Evde yaşanan stres, çatışma ya da kayıp durumlarında çocuklar ne hisseder?
“O daha çocuk, anlamaz.”
Yetişkinlerin sıkça başvurduğu bu cümle, aslında çoğu zaman iyi niyetli bir savunmadır.
Ancak çocuklar, yaşadıkları çevrenin duygusal iklimine sandığımızdan çok daha duyarlıdır. Her şeyi kelime kelime anlamasalar da, yaşanan duyguyu hissederler. Gerginliği, çatışmayı, kaybı ya da bastırılmış duyguları içselleştirirler. Sessiz tanıklık ettikleri bu deneyimler, ileride görünmeyen ama derin izler bırakabilir.
Çocuklar Ne Kadarını “Anlar”?
Piaget’in bilişsel gelişim evrelerine göre çocuklar bazı olayların neden-sonuç ilişkisini kurmakta zorlanabilir. Ancak bu, onları duygusal olarak etkilenmeye karşı koruyan bir kalkan değildir. Özellikle 0–6 yaş arası çocukların beyin gelişimi, duygusal deneyimlere oldukça açıktır. Daniel Siegel’in de belirttiği gibi, çocuk beyni önce duygulara, sonra mantığa programlanmıştır. Yani çocuk önce hisseder, sonra düşünür. Dolayısıyla evde yaşanan bir kayıp, boşanma, çatışma ya da ebeveynin bastırdığı yoğun stres, çocuğun anlamlandırmasa bile taşıdığı bir yüke dönüşebilir.
Çocuk psikolojisi, bu erken yaşların ne kadar kritik olduğunu sıkça vurgular.
Görünmeyen Travmalar: Yaralanmadan Yaralanmak
Travma dendiğinde akla ilk gelenler genellikle fiziksel şiddet, istismar ya da ölüm gibi büyük olaylardır. Ancak çocuk psikolojisinde travmalar her zaman görünür değildir. Bir çocuğun gözleri önünde sürekli tartışan ebeveynleri, duygusal olarak ulaşamadığı bir anne ya da sürekli değişen bir ev ortamı; çocuğun güvenlik duygusunu derinden sarsabilir. Bu deneyimler zamanla çocukta kaygı bozukluklarına, uyum problemlerine veya bastırılmış öfkeye yol açabilir.
Bu tür görünmez travmalar, çocuğun ruhsal gelişiminde kalıcı izler bırakabilir.
Sessizliğin İçindeki Ses: Çocuk Ne Hisseder?
Birçok çocuk, evde yaşanan olaylara yetişkinlerin fark ettiğinden çok daha fazla duyarlılık gösterir. Sessiz kalmaları ya da “hiçbir şey olmamış gibi” davranmaları, etkilenmedikleri anlamına gelmez. Bazı çocuklar kendilerini sorumlu hissedebilir, bazıları ise “aileyi toparlayan kişi” rolünü üstlenebilir. Özellikle ebeveynin yükünü hafifletmeye çalışan “erken olgunlaşmış” çocuklar, çocukluklarını yaşayamadıkları için ileriki yaşlarda kimlik karmaşası veya tükenmişlik gibi sorunlar yaşayabilir.
Bu durumlar, ileride fark edilmeyen görünmez travmalar olarak karşılarına çıkabilir.
Duygusal Zekâ ve Empati: Gözle Görülmeyeni Sezmek
Çocuklar, sözcüklerden çok tonlamaları, beden dilini, yüz ifadelerini ve ortamın atmosferini analiz eder. Özellikle duygusal zekâsı gelişmiş çocuklar çevresindeki değişimleri çok daha hızlı fark eder. Bir annenin yüzündeki yorgunluk, bir babanın gözlerindeki endişe ya da evin sessizliği, çocuğun zihninde çeşitli duygularla birleşerek anlam kazanır. Bu anlamlar ise, çocuğun dünyaya ve kendisine dair oluşturduğu temel inançları şekillendirebilir.
Peki, Ne Yapmalı?
Çocukların tüm duygulara karşı açık bir anten gibi olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu nedenle yaşlarına uygun şekilde onlara açıklamalarda bulunmak, yaşananların onların suçu olmadığını anlatmak ve duygularını adlandırmalarına yardım etmek önemlidir.
Ebeveynin ya da bakım verenin fiziksel olarak yanında olması yeterli değildir; duygusal olarak da orada olması gerekir. Bir çocuk, duyulduğunu, görüldüğünü ve önemsendiğini hissettiğinde iç dünyasında güven duvarları örmeye başlar.
Gerektiğinde profesyonel destek almak da bu sürecin doğal bir parçası olmalıdır. Terapi sadece kriz anlarında değil, gelişimsel destek için de güçlü bir araçtır. Unutmayalım ki, çocuklukta görülmeyen duygular, yetişkinlikte kendini farklı maskelerle tekrar gösterebilir.
Her çocuk kendi dünyasında bir gözlemcidir. Ve gördüğü her şey, bazen sessizce ama derinden içsel hikâyesine yazılır. Biz yetişkinlerin görevi, onların bu hikâyeyi sağlıklı bir şekilde yazabilmesi için güvenli ve anlayışlı bir zemin hazırlamaktır.