Hayatın ritmi içerisinde dışarıda birçok ses duyarız. Trafik, müzik, doğa, insanlar… Kimisine dikkat kesilir, kimileri ise uğultu şeklinde kalır ancak hep vardır. Hiç durmayan bazı sesler de vardır ancak kaynağı içimizden gelir. Düşüncelerimizden. Gün içerisinde aklımızdan birçok düşünce geçiyor. Evde, iş yerinde, okulda, yolda… Bu düşünceler bazen bize eğlenceli gelebilen konulara yöneltebileceği gibi bazen de sorumlulukları, gündemi, çağrıştırdıkları ya da anımsattıkları konulara göre değişkenlik gösterebilir.
Anlaşıldığı üzere düşünceler içeriklerine göre içimizde çok farklı duyguları tetikler. Mutlu, heyecanlı hissettirebileceği gibi nötr de kalmamıza da yol açabilir. Fakat bazı düşünceler vardır ki kendimizi o kadar da iyi hissettirmezler. Bazen o düşünceler bir şeyi yapamadığımızda, başarısız olduğumuzda ya da hata yaptığımız zamanlarda devreye girer. Bizi yargılar, küçümser belki de başkalarıyla kıyaslar. “Bir şeyi beceremedin, yine yapamadın, işe yaramaz, rezil oldun, aptal durumuna düştün” şeklinde zihnimizde dönüp durmaya başlar adeta bir nakarat gibi. Bazen o düşünceler bizleri o kadar endişelendirir ki en ufak bir terslikte, olabilecek en kötü sonucu ve felaketleri düşündürür. Sunum, sınav gibi performans gereken anlarda günler öncesinden kaygılanmamıza neden olurken, o an geldiğinde ise elimizin ayağımızın birbirine dolanmasına sebep olurlar. O düşünceler bazen de bizleri öyle suçlar ki başınıza gelenleri hak ettiğinizi, hiçbir şeye layık olmadığınızı inandırabilirler. İçerikleri ne olursa olsun bu düşünceler ya da sesler iyi ya da doğru hayat tecrübesinin birer sonucu değillerdir.
Sonuç olarak bu tarz düşünce içerikleri, benliğimizi zedeler, özsaygımızı yitirtir. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemizin önüne büyük bir engel koyabileceği gibi kendi gerçek potansiyelimizi gerçekleştirmemizin önüne set çekebilir. Bizlere hata yapma ve başarısız olma lüksü tanımaz. Bazen o düşünceler, bize aşkın, sevginin ve saygının sadece ve sadece zenginlik, statü ve güzellikle elde edilebileceği gibi şartlara bağlı olacağına inandırır. Rekabetçi davranışlara zorlar. Yetersizlik, değersizlik, korku, öfke, kıskançlık, mutsuzluk, umutsuzluk gibi duyguları kronikleştirir. Güzel şeylerin olduğu kadar zorluklarında kaçınılmaz olduğu bu hayatta işimizi pek kolaylaştırmazlar.
Peki Bu Düşüncelerin, Kaynağı Nereden Geliyor?
Bu düşünceler kaynağı yaşamımızın erken dönemlerine uzanmaktadır. O dönemlerde bir şekilde karşı karıya kaldığımız ya da yaşadığımız kişilerden. Esasında sanki bize aitmiş gibi gelen o düşünceler, bir zamanlar etrafımızda yer almış insanların temsilidir. Bu düşüncelerin başrolleri belki memnun edilmesi zor, kusur bulucu bir öğretmene, bazen okulumuzun bahçesinde zorbalık yapan bir arkadaşa, küçücük bir sorunda öfkeyle zıvanadan çıkan, eleştiren belki de hakaret eden, baskıcı bir babaya ya da dışarı çıktığımızda türlü türlü uyarılarda bulunan, her an her şeyin faciaya dönebileceğine inanan aşırı evhamlı bir anne olabilir.
Sonuç olarak, o dönemlerde yanımızda yer alan insanlarla kurduğumuz ilişkiler sonucunda onların söylemlerine maruz kalırız. Bu söylemlere maruz kaldıkça da zaman içerisinde de o söylemlerin mesailerini, sahiplerinden devralırız. İçselleştirerek bizim birer parçamız olmaya başlarlar. Bunu farkında olmadan yaparız. O sesleri ortaya çıkarabilecek uygun koşullar oluşmaya başladığındaysa artık zihnimiz bize sufle vermeye başlar. Orantısız korkularımız, öfkemiz, kırılganlıklarımızın, yetersizlik ve değersizlik duygularımızın mimarları olur, kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilme şansımızın üzerine kalın duvarlar örerler.
Bu Seslere Hayatımızda Neden Yer Veriyoruz?
Bu seslere zamanında bir şekilde itimat etmişizdir çünkü hayatımızın bir döneminde bize önemli ya da inandırıcı gelmiştir. Etrafımızda yer alan insanlar o zaman için bizlere güvenilir, bize göre her şey bilen ve güçlü kişiler gibi gelir. Bir çocuk olarak etrafımızdan duyduklarımıza sağlıklı bir yetişkin gibi dayanıklılık göstermek, başa çıkmak ya da muhakeme edebilmek mümkün olmayabilir ki bu oldukça doğal bir durumdur.
Sağlıklı Bir İç Ses Nasıl Olmalı?
Artık bizim bir yetişkin olarak bizlere yol gösteren, hayatımızı zorlaştırmayan, potansiyelimizi gerçekleştirmemize engel oluşturmayan, kendimizi tüm yönlerimizle olduğumuz gibi kabul etmemizi sağlayan sağlıklı seslere ihtiyacımız vardır. Bu sağlıklı sesler, endişelerimizi dindiren, sıkıntılı ve zorlu dönemlerden geçtiğimizde her şeyin zamanla sona ereceğini, bu durumun geçici olduğunu hatırlatan, sevgi ve saygının maddi başarı, statü ve güzellikten ayıran, bizi biz yapan tüm özelliklerimizle sevilebilir ve değerli olduğumuzu hatırlatan sağlıklı iç seslere. Sağlıklı ses sırtımızı sıvazlayan, keyifli olduğu kadar zor şeylerde yaşamış ama hayata küsmemiş, yaşamı tüm yönleri ile kucaklamış, telaşsız ve nazik bir dost gibi olmalı.
Bizler Artık Bu Sesler Karşısında Ne Yapmalıyız?
Bir uzman rehberliğinde iç seslerimizin kökenlerine inerek, bu seslerin hayatımıza nasıl girdiği, hayatı ne şekilde etki ettiği, nasıl zorlaştırdığı, dış gerçekliği ne kadar temsil ettiğinin, hangi anlarda devreye girdiğinin farkına vararak ve onlarla sağlıklı şekilde nasıl baş edebileceğimizi öğrenebiliriz. Böylelikle de daha sağlıklı hissedebilir, kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilir ve daha şefkatli yaklaşabilir, hayatı ve getirilerini olduğu gibi kabul etmeye açık hale gelebilir ve yaşam doyumu yüksek bir hayat sürdürebiliriz.


