Hepimiz “büyüdükçe yeni arkadaş edinmek zorlaşır” cümlesini duymuşuzdur. Fakat kimse bunun nedenini tam olarak açıklayamaz. Psikoloji bu konuyu yıllar önce açıklamaya başlamıştı aslında.
Psikolojinin iki önemli ismi, Erik Erikson ve John Bowlby, bu duruma farklı açılardan bakıyor. Erikson’a göre yetişkinlik dönemi, insanın “yakınlık kurma” ile “yalnız kalma” arasında denge kurmayı öğrenmeye çalıştığı bir evredir. Birini gerçekten hayatına almak, duygusal olarak savunmasız kalmak anlamına gelir. Bu da, yoğun bir hayatın içinde yeniden bir risk almak demektir.
Bowlby ise erken dönemdeki bağlanma deneyimlerimizin, ileriki ilişkilerimizin görünmeyen temeli olduğunu söyler. Çocukken bakım verenimizle kurduğumuz güvenli ya da güvensiz bağlar, yetişkinlikte arkadaşlıklarımızda dahi iz bırakır. Bazılarımız için “yakınlık” güven hissiyle gelir, bazılarımız içinse sınırları koruma refleksiyle.
Yani dostluk dediğimiz şey, yalnızca ortak zevklere ya da sosyal çevreye bağlı değildir; geçmişte öğrendiğimiz bağ kurma yollarını da içinde taşır.
Yakınlık vs. İzolasyon
Erikson’ın yakınlığa karşı izolasyon evresi yaklaşık 20 ila 40 yaşları arasında, genç yetişkinlik döneminde gerçekleşir. Bu evrede birey, kimliğini kazandıktan sonra başka biriyle duygusal olarak yakınlaşmayı öğrenir ve aile dışında diğer insanlarla kurulan ilişkiler üzerinde şekillenir.
Ancak bu, her zaman kolay bir süreç değildir. Çünkü yakınlık, bir yanıyla da savunmasız olmayı gerektirir. Birine iç dünyanı açmak, reddedilme ya da anlaşılmama ihtimalini de beraberinde getirir.
Yetişkinlikte, çocukluk ya da ergenlikteki gibi “deneme yanılma” alanı daha sınırlıdır. Kariyer, sorumluluklar, zaman yönetimi derken sosyal bağlara ayrılan yer azalır. Ama asıl mesele yalnızca zaman değildir. Çoğu zaman duygusal risk alma kapasitemiz de azalır. Bu da yeni ilişkiler kurarken, “Ya bir şey olursa, ya hayal kırıklığı olursa?” düşüncelerini beraberinde getirir.
Bowlby ve Bağlanma Teorisi
John Bowlby, bağlanma teorisinde, bebeklik döneminde kurduğumuz ilişkilerin gelecekteki bağlarımızın temeli olduğunu söyler. Bir çocuk, bakım vereninden güven, istikrar ve sevgi görüyorsa yetişkin olduğunda da ilişkilerinde bu duyguları sürdürme eğiliminde olur.
Ama eğer bu erken deneyimler düzensiz, belirsiz veya duygusal olarak kopuksa, yetişkinlikte yakınlık kurmak da birey için doğal olarak zorlaşabilir.
Elbette hiçbir ilişki doğrudan geçmişin kopyası değildir. Ancak Bowlby’nin “içsel çalışma modeli” adını verdiği kavram, her birimizin zihninde ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dair birer şema taşır.
Bazılarımız için bu şema “yakınlık güvenlidir”, bazılarımız içinse “yakınlık risklidir” mesajını içerir. Yetişkinlikte arkadaşlık kurmak bazen bu eski iç sesle mücadele etmeyi gerektirir. Birine yaklaşmak isteriz ama aynı zamanda “fazla yaklaşmamak” için de sınırlar çizeriz.
Modern Hayatın Dostluk Üzerindeki Etkisi
Psikolojik kuramların yanında günümüz yaşam biçimi de dostluk kurmayı zorlaştırıyor. Teknolojiyle beraber iletişim kurmak kolaylaştığı gibi, derin bağlar kurmak da bir o kadar zorlaşır hale geldi.
Mesajlaşmalar, kısa diyaloglar, yoğun iş temposu derken zamanla ilişkiler daha çok “iletişimde kalmak” üzerine kurulu hale geldi; “gerçekten paylaşmak” giderek azaldı.
Haliyle büyüdükçe arkadaşlık kurmak bir “doğal süreç” değil, planlanması gereken bir etkinlik gibi görünmeye başladı. Ancak anlamlı bağlar zamana ihtiyaç duyar. Birine güvenmek, yanında sessizce oturabilmek, küçük anlarda anlaşılmak… Bunlar sabırla oluşur. Ve sabır, modern hayat koşuşturması içerisinde en az gösterdiğimiz şey.
Büyüdükçe Dostluk Azalır Ama Derinleşir
Buna rağmen tablo olumsuz değil. Büyüdükçe dostluk kurmak zorlaşsa da kurulan bağların niteliği değişiyor.
Erikson’un da vurguladığı gibi olgun bir kimlik geliştiren birey, artık kim olduğunu daha iyi bildiği için kurduğu ilişkilerde “uyum” kadar “değer uyumu” da arar. Bu da dostlukları daha seçici ama aynı zamanda daha anlamlı hâle getirir.
Belki de bu yüzden büyüdükçe dostluk sayıca azalırken, anlamı artar. Bu bağın temeli, “beni anlıyor” hissinden çok, “beni olduğum gibi kabul ediyor” duygusudur.
Erikson’un söylediği gibi, yetişkinlikteki gelişim görevi yakınlık kurabilmektir. Bu, yalnızca romantik ilişkilerle sınırlı değildir; dostluklar da bu evrenin önemli bir parçasıdır.
Bowlby’nin bağlanma kuramı ise bize gösterir ki, her yeni ilişki aslında eski bağlanma modellerimizi yeniden şekillendirme fırsatıdır.
Belki de bu yüzden “büyüdükçe dostluk kurmak zor” denir. Artık yalnızca bir arkadaş değil, aynı zamanda kendimizle uyumlu bir güven alanı arıyoruz.
Artık kurduğumuz bağlar tesadüf değil; zaman, emek, güven ve karşılıklı anlayışın ürünü.
Kaynakça
Erikson, E. H. (1950). Childhood and Society. W. W. Norton & Company.
Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.


