Doğduğumuz andan itibaren ilk ihtiyaç duyduğumuz, ebeveynimizle kurduğumuz ilk ilişkinin temeli olan güven, günümüzde artık çok daha komplike hale gelen bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Günlük hayatta güven, insanlarla etkileşimimizi ele aldığımızda sağlıklı bir ilişkilerin temeli olarak biliniyor. İnsan, duygusal olarak rahat edebilmek için karşısındakinin söylediklerine ve davranışlarına inanmak ister. Güven, belirsizliği azaltır ve insanın karşısındakiyle ilgili kaygısını düşürür; aksi halde kişi sürekli kontrol ve şüphe içinde yaşar, bu da sosyal hayatı epey zorlaştıran bir durum olur.
Temel Boyutları
Psikolojide güven, belirsizlik ve risk içeren durumlarda bir başkasına ya da bir kuruma bağımlı olmayı ve bu bağımlılık üzerinden hareket etmeyi ifade eder. Başka bir deyişle, kişi kendi çıkarlarını veya güvenliğini etkileyebilecek bir durumda, karşı tarafın zarar vermeyeceğine inanarak hareket eder.
Güvenin üç temel boyutu olduğu kabul edilmektedir:
Bilişsel Boyut
Karşıdaki kişiyi mantıksal ölçütlerle değerlendirmeyi içerir. Örneğin, bir arkadaşın sözünde durup durmayacağını, geçmiş davranışlarına bakarak tahmin etmek bilişsel süreçlere dayanır.
Duygusal Boyut
Yakınlık, samimiyet ve empati gibi duygular üzerinden kurulur. Güvenilen kişiye karşı sevgi, bağlılık ve aidiyet hissi gelişir.
Davranışsal Boyut
Kişinin risk alarak güven duygusunu davranışa dökmesini ifade eder. Örneğin, özel bir sırrı paylaşmak veya önemli bir sorumluluğu karşı tarafa bırakmak güvenin davranışsal göstergesidir.
Bu üç boyut bir araya geldiğinde güven, sadece zihinsel bir inanç değil, aynı zamanda duygusal ve pratik düzeyde yaşanan çok katmanlı bir deneyim haline gelir.
Boyut Eksiklikleri ve Riskler
Bu boyutlardan birinin ya da birden fazlasının eksik olduğu durumlarda güven, sağlam ve sürdürülebilir bir hale gelmez. Bu tarz durumlarda farklı senaryolar ortaya çıkar:
-
Sadece mantıkla (yalnızca bilişsel güven) güveniyorsan, bu güven kırılgandır. Örneğin, birinin bugüne kadar sözünde durduğunu bilmek sana güven verir ama duygusal yakınlık yoksa ilk hata olduğunda tüm güven çöker.
-
Sadece duygusal bağla güvenmek (yalnızca duygusal güven) da risklidir. Duygular bazen gerçekçi olmayan beklentiler yaratabilir; mantıksal değerlendirme olmadan kolayca hayal kırıklığına uğranabilir.
-
Risk alıp teslimiyet göstermek (yalnızca davranışsal güven) ama bunun arkasında mantıksal gerekçe ya da duygusal bağlılık olmaması, kişiyi sömürüye açık hale getirir.
Günümüzdeki Güven Krizlerinde Artış
Günümüzde güven duygusu çeşitli düzeylerde krizlerle karşı karşıyadır. İlişkilerde sadakatsizlik ya da şeffaflık eksikliği, toplumsal düzeyde ise kurumlara olan inanç kaybı, bireylerin güvenmekte zorlanmasına yol açmaktadır. Teknolojinin getirdiği sahte kimlikler, yanlış bilgi akışı ve sosyal medyadaki manipülasyonlar da bu güven krizini derinleştirmektedir.
Toplumsal düzeyde modern toplumlarda bireyselciliğin artışı, insanların daha çok kendi çıkarını gözetmesi anlamına gelir; bu da karşılıklı güveni ve tedbirde olma halini artırır. Sosyal medyayla birlikte ihanetler, yalanlar ve dolandırıcılıklar çok daha hızlı yayılmaktadır. Bu da zihinde “herkes böyle” algısını oluşturur.
Güvenin Gelişimi
Güven duygusunun temelleri, erken çocukluk döneminde bakım verenle kurulan ilişki aracılığıyla atılır. Bowlby’nin bağlanma kuramına göre, bebeğin ihtiyaçlarına duyarlı, tutarlı ve sevgi dolu bir bakım veren, çocukta güvenli bağlanma geliştirir.
Ainsworth’ün “Yabancı Durum Testi” çalışmaları, güvenli bağlanma gösteren çocukların bakım verenine güvenle yaklaşabildiğini ve yokluğunda kaygı duysa bile geri döndüğünde kolayca sakinleşebildiğini ortaya koymuştur. Güvensiz bağlanma tipleri (kaçıngan, kaygılı, dağınık) ise çocuğun ilerleyen yaşlarda güven duygusunu etkiler.
Güvenli bağlanan bireyler yetişkinlikte daha sağlıklı, yakın ve sürdürülebilir ilişkiler kurarken; güvensiz bağlanma geçmişi olan kişiler ilişkilerde ya aşırı bağımlı ya da aşırı mesafeli tutum sergileyebilir.
Güveni Yeniden İnşa Etmenin Yolları
Bowly’nin kuramına göre sağlıksız bağlanan bir bireyin ileriki ilişkileri de hep güvensizlik üzerine kurulmayacaktır. Birey, bu güveni tekrar inşa edebilir. Bunun yolları şunlardır:
-
Farkına Varma: Kendi bağlanma stilini anlamak ve güven sorunlarının erken deneyimlerden kaynaklandığını fark etmek.
-
Tutarlı ve Güvenilir İlişkiler Kurmak: Güvensiz bağlanan kişi, deneyimle güveni yeniden öğrenir; tutarlı davranan ve sınırlarına saygı gösteren biriyle ilişki yaşamak bu süreci destekler.
-
Terapötik Destek: Bağlanma temelli terapiler (ör. duygu odaklı terapi, şema terapi) bireyin güven kurma becerisini artırır. Terapist güvenilir bir “güvenli üs” rolü üstlenir.
-
Kendine Güven Geliştirmek: Başkalarına güvenin temelinde öz-güven yatar. Kendi ihtiyaçlarını fark etmek, sınırlarını korumak ve “hayır” diyebilmek, ilişkilerde sağlıklı güven oluşumunu destekler.
Genel Güven Eğilimi
Rotter’ın Genel Güven Eğilimi (Locus of Interpersonal Trust), bireylerin başkalarına karşı güvenme eğilimindeki kişisel farkları ölçer. Rotter’a göre, güven yalnızca ilişkisel bir durum değil, kişinin temel bir kişilik özelliği olarak görülebilir.
-
Yüksek güven eğilimi olan kişiler, yeni insanlarla iletişime daha açıktır, işbirliği ve yardımlaşmaya isteklidir.
-
Düşük güven eğilimi olan kişiler, başkalarına güvenmeden önce kanıt arar ve riskli durumlarda geri çekilmeyi tercih eder.
Rotter, güveni sadece bir davranış değil, bireyin dünyayı yorumlama biçimi olarak görür. Geçmiş deneyimlerini ve kişisel eğilimlerini temel alarak, dünyayı “güvenilir mi yoksa tehlikeli mi?” penceresinden sürekli değerlendirir.
Güvenin Önemi
Güven, yalnızca bir duygu veya davranış biçimi değildir; özünde çok daha fazlasını barındırır. Başkalarına açılmak kadar, kendimize ve dünyaya dair inançlarımızı şekillendiren bir pusuladır. Kaybolduğunda ilişkiler donuklaşır, ruh sürekli tetikte olur. Ancak güven, inşa edilebilen, öğrenilebilen ve yeniden kazanılabilen bir deneyimdir.
Bilişsel olarak aklımızı, duygusal olarak kalbimizi ve davranışsal olarak cesaretimizi birleştirdiğimizde, güven bize hayatın risklerini göğüsleme, insanlarla derin bağlar kurma ve kendi iç dünyamızda huzur bulma kapasitesi kazandırır. Hayat, güvensizliklerle dolu bir yolculuk gibi görünse de, güveni yeniden inşa edebilen kişi hem kendi hikayesini hem de dünyayı yeniden yazma yetisine sahiptir. Çünkü güven, kaybolduğunda yıkıcı, yeniden kurulduğunda ise dönüştürücüdür.