Sabah gözlerini açtığında, zihninde bir liste vardır. Yapılacaklar, tamamlanacak işler, başlanacak planlar… Evde iş yığılmıştır. Bilgisayarda yarım bir ödev, masada bekleyen bir rapor, telefonda dönülmesi gereken mesajlar… Bir şeyleri halletmen gerekir. Ama gün ilerledikçe kendini evin içinde oyalanırken bulabilirsin. Sosyal medyada kaybolursun, belki hiç ihtiyacın olmayan bir çekmeceyi düzenlersin… Gün biter. Asıl yapman gereken şey hâlâ yapılmamıştır. Ve o tanıdık cümle gelir:
“Yine yapmadım. Galiba ben tembelim ve yapamayacağım.”
Peki ya gerçekten öyle mi?
Ertelemek, dışarıdan bakıldığında basit bir “yapmamak” davranışı gibi görünür. Ancak içeride çok daha karmaşık bir psikolojik süreç vardır. Bu süreç çoğu zaman tembellikten değil, duygusal yük fazlalığından kaynaklanabilir. Zihinsel olarak “yapmam lazım” dediğimiz bir işi, duygusal olarak tehdit edici, yorucu veya riskli görebiliriz. Bu durum beynimizde bununla ilgilenme, kaç ve başka şeylerle oyalan mesajını verebilir. Yani sorun çoğu zaman “irade eksikliği” değil, fark edilmeyen içsel direniştir.
Aslında şu cümle, ertelemenin daha doğru tanımıdır:
“O işi yapacak enerjim yok, çünkü yaparken kendimi yargılayacağımı biliyorum.”
Mükemmeliyetçiliğin Sinsiliği
Ertelemenin görünmeyen ama güçlü tetikleyicilerinden biri de mükemmeliyetçiliktir. Birçok kişi yalnızca “en iyi” yapabileceği işleri yapmayı tercih eder. Peki ya “en iyi” olmazsa? Peki ya hata yapılırsa, eksik kalırsa, yetersiz görünülürse? Bu soruların altında yatan korkular, kişiyi hareketsiz bırakır. Çünkü bazı insanlar için “mükemmel yapmamak”, hiç yapmamaktan daha tehlikelidir.
Zihin sürekli şunu fısıldar:
“Ya beceremezsem?”
“Ya kimse beğenmezse?”
“Ya ben zaten yeterince iyi değilsem?”
İç Eleştirmenin Sesi
Ertelemenin bir diğer görünmeyen kaynağı ise öz şefkat eksikliğidir. Bazı insanlar için bir işe başlamak, içlerindeki eleştirmenle karşılaşmak demektir.
O ses şunu der:
“Yine geç kaldın.”
“Yine batıracaksın.”
“Zaten sen bir işi tam yapamazsın.”
Bu sesin varlığı, kişiyi adım atmaktan alıkoyar. Çünkü bir işi yapmamak, yapıp yetersiz hissetmekten daha güvenli gelir. Ne yazık ki birçok kişi başkalarına anlayışlı, nazik ve destekleyiciyken; konu kendisine geldiğinde acımasızca davranır.
Bu yüzden şunu hatırlamak önemli:
Erteleyen kişi çoğu zaman iradesiz değil, kendine karşı fazla acımasızdır.
Tükenmişlik ve Erteleme İlişkisi
Ertelemek, sadece isteksizlik değil, derin bir tükenmişliğin işaretidir. Sürekli sorumluluk altında olmak, zihinsel uyarana maruz kalmak ve duygusal olarak fazla yük taşımak… Bunlar insanı görünmez şekilde tüketir.
Tükenmiş bir zihnin en belirgin özelliği şudur:
Ne yapması gerektiğini bilir, ama yapamaz.
Bu durumu yaşayan biri kendine kızar, etiketler yapıştırır:
“Başarısızım.”
“Tembelim.”
“Disiplinsizim.”
Oysa o kişi ne tembeldir ne başarısız… Sadece yorulmuştur. Ve kimse, tükenmişken üretken olamaz.
Sosyal Medya Çağında Ertelemenin Yeni Hali
Modern çağda ertelemek, sadece işi bırakmak değil, yerine başka şeyleri koymakla da ilgilidir. Instagram’da saatlerce gezinmek, dizi maratonları, alışveriş sitelerinde “bakınmak”… Bunların hepsi aslında bir tür “oyalama” hâlidir.
Çünkü bir işi yapmamak, bize huzur vermez. Ama onun yerine başka bir şey koyarsak, beynimiz kısa vadeli hazla ödüllendirilmiş olur. Bu ödül, daha fazla ertelemeye zemin hazırlar.
Çözüm: Erteleme Döngüsünden Nasıl Çıkılır?
Erteleme döngüsünden çıkmak için önce kendimizi suçlamaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Yapamadığımız her işin arkasında tembellik değil, çoğu zaman duygusal yükler, korkular ve tükenmişlik yatar. Bilimsel araştırmalar da bunu doğruluyor: Öz-şefkat düzeyi yüksek olan bireyler daha az erteleme davranışı gösteriyor çünkü hata yapmaktan korkmuyorlar.
Mükemmel yapma kaygısı da ertelemenin arkasındaki görünmez eldir. “Yeterince iyi” olmayı hedeflemek zihinsel olarak hafifletir ve adım atmayı kolaylaştırabilir. Büyük işleri küçük parçalara bölmek (örneğin “kitap yazmak” yerine “içindekiler listesi oluşturmak”) hem daha yapılabilir gelir hem de her tamamlanan küçük görev, beynine “başardım” sinyali göndererek motivasyonu artırır.
Ertelediğin işe karşı hissettiğin duyguları fark etmek de çok önemli bir adımdır. Çünkü çoğu zaman kaçtığımız şey işin kendisi değil, onunla birlikte gelen “yetersizlik” veya “eleştirilme” korkusudur. Eğer bu döngü hayatını ciddi anlamda etkiliyorsa, bir uzmandan destek almak güçlü bir adım olur. Terapiyle birlikte kişi bu davranış kalıplarını fark eder, yerine sağlıklı başa çıkma yolları koyar.
Son olarak, zaman yönetimi sadece saat tutmak değil, kendi enerjini tanımaktır. Hangi saatlerde daha üretkensin, neler seni oyalıyor, hangi işler seni aşağı çekiyor? Tüm bunları gözlemlemek bile değişimin başlangıcıdır. Kendini anlamaya başladığında, değişim zaten adım adım seninle birlikte yürümeye başlar.
Küçük Adımlar, Büyük Değişimler Getirir
Başlamak için büyük motivasyonlar gerekmez. Bazen sadece Word dosyasını açmak, kalemi eline almak, spor çantasını hazırlamak bile yeterlidir. Çünkü hareket, çoğu zaman motivasyonun sonucu değil, sebebidir. Başladıkça gelir, geldikçe ilerlersin. Ve her küçük adım, içindeki “yapamam” inancını biraz daha zayıflatır.
Tembel Değilsin, Zorlanıyorsun
Bu yazıyı okuyan biri olarak belki sen de uzun süredir kendine kızıyor, neden ertelediğini anlamaya çalışıyorsun. Bil ki yalnız değilsin. Ve en önemlisi: tembel değilsin. Zorlanıyorsun.
Belki de bu zamana kadar bunu hiç kimse sana böyle söylemedi. Ama artık biliyorsun: Tembellik sandığın şey, yorgunluğun, mükemmeliyetçiliğin, kendine karşı fazla acımasız oluşunun bir sonucu olabilir. Ve bununla baş etmek, kendine karşı biraz daha anlayışlı olmayı gerektirir.


