Cuma, Kasım 14, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yansımalar: Başkalarında Kendimizi Görmek

“Bizi en çok rahatsız eden şey, belki de kendimizde görmek istemediğimizdir.”
Bazı insanlar vardır; onları gördüğümüzde içimiz sıkışır, sabrımız tükenir, hatta neden bu
kadar etkilendiğimizi anlayamayız. Birinin söylediği basit bir söz, bir davranışı ya da tavrı içimizde beklenmedik bir huzursuzluk yaratır. Oysa kimi zaman bizi en çok rahatsız eden davranışlar, kendimizde görmek istemediğimiz tarafların yankısıdır. Başkalarında gördüğümüz şey, belki de kendi içimizde yüzleşmeyi ertelediğimiz bir parçadır.
İlişkilerimiz, çoğu zaman bize diğer insanlardan çok, kendimiz hakkında şeyler anlatır.

Yansıtma Nedir?

Psikolojide bu duruma yansıtma (projection) denir.
Yansıtma, kişinin farkında olmadığı ya da kabul etmekte zorlandığı duygu ve özelliklerini
başkalarına atfetmesidir. Bir anlamda, içimizde taşımakta zorlandığımız parçaları dışarıya
“yansıtarak” onlardan kurtulmaya çalışırız. Örneğin, kendi öfkesinden utanan biri sürekli
“insanlar çok agresif” diyebilir.

Kendini değersiz hisseden biri, çevresindekilerin onu küçümsediğini düşünebilir.
Ya da kendi yetersizlik korkusuyla yüzleşemeyen biri, başkalarının başarılarını “şans” ya da
“tesadüf” diye açıklayabilir. Aslında, dünyaya baktığımız gözlük kendi içsel hikâyemizin
renkleriyle boyanmıştır. Bir durumu nasıl algıladığımız, bizimle ilgilidir; olayın kendisiyle
değil. Dünya, çoğu zaman iç dünyamızın bir yansımasıdır. Gördüklerimizden çok, onlara nasıl baktığımız belirler deneyimimizi.

İlişkilerde Yansımalar

Yansıtma en sık yakın ilişkilerde kendini gösterir.
Çünkü en çok bağ kurduğumuz kişiler, en derin yaralarımıza dokunma potansiyeline sahiptir.

Bir arkadaşımızı fazla kontrolcü bulduğumuzda, belki de kendi kontrol ihtiyacımızla
yüzleşmemek için onu eleştiririz. Ya da partnerimizin ilgisizliğine öfkelendiğimizde, aslında
kendi içimizde ilgiye duyduğumuz açlıkla karşı karşıya kalırız. Kimi zaman da birinin
özgüveninden rahatsız oluruz; çünkü kendi gücümüzle bağlantımız kopmuştur.
Bu farkındalık kolay değildir. Zihnimiz bizi korumak ister; bu nedenle genellikle “sorun
bende değil” demek çok daha konforludur. Ama bu savunma, bizi kendimizi tanımaktan da
uzaklaştırır. Yargıladığımız davranışlara biraz dikkatle baktığımızda, o davranışın bizde de bir biçimde var olduğunu fark ederiz belki aynı biçimde değil, ama benzer bir duygudan köklenmiş şekilde.

Yansımalarla Yüzleşmek

Aslında her rahatsızlık anı, kendimizi tanımak için bir davettir. Birine kızdığımızda “Bu kişi
bana neyi hatırlattı?” ya da “Bende benzer bir yön olabilir mi?” diye sormak, içsel
farkındalığın kapısını aralar. Bazen öfkelendiğimiz davranışlar, bastırılmış potansiyelimizin göstergesidir. Kendini özgürce ifade eden insanlardan rahatsız olan biri, belki de kendi sesini bastırmıştır. Özgüvenli birini kibirli bulmak, bazen kendi özsaygımızla kurduğumuz mesafeyi gösterir. Yani bizi rahatsız eden şey, sadece dışarıda değil; içimizde çözülmeyi bekleyen bir duygunun yankısı olabilir. Rahatsızlık, farkındalığın habercisidir.

Direnç duyduğumuz her şey, içsel bir mesaj taşır. Bu nedenle fark ettiğimiz her yansımayı
“kendimize yüklenmeden” ama “kendimize dönerek” incelemek önemlidir. Amaç kendimizi suçlamak değil, kendimizi anlamaktır. Kendini anlamak, duygusal olgunluğun en güçlü göstergesidir.

Yansımalar Ve Şefkatli Bakış

Fark ettiğimiz yansımalar, çoğu zaman kendimize yüklenmemiz için değil, kendimize şefkat
göstermemiz için bir fırsattır. Başkalarında gördüğümüz rahatsız edici yönler, bizi yargılamak yerine anlamaya davet eder.
Kendi gölgemizi fark ettiğimizde, onu kabul etmek ve yargılamadan gözlemlemek önemlidir.
Bu süreç, içsel eleştirmenimizi yatıştırır ve duygusal dayanıklılığı artırır.

Şefkatli bakış, başkalarındaki yansımaları anlamak kadar kendimizi anlamakla da ilgilidir.
Kendimize gösterdiğimiz anlayış, ilişkilerimizi daha sağlıklı ve bilinçli yönetmemize
yardımcı olur.

Kendine Dönmenin Gücü

Yansımalarla yüzleşebilmek cesaret ister. Çünkü bu süreçte hem kendi karanlık yönlerimizi
görürüz hem de onların altında yatan ihtiyaçlarımızla tanışırız. Her bir farkındalık anı, kendimize biraz daha şefkatle yaklaşma fırsatıdır. Çoğu zaman başkalarının davranışlarını kontrol etmeye çalışarak huzur ararız. Oysa asıl huzur, kontrolü değil farkındalığı seçtiğimizde gelir. Birinin davranışı bizi rahatsız ettiğinde “O neden böyle?” demek yerine “Ben neden böyle hissediyorum?” diyebilmek dönüşümün ilk adımıdır. Empati, kendini anlamaktan doğar. Kendini tanımayan insan, başkasını anlamakta da zorlanır.

Gölgeyle Karşılaşmak

Yansımalarla yüzleşmek, çoğu zaman kendi “gölge” yönlerimizle karşılaşmak demektir. Carl
Jung’un tanımladığı gölge, farkında olmadığımız, bastırdığımız ya da kabul etmekte
zorlandığımız yönlerimizi içerir. Bir başkasının davranışı bizi rahatsız ettiğinde, aslında kendi gölgemiz harekete geçer. Bu farkındalık başlangıçta rahatsız edici olabilir; çünkü kendi kusurlarımızla, korkularımızla veya eksiklerimizle yüzleşmemizi gerektirir. Ancak gölgeyle temas etmek, içsel büyüme ve duygusal olgunluğun kapısını aralar. Kendimizi tanıma yolculuğunda gölge, bize hem dürüstlük hem de şefkat öğretir.

Kapanış: Kendini Görmenin Sessiz Dönüşümü

Kendimizi başkalarında görmek, bazen sarsıcı ama daima öğreticidir. Yansımalar bize neyi değiştirmemiz gerektiğini değil, neyi fark etmemiz gerektiğini gösterir. Her rahatsız olduğumuz davranış, bize içimizde bir şey anlatmaya çalışır: bir yara, bir
eksiklik, belki de unutulmuş bir parçamız.

İlişkiler, sadece karşılıklı etkileşimler değil; kendimizle kurduğumuz ilişkinin aynasıdır.
Birine duyduğumuz öfke, kırgınlık ya da beğeni bile, kendi iç dünyamızın bir yansımasıdır.
O aynalara dürüstçe bakabildiğimizde, başkalarını suçlamaktan çok kendimizi anlamayı
seçeriz. Ve belki de gerçek olgunluk tam olarak burada başlar: Kendimizle dürüst, başkalarıyla şefkatli bir bağ kurabildiğimiz noktada. Çünkü bazen en derin farkındalıklar, bir başkasının davranışıyla tetiklenen küçük bir içsel
yankıdan doğar.

Her insan, başka bir insanın aynasıdır.

Ve bu aynalarda kendimize baktıkça, kim olduğumuzu, kim olmak istediğimizi ve nerede
durduğumuzu yeniden hatırlarız. Kendini tanıma yolculuğu, diğer insanlarla karşılaştıkça derinleşir. Belki de yaşam, tam da bu karşılaşmalar aracılığıyla bize kendimizi göstermeye devam eder.

Yeter Aslan
Yeter Aslan
Yeter Aslan, Haliç Üniversitesi Psikoloji lisans eğitimini tamamlamasının ardından Klinik Psikoloji yüksek lisansını Arel Üniversitesi’nde tamamlayarak uzmanlığını almıştır. Seanslarını Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ekolü doğrultusunda yürütmektedir. Eğitim hayatı boyunca farklı danışmanlık merkezlerinde çocuk, ergen ve yetişkinlerle bireysel görüşmeler yapmış, psikoloji alanındaki çalışmalarında bireyin içsel dönüşümünü ve farkındalık süreçlerini merkeze alan bir yaklaşımı benimsemiştir. Yazılarında terapi süreci, içgörü kazanımı, çiftler arasındaki ilişki süreçleri, çocuk gelişimi ve bireysel terapi deneyimlerinden beslenen kişisel farkındalık temalarına odaklanmaktadır. Psikolojik bilgiyi herkes için erişilebilir ve dönüştürücü kılmayı mesleki bir misyon olarak görmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar