Pazar, Ekim 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ben Çağı: Özsevgi Maskesi Altındaki Narsisizm

Bir zamanlar özsevgi, insanın kendine içtenlikle yaklaşabilme gücüydü.
Kusurlarıyla barışmak, hatalarına rağmen kendine nazik davranabilmekti.
Kendini sevmek; kibir değil, olgun bir kabul halini temsil ederdi.
İnsanın, dışarıdaki sesleri susturup kendi iç sesini duyabilmesiydi aslında.

Fakat son yıllarda bu kavramın rengi değişti.
Psikolojinin en derin duygularından biri, dijital dünyanın hızlı sloganlarına karıştı.
Artık özsevgi dendiğinde aklımıza sakin bir iç denge değil,
çoğu zaman kendini sürekli göstermeye ve ispatlamaya çalışan bir benlik geliyor.
Sanki özsevgi, içe dönük bir keşiften çıkıp dış dünyaya yönelik bir kendini sunma biçimine dönüştü.

Neden mi?
Çünkü çağımız, duyguların yaşanmasından çok anlatılmasına odaklanıyor.
Artık hissetmek değil, görünür olmak önemli.
Ve bu görünürlük çabası, farkında olmadan özsevgiyi yüzeyselleştiriyor.
Gerçek bir içsel güç göstergesi olması gereken bu kavram,
çoğu zaman “ben merkezli bir özgüven” gösterisine dönüşüyor.

Dijital Onayla Beslenen Benlik

Bugün birçoğumuz için “değerli hissetmek”, ekranın karşısındaki birkaç beğeniye bağlı.
Bir fotoğraf paylaşıyoruz, sonra farkında olmadan telefona dönüyoruz:
Kaç kişi beğendi, kim yorum yaptı, kim görmezden geldi?

Bu küçük eylem, beynimizde dopamin salgılatan bir ödül mekanizmasına dönüşüyor.
Ve zamanla “kendini sevme” eylemi, yerini kendini onaylatma çabasına bırakıyor.
Gerçek özsevgi içten gelir ama biz onu dışarıdan toplamaya çalışıyoruz.
Beğenilmekle sevilmeyi birbirine karıştırıyoruz.

İşte tam bu noktada, “özsevgi maskesi” ortaya çıkıyor.
İnsanlar güçlü, özgüvenli, duygusal olarak dokunulmaz görünmek istiyor;
çünkü incinmekten korkuyorlar.
Kendine dönmek artık bir iç yolculuk değil, duygusal bir zırh haline geldi.

“Ben kendime yeterim” demek bazen gerçekten güvenmek değil,
kimseye güvenememekten doğuyor.

Görülmeme Korkusu ve Empati Eksikliği

Bu maskenin kökleri bugünden çok daha derinde.
Birçoğumuz çocukken sevgiyi koşullu öğrendik.
“İyi olursam sevilirim”, “başarılı olursam fark edilirim.”

O küçük çocuk büyüdü ama hâlâ aynı endişeyi taşıyor:
“Ya fark edilmezsem?”
Bu yüzden artık sevilmekten çok takdir edilmek, anlaşılmaktan çok beğenilmek istiyoruz.
Sevgi, bir paylaşım değil, bir performans haline geldi.

Fakat bu gösteri, içsel bir boşluk bırakıyor.
Sürekli “ben’’e odaklanan bir insan, “sen”i göremez hale geliyor.
Empati, çağımızın en sessiz kayıplarından biri.
Çünkü empati, yavaşlamayı gerektirir — oysa biz hız çağında yaşıyoruz.

Birinin acısını ekranda birkaç saniye izleyip geçiyoruz.
Bir “like” atarak duygusal görevimizi tamamladığımızı sanıyoruz.
Ama içten içe, başkalarının duygularına dokunma becerimizi kaybediyoruz.

Ne kadar çok “kendini sev” dersek diyelim, o kadar bağ kurmaktan uzaklaşıyoruz.
Gerçek özsevgi yalnız kalmayı değil, yalnızlığı kabullenebilmeyi öğretir.
Narsisizm ise yalnızlığı inkâr eder.

Bugünün insanı artık “ben kimim?” sorusunu değil, “nasıl görünmeliyim?” sorusunu soruyor.

Toplumsal Dönüşüm: Mütevazılıktan Gösterişe

Bir zamanlar mütevazı olmak bir erdemdi.
İnsanlar sessizliği bilgelik, sade yaşamı zarafet sayardı.
Bugün ise sessiz kalmak neredeyse zayıflık sayılıyor.
Kendini göster, dikkat çek, fark yarat…

Toplum artık sakin olana değil, parlayan olana değer veriyor.
Bu kültür, özsevgiyi de dönüştürdü.
Artık “kendini sev” demek çoğu zaman “kendini öne çıkar” anlamına geliyor.

Oysa gerçek sevgi, gösterişli değildir.
Kendini anlatma ihtiyacı duymaz, sessiz ama köklü bir farkındalık taşır.
Ve bütün bu parıltının ardında büyük bir yorgunluk gizlidir.
İnsanlar tükeniyor; çünkü her gün “iyi hissetmek” zorundaymış gibi davranıyorlar.

Halbuki bazen sadece insan olmak yeterli olurdu.
Kırılmak, durmak, susmak bile kendi kendine bir tür şefkattir.

Gerçek Özsevgiye Dönüş

Gerçek özsevgi, başkalarına üstün gelmek değil; kendinle barışmaktır.
Kendini sevmek, sürekli “ben” demek değil;
kendini tanırken başkalarının varlığına da yer açabilmektir.

Belki de özsevgi, en çok şunu diyebildiğimiz anda başlar:
“Evet, eksiklerim var. Her zaman güçlü değilim. Ama kendimle dürüstüm.”

Bu dürüstlük, narsisizmin parlak aynasından çok daha değerlidir.
Çünkü insan kendini gerçekten sevmeye başladığında, artık başkalarının onayına ihtiyaç duymaz.
O zaman “ben” büyüdükçe dünya küçülmez, tam tersine genişler.

Biz Ben Çağının çocuklarıyız, evet.
Ama belki de yarın maskemizi indirip “biz” demeyi hatırlayabiliriz.
Çünkü gerçek güç, benlik’i parlatmakta değil; kalbi yumuşatmakta gizlidir.

Son Söz

Özsevgi, yalnızca kendini sevmek değil; insan olmanın kırılgan yanlarını da kabullenebilmektir.
Gerçek sevgi, başkalarını dışlamakla değil, onlara yer açmakla güçlenir.

Kendine şefkat göstermek, başkalarının sevgisine muhtaç olmadan da iç huzuru bulabilmektir.
Ama en önemlisi, özsevgi bizi kibirden uzak, kalbe yakın bir yere taşır.

Çünkü insan, kendini gerçekten sevmeyi öğrendiğinde;
artık daha az yargılar, daha çok anlar.
Daha az konuşur, daha çok dinler.

Ve o zaman fark eder ki,
kendini sevmenin en güzel hali, başkasına da iyi gelebilmektir.

Belki de hayatın sırrı budur:
Kendini büyütmekte değil, içindeki sevgiyi sadeleştirmekte.
Kendini sevmek, “ben”i yüceltmek değil; “biz” olabilmeyi hatırlamaktır.
Ve belki de insanın kalbine giden yol, tam da buradan geçer —
benlikten sevgiyi, sevgiden insanlığı bulduğumuz yerden.

İpek Su Tarak
İpek Su Tarak
İpek Su Tarak, psikoloji lisans eğitimini Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi'nde tamamlamış, klinik psikoloji yüksek lisans eğitimine Nişantaşı Üniversitesi'nde devam etmektedir. Eğitim süreci boyunca çeşitli kurumlarda çocuk, ergen, yetişkin ve yaşlı bireylerle çalışarak klinik gözlem, test uygulamaları ve vaka analizleri gibi alanlarda deneyim kazanmıştır. Mesleki gelişimini desteklemek amacıyla Harvard Medical School'dan Positive Psychology Certificate programını tamamlamış, Prof. Dr. Onur Uçak Türker'den MBSR (Mindfulness Temelli Stres Azaltma) eğitimi almış, Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur'un yürüttüğü “Cinsel İşlev Bozuklukları ve Çift Sorunları" eğitimine katılımını sürdürmektedir. Alanına duyduğu ilgiyle çok yönlü bir klinik perspektif geliştirmeyi hedeflemektedir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar