Hepimizin illaki bir bölüm izlediği sosyal medyada dizinin sahnelerinin önümüze düştüğü veya televizyonda gezerken rastlayıp izlediğimiz, bazılarımızın ise yemek yerken ya da bir işle uğraşırken arka planda izlediği, konusuna karakterlerine aşina olduğumuz Yaprak Dökümü dizisi; Reşat Nuri Güntekin’in romanından uyarlanan bir aile dramıdır. Dizinin merkezinde, emekli Kaymakam Ali Rıza Bey ve ailesi vardır. Ali Rıza Bey, dürüstlüğü, namusu ve ahlaki değerleriyle tanınan, otoriter ve prensip sahibi bir babadır. Eşi Hayriye Hanım’dır ve beş çocuğu vardır: Fikret, Şevket, Leyla, Necla ve Ayşe.
Süperego Açısından Ali Rıza Bey:
Ali Rıza Bey, Freud’un yapısal kişilik kuramına göre, baskın bir süperego yapısına sahiptir. Yani karakterin davranışları büyük ölçüde ahlaki ve toplumsal normlara bağlıdır. Vicdan onun için sürekli çalan bir alarm gibidir. Bu alarm, Ali Rıza Bey’in tek değişmeyen doğrularıyla, ahlaki düzeniyle ve katı kurallarıyla bestelenmiştir ve kulaklarda sürekli çınlayan bir melodidir. Sadece kendisinin uyanmaz, ailesinin ve çevresinin de bu sese kulak verip uyanmasını bekler. Değişen dünyaya uyum sağlamakta zorlanır. Yenilikler karşısında bu alarm kapatılmaya çalışılsa da Ali Rıza Bey katı ve tutucu bir yapıya sahiptir. O alarmı kapatmaktansa sürekli erteleyerek hem kendisini hem başkalarını rahatsız eder; bu da Freud’un tarif ettiği “vicdanın aşırı gelişmiş olduğu ve bireyin kendine acı çektirdiği” süperego modeline tam anlamıyla uyar.
Kırılgan Narsist Kişilik Açısından Ali Rıza Bey:
Narsisizm genelde kibirli, gösterişli bir kişilikle özdeşleştirilse de “kırılgan narsist” tipinde durum farklıdır. Bu kişiler dışarıya ahlaklı, güçlü, otoriter ve gururlu bir imaj yansıtırken, içlerinde yoğun bir onaylanma ihtiyacı, kırılganlık ve incinme korkusunu barındırırlar. Ali Rıza Bey de tam olarak bu yapıya uyar. Kendini “ahlak ve erdem timsali” olarak görür; ailesinden de aynı duruşu bekler. Çocukları onun değerlerine uymadığında bunu kişisel bir tehdit gibi algılar, gururu incinir. Sert tavırlarının altında aslında reddedilme ve değer görmeme kaygısı vardır. Sert ve katı yüzünün ardında, aslında onay arayan, sevilmek isteyen bir baba gizlidir. Bunları doğrudan dile getiremez; bunun yerine, değerlerini dayatır, otoritesini gösterir. Onun kırılgan narsistliği, ailesine karşı duvar örmesini sağlar ama duvarların içinde incinen hassas bir ruh vardır. Çocuklarının sevgisini ve ilgisini beklerken, onları kendi katı kurallarının mahkûmu haline getirir. Zamanla bu incinmişlik duygusu artar, kendisini geri çekmesine ve aile içindeki otoritesinin sarsılmasına sebep olur.
Jung’un Gölge Arketipi Açısından Ali Rıza Bey:
Ali Rıza Bey, toplumun gözünde güçlü ve ihtişamlı çınar ağacı gibidir; gölgesiyle ailesine serinlik ve güven sunar. Ancak bu gölgenin ardında, Jung’un tanımladığı bastırılmış korkular ve karanlık yönler gizlidir. Aşırı kuralcıdır çünkü kontrolü kaybetmekten korkar. Ali Rıza Bey gölgesini kabul etmediği için, bu bastırılmış yönler çocuklarında ortaya çıkar. Çocuklarına sürekli baskı yapar, bu baskı kendi içinde bastırdığı gölgesinden gelen sinyallerdir. Onlar özgürleşmeye çalıştıkça o daha da sertleşir, ama sonunda en çok korktuğu şey gerçekleşir: aile bağları kopar. Böylece Ali Rıza Bey, gölgesini reddettiği için kendi sonunu hazırlayan bir karaktere dönüşür.
Öğrenilmiş Çaresizlik Açısından Ali Rıza Bey:
Öğrenilmiş çaresizlik kavramı, bireyin ne yaparsa yapsın sonucu değiştiremeyeceğine inanması ve sonunda mücadeleyi bırakması durumudur. Ali Rıza Bey, başta ailesini ayakta tutmak için ahlaki değerlerine sıkı sıkıya sarılır. Çocuklarına sürekli nasihat verir, doğru bildiği yolda diretir. Ancak zamanla gördüğü şey şudur: Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, çocukları kendi bildikleri yolda gitmektedir. Ali Rıza Bey bu noktada büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Çabalarının boşa gittiğini düşünür ve yavaş yavaş pasifleşir. Önceleri sert uyarılar yapan otoriter baba figürü, ilerleyen süreçte kabullenen, sessizce izleyen, hatta yenilgiyi içselleştiren birine dönüşür. Artık mücadele etmeyi bırakır; çünkü sonuçları değiştiremeyeceğine inanmıştır. Onun hikâyesi gelenek ve özgürlük arasında kalmış sessiz hüzünlü bir aile portresi gibidir. Ama tüm çatışmaların ve kırılganlığın içinde, Ali Rıza Bey’in doğruluğu, adaleti ve sevgi dolu yüreği hâlâ parlar. Çocukları kendi yollarını seçse de onun varlığı hep hissedilir.
Hayriye Hanım’ın da dediği gibi:
Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı bozulmasın…


