Çarşamba, Kasım 5, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Adolf Hitler’e Bir Bakış

Tarih nice imparatorlar, krallar, komutanlar görmüştür. Bunlardan biri de 1889 yılında Almanya sınırına yakın Avusturya’ya bağlı Braunau am Inn kentinde doğan, aslında Alman vatandaşı olmayan Adolf Hitler’dir.

Her ne kadar gençlik yıllarında ressam olma hayaliyle çabalasa da tarih sayfaları onu, en az beş buçuk milyon insanın ölümüne sebep olan bir diktatör olarak kaydetmiştir.
Herkes onun diktatörlüğünü konuşurken, bu yazıda psikoloji perspektifinden bir pencere açalım.

Çocukluk ve Aile Dinamikleri

Babası Alois Hitler, sert ve mesafeli bir insandı.
Annesi Klara, Alois’in ikinci dereceden kuzeniydi ve ona “amca” diye hitap ederdi. Başlangıçta eve hizmetçi olarak gelen Klara, Alois evlenince evden ayrılmış; daha sonra Alois’in eşinin hastalanması üzerine çocuklara bakmak için geri dönmüştü.
Alois’in eşi vefat edince Klara, Alois’ten hamileydi ve evlendiler. Ancak Klara uzun süre boyunca ona “amca” demeyi bırakmakta zorlandı.

Alois, Adolf’a karşı soğuk ve baskıcı bir tutum içindeydi.
Buna karşın annesi Klara için küçük Adolf, neredeyse dünyanın merkezi konumundaydı.
Bazı kaynaklar, babasının hem Hitler’i hem de annesini sık sık dövdüğünü belirtir.

Hitler, Kavgam adlı kitabında bu döneme dair şu sözleriyle iç dünyasını açıklar:

“Altı yaşındaki bu zavallı küçük çocuk, yetişkin bir insanı bile güdüleyen şeyin korkudan başka bir şey olmadığını zannedecektir.”

Alois işçi değildi, fakat Hitler’in verdiği bu farazi örnek, aslında içinde büyüdüğü baskıcı ortamı betimler.

Gençlik Yılları ve Sanat Tutkusu

Gençliğinde ressam olmak isteyen Hitler’in bu hayali, babasının memur olma ısrarı yüzünden sık sık çatışmalara neden oldu.
Babası öldüğünde Hitler 13 yaşındaydı. Annesine bakmak için inşaat işlerinde çalıştı ve bir yandan da resim yapmaya devam etti.

Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne iki kez başvurdu, ancak her iki başvurusu da reddedildi.
Bu reddedilme, onun hayatında derin bir kırılma yarattı.
Ayrıca Viyana’da yaşadığı dönemde Yahudi karşıtı düşünceler geliştirmeye başladı.

On dokuz yaşındayken annesini kanserden kaybetti. Bu durumu şu sözlerle ifade etti:

“Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise sevmiştim.”

Annesinin ölümünden sonra parasız kalan Hitler, bir süre evsizler yurdunda yaşadı.

Savaş ve Siyasete Giden Yol

Birinci Dünya Savaşı çıktığında orduya katıldı, ancak liderlik özelliklerinin yetersizliği gerekçesiyle rütbesi yükseltilmedi.
Bazı kaynaklara göre asıl sebep Alman vatandaşı olmamasıydı.

Sebep ne olursa olsun, Hitler ordudayken bile kendisini “Almanya’yı kurtarmaya adamış” bir figür olarak görüyordu.

Savaştan iki yıl sonra ordudan ayrıldı ve Alman İşçi Partisi’ne katıldı.
Burada Yahudi karşıtı propaganda ve milliyetçi söylemlerle hızla yükseldi.
1925’te Avusturya vatandaşlığından çıkarak, Alman vatandaşı olma yolunu seçti.
Daha sonra içişleri bakanlığına bağlı bir görevle Alman vatandaşlığı kazandı.

Ardından cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu; ilk seçimi kaybetti, ancak ikincisinde kazandı.

Yahudi Karşıtlığı ve Toplama Kampları

Hitler, toplumdaki birçok sorunun — işsizlik, ahlaki çöküş, savaş yenilgisi — sebebini Yahudiler ve Çingeneler gibi azınlıklara bağladı.
Bu nefret söylemi, geniş halk kitlelerini etkisi altına aldı.

Yahudiler toplama kamplarına gönderildi; çalışabilecek durumda olanlar ayrıldı, diğerleri gaz odalarında öldürüldü.
Cesetler fırınlarda yakıldı.

(Ne acı bir gerçektir ki, bu kadar zulüm gören Yahudiler bugün başka milletlere benzer bir zulmü uygulamaktadır.)

Hitler’in başlattığı bu süreç, kısa sürede İkinci Dünya Savaşı’na dönüştü.

Son Günleri ve Ölümü

Almanya’nın yenilgisi kesinleşince, 30 Nisan 1945’te Berlin’de eşi Eva Braun ile birlikte intihar etti.
Vasiyetnamesinde şu ifadeler yer alıyordu:

“Almanya’nın bütün milletler ve Alman ulusu için zehir gibi tehlikeli olan Yahudileri ve Bolşevizmi kovalamaktan asla vazgeçmemesi gerekir.”

Hitler, ölüm anına kadar yaptıklarını haklı görüyordu.

Psikolojik Değerlendirme: Hitler’in Zihinsel Yapısı

Hitler’e yaşamı boyunca hiçbir akıl hastalığı teşhisi konmamış olsa da ölümünden sonra birçok uzman onu farklı psikiyatrik bozukluklarla ilişkilendirmiştir:
Şizofreni, histeri, paranoya, narsisizm gibi çeşitli tanılar öne sürülmüştür.

1942 yılında Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi Joseph MacCurdy, Hitler’in psikolojik analizinde onun Mesih kompleksi taşıdığını iddia etmiştir.

Mesih kompleksi (diğer adıyla Kurtarıcı kompleksi veya Şövalye sendromu), bireyin kendisini başkaları için vazgeçilmez bir kurtarıcı olarak görmesi durumudur.
Bu kişiler genellikle olağanüstü sorumluluk hisseder, dünyayı ya da bir grubu kurtarmakla görevli olduklarına inanırlar.

Buna eşlik eden belirtiler arasında:

  • Kontrolcülük,

  • Duygusal dengesizlik,

  • Tükenmişlik hissi,

  • Ve bazen bipolar bozukluk veya şizofrenik özellikler bulunur.

Bu sendroma sahip kişiler kendilerini kahraman gibi görürken, aslında kimlik çatışması ve içsel tükenmişlik yaşarlar.

Sonuç: Kötülüğün Psikolojik İzleri

Adolf Hitler hakkında yapılan psikolojik araştırmalar günümüzde hâlâ devam etmektedir.
Hayatta olduğu dönemde hiçbir resmi tanı almamış olması, bu tartışmayı belki de sonsuza dek sürecektir.

Ancak şurası açıktır: Kötülük, birdenbire ortaya çıkmaz.
Zalimliği doğuran şey, çoğu zaman çocuklukta bastırılmış öfke, korku ve sevgisizliktir.

Belki de en önemli ders şudur:

“Bir çocuğun ileride zalim olmadan önce sesini duyabilmek, insanlığın en büyük sorumluluğudur.”

Kaynakça

İrem Güven
İrem Güven
İrem Güven, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında, bireylerin duygusal, bilişsel, sosyal ve akademik gelişimlerini desteklemeye yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu alanda çeşitli kurumlarda staj yapmış; lisans sürecinde edindiği bilgileri sahada uygulama fırsatı bulmuş ve farklı yaş gruplarındaki bireylerle doğrudan çalışma imkânı elde etmiştir. Bir dönem Türk PDR Derneği’nin Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Temsil Heyeti Başkanlığı görevini yürüten ve birçok gönüllü projede yer alan İrem Güven, bu projelerde özellikle çocuklar, ergenler ve öğrencilerle yapılan etkinliklerde aktif rol alarak, danışanlarla etkili iletişim ve empatik yaklaşım becerilerini güçlendirmiştir. Çok sayıda eğitim, seminer, atölye ve kongreye katılarak mesleki bilgi birikimini güncel tutmaya özen göstermektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar