Yüzyıllardır “insan olmak” üzerine pek çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Ben de 28 yıllık hayatımda bu konuyu hep düşündüm, okudum, gözlemledim. Şunu fark ettim ki, insanı anlamanın en iyi yolu, onu sadece bireysel özellikleriyle değil, içinde büyüdüğü çevre, kültür ve duygusal dünyasıyla birlikte değerlendirmekten geçiyor. Bir insanı gerçekten duymak, onun yaşantısını bir bütün olarak görmekle mümkün.
Danışanı Dinlemek: İyileşmenin İlk Adımı
Bir danışan odama geldiğinde, onu kendi penceresinden dinlemeye çalışırım. Hissettiği duyguları, kendi iç dünyamda deneyimlemeye, onun gözünden bakmaya çabalarım. Çünkü bir insanın en çok ihtiyacı olan şey, gerçekten duyulduğunu ve anlaşıldığını hissetmektir. Ve eğer biri gerçekten dinlenildiğini hissederse, işte o zaman iyileşme başlar…
Değerli Miyim? İnsanlığın Temel Sorusu
İnsan, doğduğu andan itibaren “değerli miyim?” sorusunun cevabını arar. Daha 2 yaşındaki bir çocuk bile annesini çileden çıkarırken aslında içten içe şunu test eder: “Beni ne kadar dinleyecek? Ne kadar sabredecek? Değerli miyim?” Aynı şekilde, 15 yaşındaki bir genç, öğretmenine düşüncesini söylerken şunu merak eder: “Beni dikkate alacak mı? Fikrim önemli mi? Ben değer verilmeye değer miyim?” Eğer bu sorulara içten bir “Evet, sen değerlisin.” yanıtını alırsa, işte o zaman sakinleşir, dinginleşir ve iyileşme başlar.
Ruh Sağlığı ve Huzurun Bağlantısı
Tarih boyunca ruh sağlığı ile ilgili yapılan çalışmalara baktığımızda da benzer bir gerçek karşımıza çıkar. İnsan en çok dinginliğin, su sesinin, sakin bir müziğin olduğu yerlerde iyileşmeye yatkındır. Çünkü huzur, insanın iç dünyasında da dış dünyasında da bütünlük hissetmesiyle mümkündür.
Koşulsuz Sevgi: İnsanın En Büyük İhtiyacı
Öyleyse işin özü şudur: İnsan, koşulsuz sevildiğini bilmek ister. Olduğu haliyle kabul edildiğini hissetmek ister. Ancak içinde yaşadığımız toplum, çoğu zaman tahammülsüz, birey odaklı ve çıkarcı bir yapı sergiler. Hal böyle olunca, insanlar bu sevgiyi ve değeri yanlış yerlerde aramaya başlar. Örneğin, 18 yaşındaki bir genç kız, küçücük bir ilginin bile büyük bir sevgi anlamına geldiğini sanarak cesur ama kırılgan adımlar atabilir. Çünkü eksik kalan sevgiyi bir kez daha deneyimlemek ister.
Ebeveynlere Mesaj: Sevginizi Hissettirin
Bu yüzden, tüm anne babalara şunu söylemek istiyorum: Mükemmel ebeveynlik diye bir şey yoktur. Ama çocuğunuza verebileceğiniz en büyük armağan, onu gerçekten sevmek ve bu sevgiyi hissettirmektir. Çünkü biliyorum ki, özgüven eksikliği, kaoslar ve karmaşalar, aslında ailede alınamayan sevgilerin tüm dünyaya genellenmesiyle başlar.
Bir insan ilk hayal kırıklığını, ailesi onu ikinci plana attığında yaşar. İlk başarı duygusunu ise, annesinin ve babasının gözlerindeki parlayan ışıkta hisseder. İşte o ışığı çocuğunuzdan eksik etmeyin. Ve sevgili babalar, anneleri sevin! Çünkü mutlu bir anne, mutlu bir çocuk demektir. Mutlu bir çocuk, mutlu bir aileyi oluşturur. Ve mutlu aileler, toplumu daha sağlıklı bir hale getirir.
Ait Olma Hissi: İnsanın Var Olma Şartı
Sevgi kadar, ait olma hissi de önemlidir. Kendini ifade edebileceği, varlığının kabul edildiğini hissedebileceği bir alanı olmalı insanın. Bir çocuğun, kendi sınırlarını keşfedebileceği bir alanı olduğu gibi, bir danışanın da kendine ait bir obje bırakabileceği bir odası olmalı. Çünkü insan ancak sevildiğinde, kabul edildiğinde ve ait olduğunu hissettiğinde gerçek anlamda var olur.