukluktan Gelen Duygusal İzler

Mary Ainsworth ve John Bowlby’nin çalışmalarına göre, çocuklukta şekillenen bağlanma biçimleri yetişkin ilişkilerinde tekrar eder.

  • Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, hem duygusal yakınlığa hem de bağımsızlığa yer verebilir; ilişkilerinde sınır koymakta zorlanmazlar.

  • Kaçıngan bağlanma stiline sahip biri ise partnerin duygusal olarak erişilmez davranışlarını bilinçsizce tekrar seçebilir — bu, tanıdık acıyı tercih etmek gibidir.

  • Kaygılı bağlanma stilinde ise birey, partnerin sürekli onayını arar; “sevilmek için çabalamalıyım” inancı, ilişkiyi yıpratabilir.

Bu bağlanma örüntüleri geçmiş deneyimlerin bilinçdışı yankısı olarak, ilişkilerde tekrar eden hayal kırıklıklarına zemin hazırlar.

BDT Sürecinde Farkındalık ve Değişim

BDT sürecinde değişimin ilk adımı farkındalıktır.
Danışan, otomatik düşüncelerini tanımayı ve sorgulamayı öğrendikçe, ilişkideki bilişsel tuzakları fark eder.

“Herkes sonunda beni terk eder.”

Bu düşünce, zamanla “Bu, geçmiş ilişkilerimden taşıdığım bir inanç; şu anki durum farklı olabilir.” şeklinde dönüşebilir.

Bu değişim hemen gerçekleşmez; ancak düşünceyle duygu arasındaki bağı çözmeye başlamak bile ilişkisel farkındalığı artırır.

Davranışsal Deneyler: Kalıpları Kırmanın İlk Adımları

Davranışsal deneyler bu sürecin önemli bir parçasıdır.
Danışan, alışıldık kaçınma ya da aşırı bağlanma davranışının yerine daha dengeli bir tutum denediğinde, ilişki dinamiğinde gözle görülür değişimler oluşur.

Örneğin, genellikle sessiz kalmayı tercih eden biri, bu kez duygusunu açıkça ifade ettiğinde karşısındaki tepkinin düşündüğü kadar yıkıcı olmadığını görebilir.
Küçük bir iletişim adımı, sınır koyma denemesi veya duygu ifade etme pratiği, yıllardır süren kalıpların çözülmesine zemin hazırlar.

“Hep Aynı İnsanlara Denk Geliyorum” Yanılsaması

Sıklıkla duyulan bir cümle vardır:

“Ben hep aynı insanlara denk geliyorum.”

Aslında denk gelmek değil, zihnin aşina olduğu örüntüyü seçmesidir.
Farkındalık kazanıldığında birey, ilişkilerinde daha bilinçli seçimler yapabilir.

Aşk, yalnızca duyguların yön verdiği bir alan değildir; bilişsel süreçler ve bağlanma örüntüleri de en az duygular kadar belirleyicidir.
Tekrarlayan ilişki döngüleri, kaderden çok, öğrenilmiş bilişsel ve duygusal kalıpların sonucudur.

Sonuç: Farkındalıkla Başlayan Değişim

Zihnin yarattığı kalıplar görünür hâle geldiğinde ve kişi kendi ilişki dinamiklerini fark ettiğinde, seçimler değişmeye başlar.

Belki o zaman, tanıdık hayal kırıklıklarına değil; bizi gerçekten gören, anlayan ve duygusal olarak destekleyen ilişkilere yöneliriz.
Değişim, çoğu zaman büyük adımlarla değil; düşünceyi fark etmekle, duyguyu anlamakla ve küçük davranış denemeleriyle başlar.

Her yeni farkındalık, zihnin eski ezberlerine atılan küçük bir ışıktır —
ve o ışık, aşkı daha bilinçli, daha özgür bir hale getirebilir.

Kaynakça

  • Beck, A. T. (1979). Cognitive Therapy and the Emotional Disorders. Penguin.

  • Ellis, A. (1962). Reason and Emotion in Psychotherapy. Lyle Stuart.

  • Merton, R. K. (1948). The Self-Fulfilling Prophecy. The Antioch Review, 8(2), 193–210.

  • Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.

  • Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Lawrence Erlbaum.

Aysu Çamdibi
Aysu Çamdibi
Aysu Çamdibi, Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji Bölümünden onur öğrencisi olarak mezun olmuş, akademik yolculuğunu İstanbul Arel Üniversitesi Klinik Psikoloji yüksek lisans programında sürdürmektedir. Eğitim ve profesyonel gelişim sürecinde Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Oyun Terapisi, Sanat Terapisi ve Duygu Odaklı Terapi (DOT) alanlarında eğitimler almış; BDT süpervizyonu kapsamında aktif olarak bireysel terapi hizmeti vermektedir. Klinik deneyimlerini rehabilitasyon merkezinde psikolog olarak ve Balıklı Rum Hastanesi AMATEM ile psikiyatri servisinde uzun dönem stajyer psikolog olarak derinleştirmiştir. Bu süreçte bağımlılık, kişilik bozuklukları, psikoz, öğrenme güçlüğü, otizm ve Down sendromu tanılarıyla çalışan bireylerle aktif olarak çalışmıştır. Çamdibi, mesleki yaklaşımında akademik üretim ile klinik uygulamayı bir arada yürütmeyi önemsemekte; psikolojiyi hem bilimsel hem de insani yönleriyle bütüncül biçimde ele almaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar