Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yalnızlığın İki Yüzü: Sessizlikte Kendini Bulmak

Yalnızlık… İnsan ruhunun en eski misafirlerinden biri. Kimi zaman kalabalık bir caddede yürürken aniden üzerimize çöken sessizlikte, kimi zaman gece yarısı odanın duvarlarına çarpıp yankılanan boşlukta kendini gösterir. Dostlarla çevriliyken bile içimizde büyüyen görünmez mesafe, bazen sessiz bir çığlık gibi kalbimizde titreşir.
Yalnızlık, çoğu zaman eksiklik gibi hissedilir; sanki yarım kalmış bir tarafımız varmış gibi. Ama aynı zamanda, insanı kendine en çok yaklaştıran deneyimlerden biridir.

Her insan, yaşamının bir noktasında bu sessiz yolculuğa çıkar. Bir kahvenin başında yalnız içilen uzun düşünceler, bir park bankında geçen sessiz dakikalar, ya da bir günün sonunda kendi odanda yalnız kalış… Hepsi, insanı hem zorlayan hem de dönüştüren anlar içerir.
Çünkü yalnızlık, sadece çevremizde kimlerin olduğuna değil; o ilişkilerin bize nasıl dokunduğuna dair derin bir aynadır. Bu aynada, bazen kendimizi tanır, bazen de kaybolduğumuzu hissederiz.

Psikoloji, yalnızlığı sadece “tek başına olma hâli” olarak değil, arzulanan sosyal ilişkiler ile mevcut ilişkiler arasındaki fark olarak tanımlar (Peplau & Perlman, 1982). Yani mesele çevremizde kaç kişi olduğunda değil, o ilişkilerin ruhumuzda nasıl bir yankı bıraktığında gizlidir.
Bu nedenle, kalabalıkların ortasında bile yalnız hissedebiliriz; sessiz bir köşede ise kendimize en yakın hâlimizle buluşabiliriz.

Yalnızlığın Karanlık Yüzü

Yalnızlığın acıtan tarafı, yalıtılmışlık ve dışlanmışlıktır. Araştırmalar, kronik yalnızlığın depresyon, kaygı ve uyku bozukluklarını artırdığını; hatta bağışıklık ve kalp-damar sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bırakabildiğini gösteriyor (Cacioppo & Patrick, 2008).
İnsan doğası gereği bağ kurmaya ihtiyaç duyar; çünkü diğerleriyle kurduğumuz ilişkiler, hem psikolojik hem de biyolojik düzeyde varlığımızı destekler.

Örneğin pandemi döneminde yapılan çalışmalar, uzun süreli izolasyonun bireylerde yoğun stres, umutsuzluk ve yabancılaşma duygularını artırdığını ortaya koydu. Bu da yalnızlığın, sadece kişisel bir duygu değil; aynı zamanda toplumsal ve kültürel koşullarla şekillenen bir deneyim olduğunu hatırlatır.

Yalnızlığın Aydınlık Yüzü

Ama yalnızlığın başka bir yüzü daha var: seçilmiş, üretken yalnızlık. Winnicott (1971), sağlıklı gelişimin “tek başına kalabilme kapasitesine” bağlı olduğunu söyler. Yalnız kalabilmek, insanın kendi varlığıyla barışık olduğunun işaretidir.

Long ve Averill (2003), yaptıkları araştırmada yalnız geçirilen zamanın öz farkındalığı artırdığını, yaratıcılığı beslediğini ve problem çözme becerilerini güçlendirdiğini göstermiştir.
Birçok yazar, şair ya da bilim insanı, en büyük keşiflerini tam da bu sessizlikte yapmıştır. Yalnızlık, dikkati içe çevirerek bize kendi düşüncelerimizin, arzularımızın ve korkularımızın aynasını sunar.

Kimlik ve Sessizlik

Varoluşçu psikolojiye göre yalnızlık, insanı en temel sorularla yüzleştirir: “Ben kimim?” ve “Nasıl yaşamak istiyorum?” (Yalom, 1980).
Çoğu zaman bu sorular rahatsız edicidir; çünkü kesin cevapları yoktur. Ama işte tam da o belirsizlikte, insan kendine en yakın hâlini aramaya başlar.

Toplumun yüklediği rollerden sıyrıldığımızda –iyi evlat, başarılı öğrenci, sorumlu çalışan– geriye sadece kendi sesimiz kalır.
Ve belki de o en ürkek, en sahici ses, bizi gerçek kimliğimize götüren işarettir. Sessizlikte yakalanan bu anlar, çoğu zaman hayata dair yeni seçimlerin, yeni başlangıçların temelini oluşturur.

Kültür ve Yalnızlık

Modern dünyada yalnızlık, çoğunlukla “aşılması gereken bir sorun” gibi görülür. “Oyalan, dışarı çık, kendini yalnız bırakma” sözleri, aslında yalnızlığın sessizliğine tahammülsüzlüğümüzü yansıtır.
Oysa doğu felsefeleri, yalnızlığı içsel keşfin aracı olarak kabul eder. Meditasyon ve inziva gibi pratikler, yalnızlığı bir boşluk değil, üretken bir alan hâline getirir.

Batı’da ise dijital çağın getirdiği sürekli bağlantı paradoksal biçimde yalnızlığı artırır. Görünürde çok bağımız vardır, ama çoğu yüzeysel ve geçicidir (Twenge et al., 2021). Bu da insanı, kalabalıklar içinde daha derin bir yalnızlığa sürükleyebilir.

Dönüştürülen Yalnızlık

Yalnızlık, bastırılması gereken bir duygu değil, işlenmesi gereken bir deneyimdir. Terapötik süreçlerde yalnızlık, bireyin kendini keşfetmesi için bir fırsat olarak görülür.
Farkındalık temelli uygulamalar, kişinin yalnızlıkla ilişkisini dönüştürerek onu daha tolere edilebilir kılar (Creswell et al., 2007).

Mesele yalnızlıktan kaçmak değil, onunla nasıl ilişki kurduğumuzdur. Çünkü insan, yalnızlığın acıtan tarafını dönüştürdüğünde, kendine en derin bağı da orada bulabilir.

Sessizlikte Yakalanan Tamlık

Sonuç olarak yalnızlık, insan yaşamındaki en büyük paradokslardan biridir. Bir yandan acıtır, bir yandan dönüştürür. Onu nasıl yaşadığımız, bizde bıraktığı izi belirler.
Kronik yalnızlık ruhu yıpratır, ama bilinçli yalnızlık insanı güçlendirir.

Çünkü bazen en sahici bağ, başkalarıyla değil; yalnızlığın sessizliğinde kendimizle kurduğumuz bağdır.
Ve belki de insan, tam da o sessizlikte, eksik değil; tamamlanmaya daha yakın hisseder.

Kaynakça

Cacioppo, J. T., & Patrick, W. (2008). Loneliness: Human nature and the need for social connection. W. W. Norton & Company.
Creswell, J. D., Irwin, M. R., Burklund, L. J., Lieberman, M. D., Arevalo, J. M., Ma, J., & Cole, S. W. (2007). Mindfulness-based stress reduction training reduces loneliness and pro-inflammatory gene expression in older adults: A small randomized controlled trial. Brain, Behavior, and Immunity, 25(6), 1097–1106.
Long, C. R., & Averill, J. R. (2003). Solitude: An exploration of benefits of being alone. Journal for the Theory of Social Behaviour, 33(1), 21–44.
Peplau, L. A., & Perlman, D. (Eds.). (1982). Loneliness: A sourcebook of current theory, research, and therapy. Wiley-Interscience.
Twenge, J. M., Haidt, J., Lozano, J., & Cummins, K. M. (2021). Specification curve analysis shows that social media use is linked to poor mental health, especially among girls. PNAS, 118(31).
Winnicott, D. W. (1971). Playing and reality. Tavistock.
Yalom, I. D. (1980). Existential psychotherapy. Basic Books.

Muhammet Yalçınkaya
Muhammet Yalçınkaya
Muhammet Yalçınkaya, lisans eğitimine psikoloji alanında devam eden ve özellikle yetişkin psikolojisi üzerine uzmanlaşmayı hedefleyen bir öğrencidir. Kendini geliştirmek amacıyla çeşitli kliniklerde aktif görev almış, İGÜ Klinik Psikoloji Laboratuvarı bünyesinde yürütülen birçok çalışma ve eğitimde yer almıştır. Başta TPÖÇG olmak üzere farklı öğrenci topluluklarında aktif rol üstlenerek alandaki deneyimlerini çeşitlendirmiştir. Psikodiyalektik, grup terapisi, yetişkin psikoterapisi, insanın arkeolojisi ve psikanaliz konularına özel ilgi duymaktadır. Psikolojiye olan yaklaşımını yalnızca akademik bir uğraş olarak değil, aynı zamanda bireyin içsel dünyasını anlamaya yönelik bir yolculuk olarak görmektedir. Yazılarında; insanın kendini keşfetme süreçlerini, terapötik deneyimlerin dönüştürücü etkisini ve psikanalitik bakışın sunduğu derinlikli perspektifi okurlara aktarmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar