İkili ilişkilerde, en çok anlaşılmayı arzuladığımız anlarda bile iletişimin önemini fark etmeyebiliriz. Karşımızdaki kişinin bir bakıştan, bir hareketten ya da sessizliğimizden bizi anlamasını bekleriz. Bu durum, zamanla ilişkilerde adeta bir sınav niteliği taşıyabilir.
“Sustuğumda anlamalıydı, gözlerime bakınca fark etmeliydi,” der ve belki de karşımızdaki kişinin bizi tanımadığını düşünmeye başlarız. Bu düşünce, zamanla yerini kişinin kendisini anlaşılmamış hissetmesine bırakır.
Belki gerçekten de yakınlığını düşündüğümüzde karşımızdaki kişi bir göz hareketimizden ne anlatmak istediğimizi anlayabilecek biridir. Peki bu, sözcüklerle kendimizi ifade etmemizin önünde bir engel midir?
Duyguları Sözcüklere Dökmek
Duyguları sözcüklere dökmek bazı anlarda kolay olmayabilir. Kendimizi anlatmaya hazır hissetmeyebilir, alacağımız cevaptan korkabilir veya ruhsal yorgunluğumuz kuracağımız cümlelerin önüne geçebilir. Ya da düşüncelerimizin olduğu gibi anlaşılabileceğine dair tereddütler taşıyabiliriz.
Bu ve benzeri birçok neden, sonucun sessizlikte anlaşılmak istenmesi ile sonuçlanmasına yol açar. Sessizliğimizde gizlenen konuşmaların duyulmasını arzularken, içten içe haklı olduğumuza inanarak girdiğimiz bu beklenti, farkında olmadan ilişkilerimizin akışını etkileyebilir.
Açık İletişimin Önemi
Bu bağlamda, açık ve doğrudan iletişim kurmak, ikili ilişkilerde yanlış anlamaları azaltmanın ve güveni güçlendirmenin temel araçlarından biridir. Özellikle duyguların, düşüncelerin, inançların ve ihtiyaçların net bir biçimde ifade edilmesi; anlaşılır ve sağlıklı ilişkiler kurularak karşılıklı empati gelişimine katkı sağlar.
Açık iletişim yalnızca bireyin kendini ifade etmesini değil, karşı tarafın da anlaşılma deneyimi yaşamasını mümkün kılar. İlişkilerin niteliğini belirleyen en kritik unsurlardan biri olduğunu düşünürsek, eksikliği de aynı şekilde önemini hissettirecektir.
Kendimizi Sorgulamak
Anlaşılmadığımızı hissettiğimiz kişi veya kişilerle kurduğumuz diyalogları gözden geçirdiğimizde, gerçekten net, sakin, açıklayıcı ve empati barındıran cümleler mi kullanıyoruz? Yoksa cümlelerimizi, karşı tarafın hak ettiğine ya da zaten anlamayacağına inandığımız için mi sarf ediyoruz?
Bunu sorguladıktan sonra hâlâ doğru iletişim kurduğumuza inanıyorsak, gerçekten anlaşılmadığımız hissine hak verebiliriz. Ancak, anlatmadan anlaşılmadığımızı hissettiğimiz için birini suçlayabilir miyiz?


