Pazar, Ekim 19, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Estetik Çağında Beden

Bugünlerde sokakta yürürken, sosyal medyada gezinirken ya da bir dergi kapağına göz atarken, hep aynı şeyle karşılaşıyoruz: sanki kusursuz bedenin, pürüzsüz cildin ve “ideal” güzelliğin peşinde bir çağ. Estetik operasyonların artık gizli saklı değil, neredeyse günlük bakım rutinine dahil olduğu bir dönemden geçiyoruz. Beden, yalnızca biyolojik bir varlık değil, kültürel, toplumsal ve hatta psikolojik bir “proje”ye dönüştü. Bu proje, bireyin kendine ve başkalarına sunduğu bir vitrin gibi. Bugün aynaya baktığımızda gördüğümüz şey yalnızca bir yüz ya da beden değil, aynı zamanda kültürün, trendlerin, toplumsal ideallerin izleridir.

Eskiden beden, doğanın bize verdiği bir kabuktu. Şimdi ise sürekli üzerinde çalışılması gereken, cilalanması gereken bir “eser” gibi görülüyor. Reklamların, influencer’ların ve dijital filtrelerin dünyasında “olduğumuz hal” çoğu zaman “yetersiz” sayılıyor. Kusursuz bedene ulaşma arzusu, aslında bireysel bir heves olmaktan çıkmış durumda. Bedenin bu kadar merkeze alınması, ruhumuzun da aynı ölçüde kırılganlaştığını gösteriyor.

Estetik müdahalelerin bu kadar yaygınlaşması tesadüf değil. Güzellik artık yalnızca beğeni değil, bir norm. Ve bu normun içinde, bedenin ötesinde çok daha derin bir şey var; benlik. Bu yazıda, estetik müdahaleleri “kusursuzluk” arzusunun ötesinde beden, benlik ve ruhsal sınırlar bağlamında ele alacağız.

Ben’in Derisi

Fransız psikanalist Didier Anzieu “Ben-Derisi” (Le Moi-peau) kavramıyla, derinin yalnızca bedeni dış dünyadan koruyan bir zar değil, aynı zamanda psikolojik benlik sınırlarını ve ruhsal bütünlüğün kapsayıcısını temsil ettiğini öne sürer. Deri, ruhsal bütünlüğümüzün metaforudur.

Derimiz yalnızca biyolojik bir sınır değil, ruhsal bütünlüğümüzün, “benliğimizin” kapsayıcı kabuğudur. Anzieu’ya göre deri, hem bizi dış dünyadan korur hem de içsel bütünlüğümüzü taşır. Derimiz, dış dünyayla ilk sınırımızdır ama aynı zamanda iç dünyamızın da kapsayıcısıdır. Tıpkı anne karnındaki güvenli ortam gibi, derimiz de benliğimizi tutar. Derideki bir yara sadece biyolojik değildir; ruhsal bir bütünlük hissini de tehdit eder.

Ben-Derisi, iç-dış arasına sınır çeker, duygulanımı taşır ve korur. Kimi zaman estetik müdahaleler de bu ruhsal derinin yaralarını onarmak ya da yeniden inşa etmek için kullanılan bir araç haline gelebiliyor. Kişinin bedende algıladığı “kusur” üzerinden narsistik yarayı yatıştırma ve ruhsal bütünlükte hissedilen bir yırtığı onarma girişimi olarak psikanalitik biçimde yorumlanabilir. Yani ameliyat masasında düzeltmeye çalıştığımız şey bazen yalnızca bir burun ya da cilt değil, benliğimizin çatlamış, incinmiş parçaları olabilir.

Bu bakış açısıyla düşündüğümüzde, estetik müdahaleler sadece bir burnu küçültmek ya da bir kırışıklığı yok etmek değil, kişinin ruhsal bütünlüğünde hissettiği bir yırtığı onarma çabası haline gelebiliyor. “Ben-derisi” zedelendiğinde kişi ruhsal olarak da dağılma, parçalanma hissi yaşayabilir. Belki burada estetik müdahaleler düşünülebilir; çünkü bazen bu ruhsal yırtık, beden üzerinden onarılmaya çalışılabilir. Bir burun ameliyatı, bir cilt gerginliği, dolgu… Bunlar yüzeysel gibi görünse de çoğu zaman kişinin içindeki “kırılmış” ya da “eksik” tarafı telafi etme girişimleri olabilir.
Belki de asıl düzeltilen şey, görünmek istenen benliktir.

Estetik Müdahaleler

Estetik uygulamaların bilinçdışında farklı işlevleri olabilir. Narsistik yaralanmaların ardından “kendimi toparlamak için botoks yaptırdım” diyen kişilere sıkça rastlarız. Burada beden, yaralı benliği yeniden bütünleme aracıdır. Lacan’ın “ayna evresi” kavramı bize başkalarının bakışında tamamlanma arzusunu hatırlatır. Estetik, belki de bu bakışa daha güvenle dönebilmek için yapılır. Lacan’ın ayna evresinde tarif ettiği gibi, insan başkalarının bakışında bir bütünlük arar. Selfie kültürü, filtreler, beğeni sayıları… Tüm bunlar modern zamanın “ayna evresi”nin uzantısı gibi görülebilir.

Bir zamanlar duyulmamış, görülmemiş bir çocuk, yetişkinliğinde yüzünü “daha görülür” kılmak isteyebilir. Yüzüne yaptığı her müdahale, benliğine dair ötekinin bakışında bütün görünme arzusu olabilir. Çocuk, aynadaki görüntüsüyle karşılaştığında ilk kez “bütün” bir benlik imgesiyle özdeşleşir. Ancak bu bütünlük yanılsamadır, çünkü özne her zaman eksikliği taşır. İşte bu yüzden, yetişkinlikte de başkalarının bakışında “bütün” görünmek arzusu sürer.

Bugün bu ayna, çoğu zaman başkalarının beğenileriyle dolu bir dijital ekran. Estetik ise bu aynada “daha bütün” görünme arzusunun ifadesi gibi düşünülebilir.

Beden

Bugün beden, yalnızca bize ait bir varlık olmaktan çıkmış, aynı zamanda toplumsal bir sahne haline gelmiştir. Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar, dijital aynada sürekli yapılan düzeltmeler, estetik merkezlerinin artışı bu duruma örnek gösterilebilir. Beden aynı zamanda içsel bir sahnedir de; kaygı, arzu, özlem, utanç… Hepsi bir şekilde beden üzerinden ifade bulur. Yeme bozuklukları, obsesif egzersiz rutinleri, sürekli kendini düzeltme arzusu da aynı şekilde.

Ancak burada kritik bir nokta var. Estetik müdahaleler benlik sınırlarımızı güçlendirebilir de zayıflatabilir de. Önemli olan, bu müdahalelerin hangi içsel ihtiyaçtan beslendiğini görebilmektir.
Bedenimizde sadece yaş almayız, aynı zamanda utancı, arzuyu, bastırılmışları ve idealleri de taşırız. Sosyal medya ise bu sahneyi görünür kılar.

Kusursuzluğun Peşinde

Sonuçta estetik yüzeyde yalnızca güzellik arayışı gibi görünse de derinde çok daha güçlü bir ihtiyacın ifadesi olabilir. Beden, ruhun dışa vurumudur. Derideki her müdahale, kimi zaman görünmeyen bir yaraya pansuman gibidir. Hepimiz, eksiklerimizi tamamlama, yaralarımızı onarma, başkalarının gözünde “bütün” görünme arzusu taşıyoruz. Estetik müdahaleler de kimi zaman bu arzunun bir aracı oluyor.

“Daha güzel olmak” değil de “Daha çok sevilmek”, “Daha çok kabul görmek” ya da “Kendimizi daha tam gibi hissetmek” için yaptığımız müdahalelerde estetik sürecin bir yüzeyi aşan derinliği vardır. Derimiz aslında yalnızca dışımızı değil, içimizi de sarar. Her çizgi, her iz, her değişiklik aslında ruhsal hikayemizin bir yansımasıdır. Kusursuzluk peşinde koşarken unutmamamız gereken şey, benliğimizin asıl bütünlüğünü korumaktır.

Estetik kötü ya da gereksiz değildir. Ancak onunla kurduğumuz ilişki, benliğimizle kurduğumuz ilişkinin bir yansımasıdır. Bedenimizi değiştirmek istiyorsak, önce onunla kurduğumuz ruhsal bağı gözden geçirmek gerekebilir. Belki de çoğu zaman asıl mesele güzelleşmek değil, daha tam ve bütün hissetmektir.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle

Kaynakça

Alara Özberk
Alara Özberk
Alara Özberk, lisans eğitimini Acıbadem Üniversitesi Psikoloji bölümünde bölüm birinciliğiyle tamamlamıştır. Devam eden süreçte Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji programını yüksek onur derecesiyle bitirmiştir. Yüksek lisans sürecinde çalışmasını yeme bozuklukları ve sosyal medya ilişkisi üzerine gerçekleştirmiştir. Eğitim sürecinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, NP Üsküdar Beyin Hastanesi, Madalyon Psikiyatri Kliniği ve çeşitli özel kliniklerde stajlarını tamamlamıştır. Uzmanlık alanını nitelikli kılmak adına; Prof. Ebru Şalcıoğlu tarafından gerçekleştirilen Bilişsel ve Davranışçı Terapiler Eğitimini, DATEM’den almıştır. Dr.Nevin Dölek tarafından Kısa Süreli Çözüm Odaklı Psikoterapi Eğitimini tamalamıştır. Aynı zamanda Prof.Dr.Doğan Şahin tarafından Dinamik Psikoterapi eğitimine devam etmektedir. Güncel olarak doktora eğitim sürecine devam etmektedir. Profesyonel olarak; yetişkin ve ergen danışanları ile psikoterapi süreci yürütmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar