Sürekli Öğrenim
Öğrenmenin yaşı yoktur, derler. Ben bu cümleyi alışık olunandan farklı bir açıdan ele alıyorum. Öğrenme dediğimiz durum, kişinin çevresiyle olan etkileşimlerinin sonucu meydana gelen, şu anda kalıcı olduğu düşünülen davranış değişmesidir.
Hayatımız boyunca neden-sonuç ilişkisi çıkarımları ile yaşarız. Vardığımız her bir sonuç aslında öğrenmiş olduğumuz her bir düşüncedir. Düşüncelerimiz de davranışlarımızı şekillendirir. İnsan doğası gereği maruz kaldığı olaylardan ve durumlardan çıkarımlarda bulunur ve davranışlarını bu çıkarımlara göre şekillendirir.
Çıkarılan bazı sonuçlar kesin yargılar içerebilir. Kesin yargılara örnek olarak; ağlayan bir insan üzgündür, gülen bir insan mutludur gibi basit çıkarımlar söyleyebiliriz. Genel bakış olarak bu kesin yargıların doğruluğu elbette vardır. Ancak bu durumu insan ilişkileri ve düşünceleri üzerinde tanımlayacak olursak durumlar biraz değişir.
Her insan üzüldüğünde ağlamayabilir, gülen herkes gerçekten mutlu olmayabilir. Öyleyse bu kişilerin üzülmediğini, ya da mutlu olmadıklarını söylemek ne kadar doğru olur? Bu basit örneklerdeki gibi karşımızdaki kişilerin davranışları farklı düşüncelere dayanabilir. Her insanın düşünce tarzı ve bakış açısı farklıdır. Böylece davranış nedenleri de farklı olur. Ancak haklı olarak bizler, karşımızdaki kişinin davranış şekillerine göre bir sonuca varmaya odaklıyızdır.
Bilişsel Çarpıtmalar
Beni aramadı demek ki beni sevmiyor, ya da benimle buluşmak istemedi demek ki benden yeterince hoşlanmadı gibi yaşanılan olayları olumsuz kesin yargılara bağlarız. Bu tür olumsuz kesin yargılara psikolojide “bilişsel çarpıtmalar” denir. Bilişsel çarpıtmalar, düşünme sürecimizde bulunan mantıksız ve olumsuz olan inanç tuzaklarıdır. Bu tuzaklar aşırı genelleme ve felaketleştirme içeren inançları da içerir.
Peki bunu neden yapıyoruz? Düşünce dediğimiz kavram aslında öğrendiklerimizdir. Bilişsel çarpıtmalarımız da yaşadığımızdan çıkardığımız hatalı öğrenme sonuçlarıdır. Hatalı bir düşünce öğrenildikten sonra davranışımızı da hatalı bir şekilde etkiler ve bu da kişiye olumsuz duygular hissettirerek sıkıntı yaşamasına sebep olur.
Yaşamımız boyunca yaşadığımız her olaydan bir sonuç çıkartıp ona göre devam ederiz. En basit örnekle; yanan bir ocakla ilk defa karşılaşan bir bebek, ocağa elini uzattığında canı acıyacaktır ve bu durumdan ocağın can acıtıcı bir nesne olduğu sonucuna varacaktır. Muhtemelen de bir dahaki ocakla karşılaşma anında daha temkinli davranacaktır ya da tamamen uzak kalmayı seçecektir.
Bu davranış insan doğası için olması gereken bir özellik, ama insan ilişkilerine bu durumu entegre ettiğimizde bazı değişkenler mevcut. Her insanın farklı bakış açısına sahip olduğuna değinmiştim. Bu durumda aynı davranışı sergileyen herkes, aynı şeyi düşünerek bunu yapmıyor olabilir diyebiliriz.
Burada dikkat edilmesi gereken noktaya yukarıda verdiğim örneklerden birini kullanarak değinmek istiyorum. Daha önce sizi sevmediği için sizinle buluşmaktan ve vakit geçirmekten kaçınan insanlar hayatınızda olmuş olabilir. Yine aynı kaçınma davranışını gösteren başka bir insanın nedeni, sizi sevmediği için olmayabilir. Alternatif olarak başka nedenlere sahip olabilir. Örneğin sizi gerçekten seviyordur ama utangaç bir insandır, ya da sizi gerçekten seviyordur ama hayatında halletmesi gereken bazı sorunları vardır bu yüzden size yeterli zamanı ayıramıyordur, gibi fazlaca başka nedenleri olabilir.
Bilişsel Çarpıtmalarla Başa Çıkmak
Genelde kesin yargılara vardığımız konular, üzerimizde negatif durumlar yaratıyorsa, alternatif düşünce tekniğine başvurabiliriz. Bu teknik saydığım örneklerdeki gibi karşınızdaki kişinin davranışının başka nedenleri olabileceğini ve sadece sizinle ilgili negatif düşüncelere dayanmayabileceğinin farkına varmanızı sağlar. Bu durumda siz de negatif duygular hissetmiyor olursunuz. Alternatif düşünceler, daha gerçekçi ve mantıklı düşünceler olduğu için davranışları da olumlu yönde etkileyecektir.
Bilişsel çarpıtmalarla başa çıkabilmek için olan bir diğer teknik ise etkin ve açık iletişim becerileri kazanmaktır. Karşımızdaki kişinin ne düşünerek nasıl davrandığını varsaydığımızda, aslında “zihin okuma” dediğimiz eylemi yapıyoruz. Zihin okumak mümkün olmayan bir durum olduğu için çıkarımlarımız da işlevsel olmaz. Karşıdan gelen ve bizi rahatsız eden davranışların nedenlerini ancak soru sorarak ve aktif dinleme ile öğrenebiliriz. Bu yöntem kişilerarası iletişimin daha sağlıklı olmasını sağlar.
İletişimin sağlıklı olmasını sağlayan bir diğer teknik ise empati kurmaktır. Empati yapabiliyor olmak, kişiye farklı bakış açılarından bakma fırsat verir. Böylece farklı düşünce açıları, farklı davranışların sergilenmesine neden olur.
Düşünce ve Davranış
Düşünceler, duygular ve davranışlar birbirlerini çift yönlü şekilde etkiler. Düşünce veya davranıştan birini değiştirirsek diğerleri de değişir. Bu nedenle düşüncelerimizin ve davranışlarımızın farkında olmak, nedenlerini anlamak kişilerarası iletişimlerimizi ve hatta kendimizle olan iletişimimizi de etkiler.
Kalıplaşmış düşünce yapılarını değiştirmek zaman alır ancak mümkündür. İnsan yaşamının sonuna kadar öğrenebilir, değişebilir ve gelişebilir. Bunu mümkün kılmak yalnızca kişinin istek ve farkındalığına bağlıdır.


