Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“Evli ama Hâlâ Oğul” – Aileden Ayrışmamış Erkekle Kurulan Evlilikler Üzerine Psikolojik Bir Bakış

“Neden Bu Kadar Bağlı?”

“Evlendik ama sanki onun ailesiyle de evlendim.”
Bu cümle, birçok kadının terapötik süreçte sarf ettiği ortak bir serzeniştir. Evlilik, iki yetişkin arasında kurulması gereken bir bağken, bazı durumlarda erkeğin ailesi –özellikle annesi– bu ilişki dinamiğinde üçüncü bir taraf gibi konumlanır. Bu yazıda, ayrışmamış erkek kavramının psikodinamik ve sistemik arka planına, evlilikteki yansımalarına ve psikoterapi sürecinde bu durumla nasıl çalışıldığına değineceğiz.

1. Duygusal Ayrışma Nedir ve Neden Gereklidir?

Murray Bowen’a göre, sağlıklı birey olmanın temel göstergelerinden biri duygusal ayrışma düzeyidir. Ayrışma, bireyin kendine ait bir iç ses geliştirmesi ve kendi değer, düşünce, duygularıyla hareket edebilmesidir. Aile sisteminde birey, ne kadar çok “karışıklık” yaşıyorsa, dış otoritelere o kadar bağımlı olur. Ayrışmamış bireylerde şu belirtiler sıkça görülür:

  • Karar alırken “anne/baba ne der?” kaygısı

  • Farklı fikirde olamamak, ebeveyni üzme korkusu

  • Ailenin duygusal durumuna fazlasıyla duyarlı olmak

  • Özerklik kurmaya çalışırken suçluluk hissetmek

Bu durum, çocuklukta ebeveynlerin sınır ihlalleri, aşırı kontrolcü ya da ihmal edici davranışlarıyla gelişebilir. Erkek çocuklar, özellikle annenin “eş işlevi” gördüğü ilişkilerde, sağlıklı bir ayrı birey olma yolculuğunu tamamlayamaz.

2. Ayrışmamış Erkek: “Yetişkin Bedeninde Çocuk Benlik”

Ayrışmamış erkek, evli bir birey gibi görünse de ailesiyle simbiyotik bağını sürdüren, kararlarda ailesinin görüşünü önceleyen, partnerine değil ailesine sadakat gösteren bir yapıdadır.
Bazı yaygın örüntüler şunlardır:

  • Anne-baba onayı olmadan karar verememe

  • Evliliğin sınırlarını aileye karşı koruyamama

  • Eşini ailesine “şikâyet etme” eğilimi

  • Annenin görüşlerini evlilik içinde referans alma

  • Kendini suçlu hissedip ailesiyle eş arasında kalma

Bu erkeklerin çoğu, annelerinden duygusal olarak ayrışmamış; çocuklukta annenin yalnızlığını gideren, onun “küçük adamı” olmuş bireylerdir. Bu bağ görünürde sevgi gibi görünse de aslında bir tür duygusal hapsedilme halidir.

3. Evlilikteki Yansımalar: Duygusal Üçgenler

Bowen kuramında “üçgenleme” kavramı önemlidir. İki kişi arasında stres arttığında, üçüncü bir kişi ilişkiye dahil edilir. Ayrışmamış erkekler, evliliklerinde zorlandıklarında bu stresle baş etmek yerine anneleriyle duygusal bir üçgen kurarak rahatlamaya çalışabilirler.

Bu da şu örüntülere yol açar:

  • Eşin duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması

  • Kadının sürekli “onaylanma savaşına” girmesi

  • Kıyaslanma, yetersizlik hisleri

  • “Ben mi eşim, annen mi?” sorularının sıkça gündeme gelmesi

Kadın bir noktadan sonra “eş” değil, “rakip” hisseder. Bu durum yalnızca evlilik doyumunu değil, kadının özsaygısını da zedeler.

4. Psikodinamik Arka Plan: Oidipus’un Gölgeleri

Freud’un Oidipus Kompleksi kuramı burada aydınlatıcıdır. Erkek çocuk, annesine yönelik bilinçdışı bir bağ geliştirirken, babayla özdeşim kurması ve bu bağdan sağlıklı şekilde ayrılması beklenir.
Ancak bu geçiş tamamlanmazsa:

  • Erkek, annesine sadık kalır.

  • Kadınları “ya anne ya şeytan” şeklinde kutuplaştırır.

  • Evlilikte “bakım veren anne” beklentisi oluşur.

  • Kadınla eşit bir ilişki yerine bağımlı bir ilişki kurar.

Erkek, annesinin idealize ettiği bir figür olmaya çalışırken kendi benliğini feda eder. Bu erkek tipi, duygusal olarak yetişkin olmayan, ama toplumsal olarak “adam” gibi görünen erkeklerdir.

5. Terapi Süreci: Ne Yapılır, Ne Yapılmaz?

Ayrışmamış erkekle evli olan kadınlar genellikle terapiye ilk başvuran taraftır. Ancak bu durum sistemik bir mesele olduğundan, sadece kadının çalışılması çözüm üretmez. Terapi sürecinde:

A. Bireysel Farkındalık:

  • Her bireyin kendi aile sistemini ve getirdiği örüntüleri tanıması

  • Erkekte anneden duygusal ayrışma süreci için içgörü oluşturulması

  • Kadında “kendini değersizleştirme” eğilimiyle yüzleşilmesi

B. Çift Terapisi:

  • Evliliğin sınırlarının yeniden çizilmesi

  • Aileden gelen müdahalelere karşı “birlikte durma” becerisi geliştirilmesi

  • Duyguların açıkça ifade edilmesine alan açılması

C. Uygun olduğunda aileyle çalışmak:

  • Bazı vakalarda aile terapisi ile sistemin tüm bileşenleri ele alınabilir

  • Özellikle anne-oğul sınırları netleştirilebilir

6. Kadınlar İçin Not: Ne Yapmalı? Ne Yapmamalı?

Ayrışmamış bir erkekle evliyseniz:

❌ Onu sürekli annesinden koparmaya çalışmak çoğu zaman ters teper.
✅ Bunun yerine, eşinizin bu bağı fark etmesini, bu bağın onu nasıl etkilediğini anlamasını destekleyin.
❌ “Ben mi, annen mi?” sorusunu sormak ilişkide güç savaşına neden olur.
✅ Bunun yerine “Sınırlarımızı birlikte nasıl koruyabiliriz?” sorusu yol açıcıdır.
✅ Kendinize dönün. Bu dinamiğe neden çekildiğinizi, belki sizin de kendi ailenizle çözülmemiş düğümleriniz olup olmadığını keşfedin.

Sonuç: Ayrışma Bir Lüks Değil, Gereklilik

Evlilik, sadece iki kişilik bir ilişki değil, aynı zamanda geçmişten gelen bağların ve sistemlerin sahne aldığı bir alandır. Ayrışmamış bir erkekle kurulan evlilikler, derinlikli bir içsel çalışmayı ve ilişkisel yeniden yapılanmayı gerektirir. Terapötik süreçler bu yolculukta hem bireylere hem de çiftlere destek olabilir. Gerçek bir eşlik, duygusal olgunlukla mümkündür.

Kaynakça

Bowen, M. (1978). Family Therapy in Clinical Practice. Jason Aronson.
Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.
Carter, B., & McGoldrick, M. (2005). The Expanded Family Life Cycle. Pearson.
Freud, S. (1923). The Ego and the Id.
Nichols, M. P. (2013). The Essentials of Family Therapy. Pearson.

Fadime Kaya İsayev
Fadime Kaya İsayev
Fadime Kaya İsayev Klinik psikologdur ve yazmaya meraklıdır. Ankara’da 27.05.1992 yılında doğmuştur. Bir çok ekol üzerinde eğitimlerini almış olup ilgisi Pozitif Psikoterapi üzerine yoğunlaşmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar