Çarşamba, Kasım 26, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sebepsiz Sıkıntı: Modern Zamanların Görünmez Ağrısı ve Zihnin Gürültüsü

Bazı sabahlar, üstümüzde görünmez bir yükle uyanırız. Yataktan kalmak istemez, sadece yorganımıza ve yastığımıza sarılarak zamanın durmasını dileriz. Hissettiğimiz bu ağırlık çok yoğundur: Nefes almak zorlaşır, göğsümüz öyle bir sıkışır ki sanki o an ecelimizle buluşma anımızdır.
Adını bizim koyamadığımız bu duygunun tek bir bilimsel açıklaması yoktur. Yine de psikoloji, onun farklı yansımalarını tanımlar: hafif depresif eğilimler, anksiyete, kronik stres ve zihinsel yorgunluk…
Modern dünyada insanın ruhu, görünmez bir ağrıyı taşır; “yeterli olma”, “üretme”, “başarma” ve “iyi hissetme” baskısı altında gittikçe ezilir. Bu yük, çoğu zaman farkına varamadığımız bir yorgunluğa, içten gelen bir sıkışmaya dönüşür.
Ve işte o sabah, her şey bir anlığına durur; zaman yavaşlar, dünya sessizleşir. Zihnimizle baş başa kalırız. O güne kadar kaçtığımız, ertelediğimiz her düşünceyle karşılıklı bir kahve içme vakti gelir. Derin bir nefes ve ardından yüzleşme…

Zihnin Gürültüsü

Zihin sürekli uyaranlarla uğraşır. Çok fazla uyarana maruz kaldığında kendi sessizliğini kaybeder. Hayatın akışı, geçim sıkıntısı, başarılı olma arzusu ve her şeye, herkese karşı yeterli olma isteği… Üstelik günümüzün gerçeği sosyal medya bildirimleri, paylaşımlar ve bitmek bilmeyen olumsuz düşünceler de eklenince, zihin hiç durmadan çalışır.
Beyin, bu yoğun bilgiyi sürekli işler ve dinlenmeden çalışır. Bu durum, limbik sistem ile prefrontal korteks arasındaki dengenin bozulmasına yol açar; sonuç olarak fark etmediğimiz bir “içsel gürültü” oluşur. Düşünceler susmaz; susturmak istersiniz ama o sırada geçmişi tekrar tekrar gözden geçirir, geleceği analiz eder ve sürekli bir “yapmam gerekenler” listesi oluşturur.

Sebepsiz Sıkıntının Psikolojisi

Sebepsiz sıkıntı çoğunlukla duygularımızın bastırılmasıyla ilgilidir. Günlük yaşantımızda yüzlerce düşünce akıp gider; bunların büyük kısmı olumsuzdur. Ancak günümüzün hızlı temposunda bu düşüncelerimizi tanımlamaya, anlamlandırmaya zamanımız yoktur. Duygularımızı geçiştirir, onların peşinden gitmeyiz. Ama bir bakarız, yalnız kaldığımızda geride bıraktığımızı sandığımız duygular beynimizin bir köşesinde saklanmış, sessizce bize pusu kurmuştur.
Her bastırılan duygu, bir gün yer değiştirir; kalbin ortasına oturur, sessiz bir ağırlık olur. Öfke, üzüntü, korku gibi duygular bilinçaltında sıkışır ve huzursuzluk olarak geri döner.

Beyin, bu sürekli zihinsel analizle bir anlam yaratmaya çalışır; ama çoğu zaman sonuç tam tersidir: ruh yorgun düşer. Ruh konuşamadığında bedenin fısıldar. Ne zaman içimizdeki taş ağırlaşsa, bilin ki söyleyemediklerimiz büyümüştür. Sanki kalbimiz bir evdir, içine her duygudan biraz koyarız, ama pencereleri hiç açmayız.
Sıklıkla, zihnin gürültüsü ile kalbin ağırlığı birbirine karışır. Düşünceleriz susmaz; beden ve ruh yorulur. Omuzlarımızın ağırlığını, göğsümüzde bir sıkışma hissini, hatta karın boşluğumuzda hafif bir düzensizlik olduğunu fark ederiz. İşte bu, bastırılmış duyguların bedeninizde bıraktığı yankıdır.
Sıkıntıyı bazen “sebepsiz” hissederiz; çünkü gözle görünür bir tetikleyici yoktur. Oysa asıl sebep, içsel farkındalık eksikliğinde ve bastırılmış duyguların birikimindedir. Bir an durup nefes alın; bu nefesle hem bedeninizi hem de zihninizi dinlemeye izin verin.
Duygularınızın orada olduğunu kabul etmek, onları serbest bırakmanın ilk adımıdır.

Gürültüdeki Sükûnet

Zihin artık dolmuştur. Taşma vakti, ya bir sabah ya da bir gece, ansızın gelir.
Fark etmeden bir anda o göğüs sıkışır, nefes almak zorlaşır. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir his sarar içimizi. Oysa belki de zihin, kendini iyileştirmek için kusuyordur. Bazen bir olaya kafamızı takarız; ondan kaçmak, onu düşünmemek için kendimizi başka meşgalelere veririz.

Ama ne zihnimiz ne de bedenimiz için bu kaçış sağlıklı değildir.
Ruhumuz artık “dur” diyordur belki de — bu gürültüye daha çok gürültüyle karşılık verdiğimiz için. Çünkü hiçbir şeyin eksik olmadığı günlerde bile kendimizle aramızda bir mesafe vardır.
Bir nefes kadar kısa, bir ömür kadar derin bir mesafe.

Kafamızın içindeki gürültünün susmasını isteriz; oysa belki de yapmamız gereken, susmasını istemek değil, onu gerçekten duymaktır. Zihnin söylediklerine kulak verince, o karmaşanın içinden anlamlı bir ses çıkar:
“Yorgunum.”

İşte o sesi duymak, zihnin kendi reçetesidir. Sebepsiz sıkıntı bazen sadece kendimizi yeniden duymamız için gelen bir misafirdir. Gitmesini değil, anlatmasını dinlemeliyiz.
“Belki de huzur, hiçbir şey düşünmemekte değil; her şeyi düşünürken bile yavaşlayabilmekte saklıdır.”

Kaynakça

• Akın, A., & Akın, U. (2015). Bilinçli farkındalık, psikolojik iyi oluş ve duygusal farkındalık arasındaki ilişkiler. Uluslararası Eğitim Bilimleri Dergisi, 2(3), 1–12.
• Baltaş, A. (2018). Zihin tuzaklarından özgürleşmek: Stresle başa çıkmanın psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
• Kabat-Zinn, J. (2019). Nerede Olursan Orada Ol: Farkındalık Temelli Stres Azaltma Rehberi. İstanbul: Butik Yayınları.
• Türk Psikologlar Derneği (2021). Ruhsal Yorgunluk ve Zihinsel Tükenme Üzerine Psikoeğitim Rehberi.
• Yalom, I. D. (2020). Varoluşçu Psikoterapi. İstanbul: Pegasus Yayınları.
• Seligman, M. E. P. (2012). Gerçek Mutluluk: Pozitif Psikolojinin Kullanımı. İstanbul: HYB Yayıncılık.

Büşra Nur Büyükbezci
Büşra Nur Büyükbezci
Ben Büşra Nur Büyükbezci, psikoloji lisans eğitimimin son yılındayım. Gelişim psikolojisi ve çocuk-ergen psikolojisi alanlarına özel bir ilgi duyuyorum. Duygu odaklı terapi ve sanat terapisi üzerine aldığım eğitimler sayesinde, duyguların ifadesi ve anlamlandırılması konusunda derinleşmeye çalışıyorum. Yazılarımda çoğunlukla yaşamın içinden kaygılara, insan olmanın kırılgan yanlarına ve içsel dünyamıza dokunuyorum. Daha önce bireysel olarak yazdığım metinlerle çeşitli yarışmalarda dereceler aldım. Psikolojiyi sadece bir bilim dalı değil, aynı zamanda insan ruhuna açılan bir kapı olarak görüyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar