İnsan yavrusu doğadaki tüm canlılar içinde en uzun süre bakıma muhtaç olanıdır. Bu durum, bebeğin bakım verenleri ile ilişkisinde uzun sürecek bir alışverişi gerektirmektedir. Başlangıçta çocuk ile anne arasında simbiyotik bir ilişki vardır. Bebek kendisini annesinin bir uzantısı şeklinde algılar.
Gelişim dönemindeki gerekli basamakları geçtikten sonra kendi beden sınırlarının farkına varır ve “ben ve öteki” algısı gelişmeye başlar. Annenin uzantısı olmadığını anlayan çocuk, babası ile de ilişki kurmaya başlar.
Anne ile olan ilişkisinde çocuk, annenin sorumluluklarını yeterince yerine getirdiğini hissettiğinde güven ilişkisi kurulur. Çocuk annesine duyduğu bu güveni önce içselleştirirse kendisine güven duyar, daha sonra ise diğerlerine de yansıtarak dünyaya güvenli bir pencereden bakabilecek duruma gelir.
Temeli atılan bu güven duygusu çocuğun başkalarını ve dünyayı keşfetmesi için kendisine cesaret verir ve sınırlarını anlayabilmek için hayatı deneyimlemeye başlar. Bu sınırlarını test etme ve deneyimleme isteği, insanın kendine olan güvenini yavaş ve emin adımlarla inşa etmesine de yol açar.
Erken çocukluk dönemlerinde çocuğun bakım ve sorumluluğunu tümüyle üstlenen anne de çocuğu ile ilişkisinde bir bütünlük duygusu hisseder. Bu bütünlük duygusu, annenin çocuğa uzun süre bakım verebilmesi için biyolojik bir yatkınlıktan ileri gelmektedir (Bowlby, 1969).
Kendi ihtiyaçlarını erteleyen ve zaman zaman unutan anne, kendisini yavrusunun bakımına adar ve bu da annenin çocuğun gelişimi için yeterli bakım verebilmesi için gereklidir (Winnicott, 1965).
Bu yazı, anne ve çocuk arasındaki bu simbiyotik ilişkinin gerekli gelişim basamağında ayrışmaması ile gelişen bağımlı kişilik özelliklerini incelemek ve nasıl geliştiği hakkında fikir verebilmek amacıyla yazılmıştır.
Bağımlı Kişilik
Morrison’a (2016) göre bağımlı kişiliğe sahip olan insanlar, yoğun bir şekilde başkasının onayına ve duygusal desteğine ihtiyaç duyarlar. Kendi başına karar veremeyen bağımlı kişilik, bir işe başlamakta fazlasıyla zorlanır ve başkalarının olumsuz davranışları karşısında tepkisizliğini koruma yoluna gider.
Terk edilme korkusunu yoğun yaşadıkları için çevresindeki insanların ya da partnerinin sürekli sevgisini kazanabilmek adına yoğun çaba gösterirler. Bu kişiler yalnız kalmaktan hoşlanmazlar ve başkalarının varlığını ve desteğini kaybetmemek için sürekli kendilerinden ödün verebilirler. Rahatsız edici davranışlara bile boyun eğme eğilimleri vardır.
İlgi ve hayranlık ihtiyacı duyan kişilik bozukluğuna sahip insanlarla oldukça iyi anlaşırlar. Genellikle kendileri hakkında negatif düşünceleri vardır ve kendilerine olan inançları zayıftır.
Bağımlı kişilik örüntüsü olan kişilerin belirgin özelliklerinden biri yapışık ilişki ve sürekli onay ihtiyacıdır. Bu durum, kişinin diğerleriyle olan ilişkilerinde olumsuz etkiye neden olur. Bu kişilik özellikleri obezite, diğer yeme bozuklukları ve madde kullanımı gibi bağımlılıklara da yol açmaktadır (Bornstein, 2001).
Bağımlı Kişilikte Bağlanma Modeli
Bağlanma dinamikleri, bağımlı kişilik yapısında belirgin bir yer tutar. Bu kişilik örüntüsüne sahip olan kişiler genelde saplantılı şekilde bağlanır. Kendilerini sevilesi bulmadıkları ve değersiz hissettikleri için yoğun bir terk edilme korkusuna sahiptirler.
Bu terk edilme korkusu ise ilişkilerinde boyun eğmek, rahatsız edici davranışları kabul etmek ve kendi yaşam sorumluluklarını başkalarına yüklemek gibi durumlara yol açar.
Bağımlı Kişiliğin Gelişimi
Freud’a göre insanın psikoseksüel gelişim dönemleri vardır ve bunları oral, anal, fallik, gizil ve genital dönem olarak sıralamıştır. Sağlıklı bir gelişim için bu dönemlerin yaşanıp geçilmesi gerekmektedir.
Herhangi bir dönemde oluşan saplanma kişiliğin gelişimini büyük oranda etkiler ve hayata adaptasyonda engellere sebep olur.
0–2 yaş arasında bulunan ve odak noktasının ağız olduğu dönem oral dönemdir ve büyük önem arz eder. Bu dönemde çocuk anneye tam olarak bağımlıdır ve istekleri aşırı şekilde yerine getirilen bebekler ileride iyimser ve bağımlı kişilikler geliştirirler.
İstekleri yeterli şekilde karşılanmayan bebekler ise öfkeli ve saldırgan kişilik geliştirebilirler. Bu dönem gerektiği gibi geçilemezse saplanma gerçekleşir ve özgüven eksikliği, tırnak yeme, alkol ve sigara bağımlılığı, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi durumlar bu dönemdeki saplanmadan kaynaklanır (Yeşilyaprak, 2018).
Anne ve Çocuk Arasında Bağlanma
Anne ile çocuk doğumda ayrılsa da bakım alabilmek için çocuk anneye muhtaçtır. Bebeğinin temel ihtiyaçlarını karşılayan ve ona yeterince ilgi ve sevgi veren, bebeğine uyum sağlayabilen anne iyi bir annedir (Winnicott, 1967).
Çocuk büyüdükçe ihtiyaçlarını kendisi karşılama kapasitesi artar ve annesine olan bağımlılığı azalır. Bu dönemde annenin, çocuğun bağımsızlığını kazanmasına destek olması için onu serbest bırakması ve gerektiği zaman yanında olması beklenir.
Annenin sert, otoriter, katı ve aşırı koruyucu olması, çocuğun özerkliğini ve öz yeterliliğine olan inancını olumsuz yönde etkileyerek bağımlı kişilik geliştirmesine neden olur. Ebeveyninin söylediklerini doğru olarak kabul eden ve boyun eğen çocuklar, yetişkinlikte de kendilerini yönlendirecek ilişkilere ihtiyaç duyarlar.
Anne ile çocuk arasındaki bu simbiyotik ilişkiyi kesecek ve çocuğun kendi benliğini keşfetmesine yardımcı olacak en büyük etken babanın varlığıdır. Baba, anneye sahip olan bir otorite figürüdür ve çocuğun kendisini ayrı bir birey olarak algılamasına yardımcı olur.
Burada da babanın varlığının yeterince hissedilmesi gerekmektedir. Babanın varlığının çocuğun bireyleşmesine olan etkileri başka bir yazının konusu olacaktır.
Kaynaklar
-
Bornstein, R. F. (2001). The impending death of psychoanalysis. Psychoanalytic Psychology, 18(1), 3–20.
-
Bowlby, J. (1969). Attachment and loss: Vol. 1. Attachment. New York: Basic Books.
-
Freud, S. (1905). Three essays on the theory of sexuality. London: Hogarth Press.
-
Morrison, J. (2016). DSM-5 Made Easy: The Clinician’s Guide to Diagnosis. New York: The Guilford Press.
-
Winnicott, D. W. (1965). The maturational processes and the facilitating environment: Studies in the theory of emotional development. London: Hogarth Press.
-
Winnicott, D. W. (1967). The child, the family, and the outside world. London: Penguin Books.
-
Yeşilyaprak, B. (2018). Eğitimde rehberlik hizmetleri. Ankara: Nobel Yayıncılık.


