Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kıskançlık: Güvensizliğin Sessiz Yansıması

Kıskançlık, insanın en eski ama en az konuşulan duygularından biridir. Hemen herkes hayatının bir döneminde bu duyguyla karşılaşır; kimi zaman bir ilişkide, kimi zaman bir arkadaşlıkta ya da iş ortamında. Buna rağmen çoğu kişi kıskançlığını itiraf etmekten çekinir. Çünkü kıskanmak genellikle “zayıflık” ya da “bağımlılık” olarak görülür. Oysa kıskançlık, bastırılması gereken bir ayıp değil, anlaşılması gereken bir sinyaldir.

Psikolojide kıskançlık, “değer verilen bir ilişkiye yönelik gerçek ya da hayali bir tehdit karşısında hissedilen duygusal tepki” olarak tanımlanır. Bu tanım, kıskançlığın yalnızca bir “üçüncü kişi” meselesi olmadığını gösterir. Çoğu zaman mesele, başkası değil, kendimizle ilgili algımızdır. Kıskançlığın kökünde “kaybetme korkusu” kadar, “yetersiz hissetme” de vardır.

Bir danışanım bir gün şöyle demişti:
“Beni gerçekten sevseydi, kimseye öyle bakmazdı.”

Bu cümle, kıskançlığın özündeki düşünceyi çok iyi özetler: “Ben yeterince iyi değilim.” İşte bu düşünce, duyguyu daha da büyütür. Kıskançlık böylece sevgiden değil, güvensizlikten beslenmeye başlar.

Kıskançlığın Kökeni: Çocuklukta Başlayan Yarış

Kıskançlık duygusunun temelleri genellikle çocuklukta atılır. Bir kardeşin doğuşu, annenin ilgisinin paylaşılması veya okulda bir başkasının övülmesi… Çocuk, sevginin “bölünebilir” olduğunu sanır. “Biri sevildikçe, ben daha az sevileceğim” düşüncesi zihinlere yerleşir.

Yetişkinlikte ise bu duygunun şekli değişir ama özü aynı kalır. Partnerimizin başka biriyle ilgilenmesi, arkadaşımızın bizden başkasıyla yakınlaşması, iş yerinde birinin bizden daha çok takdir edilmesi hepsi o eski duyguyu tetikler: “Yerim değişiyor, artık ben özel değilim.”

Bu yüzden kıskançlık çoğu zaman karşı tarafın davranışından çok, kişinin kendi değeriyle kurduğu ilişkiyi açığa çıkarır. Kıskanmak, “onu kaybetmek istemiyorum” kadar, “kendimi yeterince değerli hissetmiyorum” demektir.

İlişkilerde Kıskançlığın Döngüsü

Romantik ilişkilerde kıskançlık genellikle kontrol davranışlarına dönüşür. Partnerin kimle konuştuğu, nereye gittiği, ne kadar ilgilendiği sorgulanır. Ancak bu kontrol çabası paradoksal biçimde tam da korkulan şeyi yaratır: uzaklaşmayı.

Bir danışanım seans sırasında şöyle demişti:
“Onu kaybetme korkum yüzünden aslında ben kaybettim.”

Kıskançlık arttıkça güven azalır, güven azaldıkça sevgi nefes alamaz hale gelir. Oysa ilişkilerde asıl bağ, sahip çıkmakla değil, güvenmekle güçlenir.

Kıskançlığın Mesajı: “Kendine Bak”

Kıskançlık, bastırılacak değil, dinlenecek bir duygudur. Tıpkı bedenin ağrısı gibi, o da bir sinyaldir. Kıskandığımızda şu üç sorudan biri genellikle perde arkasındadır:

  1. “Kendimi güvende hissetmiyorum.”

  2. “Yeterince değerli miyim?”

  3. “Kontrolü mü kaybediyorum?”

Bu soruların yanıtı çoğu zaman karşımızdaki kişide değil, kendimizde gizlidir. Duyguyu bastırmak yerine anlamak, kıskançlığın dönüşümünü başlatır. Çünkü kıskançlık, aslında “Beni gör, beni seç” diyen bir ihtiyaçtır.

Kıskançlıkla Baş Etmenin Psikolojik Yolları

Kıskançlıkla baş etmek onu yok etmek değil, yönetebilmek anlamına gelir. İlk adım, duyguyu yargılamadan fark etmektir. “Ben kıskanıyorum” demek, zayıflık değil psikolojik farkındalıktır.

Sonraki adım, bu duygunun neyi korumaya çalıştığını anlamaktır: Sevgi mi, kontrol mü, yoksa değersizlik hissi mi?

Kıskançlığın sıklıkla tetiklendiği anlarda, kişinin kendine şunu sorması faydalıdır: “Şu anda gerçekten bir tehdit mi var, yoksa sadece korkuyorum?” Bu soru, zihni felaketleştirmeden çıkarır ve düşünceyi daha gerçekçi hale getirir.

Özgüveni güçlendirmek de önemli bir adımdır. Kendi ilgi alanlarını, sosyal çevresini, yaşam enerjisini koruyan kişiler daha az kıskanır. Çünkü değer duygularını bir kişiye değil, kendi yaşam bütünlüğüne dayandırırlar.

Kıskançlığın panzehiri özgüvendir; özgüven ise “ben mükemmelim” değil, “ben yeterliyim” diyebilme halidir.

Son olarak, kıskançlığı bastırmak kadar patlayıcı biçimde ifade etmek de ilişkiye zarar verir. Bu duyguyu paylaşmanın en sağlıklı yolu suçlamadan konuşmaktır:
“Böyle olduğunda kendimi dışlanmış hissediyorum” gibi cümleler, hem duyguyu ifade eder hem de karşı tarafın savunmasını azaltır.

Sosyal Medya Çağında Kıskançlık

Günümüzde kıskançlık artık sadece ilişkilerde değil, sosyal medyada da sıkça yaşanıyor. Birinin paylaşımına bakıp “onun hayatı daha güzel” diye düşünmek, modern çağın kıskançlık biçimidir. Bu sürekli karşılaştırma hali, farkında olmadan özdeğeri zedeler.

Sosyal medyada sınır koymak, artık psikolojik bir beceri haline gelmiştir. Kıskançlığı tetikleyen içeriklerden uzaklaşmak, duyguyu bastırmak değil, kendine koruyucu bir mesafe tanımaktır.

Sonuç: Kıskançlık Düşman Değil, Rehberdir

Kıskançlık, çoğu zaman olumsuz bir duygu olarak görülse de aslında insanın kendini tanıması için önemli bir rehberdir. Bize hangi alanlarda güvensiz olduğumuzu, nerede kendimizi yetersiz hissettiğimizi gösterir. Onu bastırmak yerine anlamaya çalışmak, ilişkilerimizi de duygusal olgunluğumuzu da güçlendirir.

Kıskançlık, tamamen yok edilmeye çalışılacak bir düşman değil, farkındalıkla dönüştürülebilecek bir öğretmendir. Kendimize güvenmeyi, sınır koymayı ve sevilmeyi aynı anda öğrenebildiğimizde, kıskançlık artık bir tehdit değil, içsel büyümenin sessiz bir öğretmeni olur.

Hande Aksoy
Hande Aksoy
Hande Aksoy, psikoloji lisans eğitimini tamamladıktan sonra insan zihnini ve davranışlarını anlamaya yönelik çeşitli alanlarda çalışmalar yürütmüştür. Bilişsel Davranışçı Terapi, çocuk psikolojisi ve ilişki dinamikleri üzerine eğitimler almış; çocuk, ergen ve yetişkinlerle farklı yaş gruplarına yönelik deneyimler edinmiştir. Psikolojiyi yaşamın her alanına temas eden bir rehber olarak gören Hande, bireylerin içsel dünyalarını keşfetmelerine ve psikolojik iyi oluşlarını desteklemelerine katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Mesleki gelişimini eğitim ve süpervizyonlarla sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar