Psikolojinin gün geçtikçe tanınan bir bilim olmasıyla ruh sağlığı alanında üretilen içerikler her geçen gün artıyor. Psikolojiye olan ilginin artması toplumun ruh sağlığı farkındalığını artırarak olumlu bir gelişme sağlasa da önemli bir gerçeği göz ardı etmemek gerekir.
Bir bilgiye ulaştığımızda şu soruları sormak, bilimsel düşünme becerisinin temelini oluşturur:
-
Bilginin kaynağı nedir?
-
Bu kaynak güvenilir ve geçerli midir?
-
Bilgi doğrulanabilir ve yanlışlanabilir mi?
Psikoloji bir bilimdir; bu nedenle “mutlak” doğrularla değil, olasılık ve risk değerlendirmeleriyle çalışır. Büyük örneklemler, karşılaştırmalı kanıtlar, karşı kanıtlar, boylamsal araştırmalar ve meta-analizler hatayı azaltabilir, ancak hiçbir bilimsel sonuç yüzde yüz kesin değildir. Çünkü araştırmacılar da insan; bilim de insanın karmaşıklığı gibi, sürekli gelişen ve değişen bir süreçtir.
Her birey karakteristik olarak biriciktir. Dolayısıyla bilimsel veriler genel eğilimleri gösterir ama bireyin özgünlüğünü tamamen açıklayamaz. Bilimsel araştırmalar her zaman bir soru veya hipotez ile başlar ve belirsizlikleri azaltmak için sistematik yöntemler kullanır.
Aslında bizler de gündelik hayatımızda farkında olmadan aynı yöntemi uygularız: Gözlemler yapar, karşılaştırır, neden-sonuç ilişkileri kurarız.
“Neden böyle oluyor?”, “Bana neden öyle davrandı?”, “Ben bunu neden yapıyorum?” gibi soruları sormaya başladığımızda, bu farkındalığın arttığını gösterir. İşte o anda düşünme biçimimiz bilimsel yaklaşımın kapısını aralar — hem kendimizi hem çevremizi anlamaya başlarız.
İnsan Doğasının Arayışı: Anlam ve Belirsizlik
Yaşanan sıkıntılardaki belirsizliği gidermek, anlamak ve anlamlandırmaya yönelik bir istek duyarız. İnsan, sorularına ve sorunlarına yanıt ararken bulur kendini. Bu çok doğaldır.
İnternetten araştırır, sosyal medyada sayfaları takip eder, yapay zekâya sorar, falcıya gider, din insanlarına, psikoloğa ve daha nicelerine danışır.
Bir klinik psikolog olarak her zaman psikolojinin öğrenilmesinin insanların kendilerini ve çevresini anlamasında yardımcı olacağına inanırım. Güvenilir kaynaklara erişim ve etkili uygulamaların hayata geçirilmesi sonucunda kişi kendine ve çevresine yardımcı olabilir.
Ancak psikolojiyi doğru ve güvenilir kaynaklardan öğrenirken de dikkatli olunmalıdır.
Karşımıza çıkan bir bilgiye “Evet, bu tam ben!” diyorsak, bir an durmak gerekir. Çünkü bu cümlenin ardında farkında olmadan öz-tanı (self-diagnosis) ve etiketleme eğilimi gelişiyor olabilir. Bu kendinize yönelik de olabilir, bir tanıdığınıza da.
Ancak tanılar yalnızca tıp eğitimi almış psikiyatrist doktorlar tarafından verilir. Hiçbir psikolog ya da ruh sağlığı çalışanı tanı koyamaz.
“Benim yaşadığım/deneyimlediğim şeyin adı ne?” sorusu ve “adını koyma” arzusu çok anlaşılır. Çünkü zihnimiz bir şeyi “etiketlediği” zaman diğer olasılıklar elenmiş gibi gelir. Belirsizlik geçici olarak azalır ve kısa süreli bir rahatlama ve tatmin sağlayabilir.
Ancak tanıların faydalı olduğu tek yer tedavilerdir ve yalnızca doktorlar bu süreci yönetir. Kendimize tanı veya etiket koyarsak faydasından çok zarar görebilir, hatta rahatsızlığı kronikleştirme riskini artırabiliriz.
Öz-tanı ve etiketleme, beraberinde öğrenilmiş çaresizlik gibi kavramları da getirebilir. Bu sebeple çok dikkat edilmelidir.
En Yaygın Etiketlemeler
Kişilik Bozuklukları / Örüntüleri
En sık duyulan etiketlerden bazıları: narsist, bipolar, borderline.
Birinin duygusal tepkileri değişkense “bipolar”, sınır koymakta zorlanıyorsa “borderline”, özgüvenliyse “narsist” denmesi neredeyse olağan hâle geldi.
Ruhsal Hastalıklar
Depresyon, anksiyete, panik atak ya da yeme bozuklukları gibi tanılar da günlük konuşmalarda sıkça kullanılıyor.
Titiz bir kişiye “OKB’sin” demek ya da enerjik birine “manik gibisin” demek artık neredeyse sıradanlaştı.
Oysa bu tanılar ciddi klinik değerlendirmeler sonucunda konulur.
Bağlanma Stilleri – İlişkiler
“Kaygılı bağlanıyorsun, bizden olmaz.”
“Toksik biri.”
“Kaçıngan bağlanma var bende.”
Gibi ifadeler, ilişki dinamiklerinin yüzeysel yorumlanmasına yol açar.
Tıbbi Tanımların Yanlış Kullanımı
Örneğin “Otistik” kelimesi sıklıkla yanlış kullanılır.
Aslında otizm spektrum bozukluğu bir nörogelişimsel farklılıktır; yani beynin bilgiyi işleme biçimi, sosyal iletişim ve duyusal algı süreçleri farklı çalışır.
Etiketlemenin Riskleri ve Sonuçları
Bu etiketlemeler size de tanıdık geliyor mu?
Artık birçok insan, sosyal medyada gördüğü birkaç cümleyle hem kendine hem de başkalarına tanı koyar hâle geldi.
Oysa bir insanı tek bir kavramla tanımlamak, onun bütünlüğünü ve çok katmanlı yapısını gözden kaçırmamıza neden olur.
Bu tür ifadeler, gerçekten tanı alan kişileri ve farklılıkları ötekileştirir — ister psikiyatrik, nörolojik, gelişimsel ya da bedensel farklılık taşısın — kişiyi “eksik”, “anormal” ya da “yetersiz” gibi gösterme riski taşır.
Oysa hiçbir tanı, bir insanın değerini ya da kimliğini tanımlamaz; yalnızca destek ve anlayış gereksinimlerine işaret eder.
Bütüncül Bakış ve Tanılar Üstü Yaklaşım
İnsan; biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin tamamından etkilenen kompleks bir varlıktır.
Psikoterapistler klinik çalışmalarda genellikle “tanılar üstü” bir yaklaşım izler.
Kişi bir tanı almış olsa bile onu bir bütün olarak değerlendirdiklerinde, kalıcı ve derin bir iyileşme sağlanabilir.
Bu yaklaşım, benzer sıkıntıların nüks etme riskini de büyük ölçüde azaltır.
Bu nedenle yalnızca toplumun değil; ruh sağlığı profesyonellerinin bile sizi etiketlemesine karşı dikkatli olmanız önemlidir.
Psikolojiyi öğrenelim, ama etiketlere teslim olmadan.
Yani bir süredir üzgün ve düşük enerjili hissettiğimizde hemen “depresyondayım” demeden önce, bir an durup düşünelim:
Belki de yorgunuz.
Belki de yeniden dengeye gelmeye çalışan bir sürecin içindeyiz.
Sonuç: Etiketlerden Özgürleşmek
Unutmayalım, biz sadece “sorunlarımız” değiliz.
Kişiliğimiz, değerlerimiz, ilişkilerimiz, çözüm yollarımız ve değişme gücümüzle bir bütünüz.
Etiketleme konusunda farkındalık kazanmak hem kendimize hem de başkalarına daha şefkatli ve sağlıklı bir bakış geliştirmemizi sağlar.
Bu yazıyı, öz-tanı ve etiketleme kavramlarının önemine dikkat çekmek ve internet çağında artan bilgi kirliliğine karşı farkındalık yaratmak amacıyla kaleme aldım.
Umarım okuyan herkes için düşündürücü, öğretici ve faydalı olmuştur.


