Bir zamanlar aşk ilişkileri, çoğunlukla göz göze bakışmalar ile başlardı. Şimdi ise dijital aşkların parlak ekranında kafa karışıklığı içinde kaybolarak başlıyor. Üstelik bunun için çok bir şey yapmamıza gerek kalmadan bir başparmak hareketiyle. “Swipe right” yani “sağa kaydır” hareketi ile, çağımızın flört ritüeli. Ama bu kolaylık, bir yanıyla da aşkı zorlaştırıyor. Çünkü seçeneklerin sonsuz göründüğü bir dünyada, kimseye tam olarak bağlanmak kolay olmuyor.
Dijital Aşkın Kimyası: Beynimiz Nasıl Tepki Veriyor?
Dating uygulamaları beynimizi tıpkı kumar makineleri gibi etkiliyor. Her kaydırma bir “olasılık oyunu”. Beyin dopamin salgılıyor, bir nevi beklenti hormonu. Şuraya dikkat etmek gerekir; dopamin ödül gelince değil, ödülün ihtimali varken salgılanır. Yani eşleşmeyi beklerken yaşadığımız heyecan, eşleşmenin kendisinden bile daha güçlüdür. Bu sürekli “ufak dopamin patlamaları” aşkı değil, bağımlılığı besler. Her sağa kaydırmada beynimiz, “Acaba bu sefer nasıl biri gelecek?” diye düşünür. Tıpkı kumar makinesinin kolunu bir kez daha çekmek gibi. Bu durumda ise birine bağlanmak yerine, yeni baştan başka birileri ile tanışma, bağ kurma arayışına bağlanırız ve bunun heyecanına kapılırız.
Psikolog Barry Schwartz, The Paradox of Choice kitabında “Seçenek arttıkça tatmin azalır.” der. Eskiden kendi çevremizden bir elin parmaklarını geçmeyecek kişiyle tanışırdık, biriyle evlenirdik. Şimdi binlerce profille tanışıyoruz, ama kimseye karar veremiyoruz. Çünkü beyin, fazla uyaran karşısında karar verememe eğiliminde. Bu, “karar yorgunluğu” olarak bilinir. Her “hayır” dediğimiz kişi bir miktar bilişsel enerji harcatır ve sonunda, “evet” demeye gücümüz kalmaz.
Bir Harvard araştırmasına göre, dating uygulamalarında çok fazla profili inceleyen kullanıcılar, daha az profil görenlere göre %40 oranında daha düşük ilişki memnuniyeti bildiriyor. Sebebi çok basit. Seçenek çokluğu, “Acaba daha iyisi var mıydı?” düşüncesini asla susturmuyor.
Uyarı Fazlalığında Kaybolmak
Modern insan artık sadece seçimlerle değil, uyarılarla da kuşatılmış durumda.
Her an sosyal medya profillerimizden gelen bildirimler, mesajlar, kalpler, eşleşmeler, fotoğraflar, paylaşımlar… Bu kadar çok görsel, kısa videolar ve sosyal uyaran beynin ödül sistemini aşırı uyarıyor. Böylece gerçek dünyada gerçek bir insana karşı duygusal tepki küçülüyor. Bir yüzü ekranda beğenmek kolay; o yüzle bir odada saatlerce konuşmak zor. Çünkü ekrandaki kişi bizim fantezimiz, hayalimiz; gerçek kişi ise sınırlarıyla, kusurlarıyla, tamamen kendi gerçekliğiyle karşımıza çıkıyor.
“Rejection Mindset” Kavramı ve Sürekli Daha İyisini Arama Tuzakları
Tilburg Üniversitesi’nin 2019 tarihli bir araştırması “Rejection Mindset” kavramını tanımlıyor. Yani “reddetme zihniyeti”. Seçenek çokluğunda birey, potansiyel eşleri sürekli reddetmeye alışıyor. Bu durum, ilişkisel bağ kurma becerisini zayıflatıyor. Birini seçtiğinde bile zihnin şunu diyor: “Ya daha iyi biri çıkarsa?”, “Ya şimdi bağlanırsam özgürlüğüm giderse?”. Bu düşünceler ile duygusal yakınlık başlamadan bitiyor. Aşk, birini seçme cesaretinden doğarken biz “daha iyisini kaçırma korkusu” yüzünden kimseyi seçemiyoruz.
İlişkide Bağlanma Biçimleri
Bowlby’nin Bağlanma kuramına göre insanlar üç temel bağlanma tarzına sahiptir:
-
Güvenli bağlanma: Duygusal yakınlıktan korkmaz.
-
Kaçıngan bağlanma: Duygusal yakınlıkta tehdit hisseder.
-
Kaygılı bağlanma: Terk edilme korkusuyla ilişkide aşırı hassas olur.
Uygulamalar, özellikle kaçıngan bağlanan bireyler için mükemmel bir sığınak oluşturur çünkü bu tarz kısa süreli ve görüşmek zorunda kalmadığın ya da görüşsen bile ilişki zorunluluğu yaşamadığın dating uygulamaları, fazla yakın bağ kurmadan bağlanma ihtiyacını bir noktada tatmin edip ilişki hissi verebiliyorlar. Yani kısacası bu uygulamadaki ilişkiler, “yakınlık yanılsaması” yaşatırlar. Ama güvenli bağlanan biri, bu uygulamalarda uzun süre vakit geçirirse, bağlanma sisteminde yorgunluk oluşabiliyor. Çünkü beyin her kaydırmada eşleşmediğinde “mikro reddedilme” yaşıyor. Bu kaydırmalarda eşleşememenin üzerine bir sürü buluşmadan olumlu sonuç çıkmayınca ise güvenli bağlanma stiline sahip birey, yakın ilişkilerde kendini başarısız görmeye başlayabiliyor. Bu da kişilerde ciddi benlik algısı sarsılmasına yol açabiliyor.
Dating Uygulamalarının Uzun Vadeli Etkileri: Evliliğe ve Romantizme Bakış
Stanford Üniversitesi’nin 2021 tarihli bir meta-analizine göre, dating uygulamalarıyla başlayan ilişkilerde “bağlılık süresi” ortalama 7 ay daha kısadır. Çünkü çevrimiçi tanışmalarda “değiştirilebilirlik hissi” güçlü. Ayrıca, evlilik kararları daha geç alınıyor. Çünkü seçenek çokluğu, kararlılığı geciktiriyor. Bu da “sürekli arayış” kültürünü pekiştiriyor.
Gerçek Bağın Yeniden Keşfi: Aşkı Yavaşlatmak
Modern zamanlarda dijital dünyanın tüm bu karmaşık uyaranları içinde aşkı yavaşlatmak ve gerçek dünyada aşkı bulmak konusunda umut hala var. Çünkü beyin, sahiciliğe hâlâ tepki veriyor. Birinin gözünün içine gülümseyerek bakmak, elini tutarak yürümek, birlikte ufak şeylere bile gülebilmek. Bunlar hâlâ dopamin, serotonin ve oksitosin salgılatıyor ve bu kez sürdürülebilir bir mutluluk olarak.
Kafa karışıklıklarından arınarak aşkı yeniden bulmak için yapılabilecek şeyler neler olabilir?
-
Kriterlerini netleştir: “Benim için olmazsa olmaz nedir?” sorusunun cevabını yaz. Bu, kaydırma havuzunu daraltır ve karar vermeyi kolaylaştırır.
-
Seçenek sayısını sınırlı tut: Araştırmalar günde 30 profil üzeri incelemenin “seçim yükünü” artırdığını söylüyor.
-
Dijital detoks: Bir-iki hafta dating uygulamalarından uzak kalabilirsin.
-
Fiziksel buluşma: Konuşmayı uzun süre dijital ortamda tutma, gerçek bir buluşma olsun.
-
Offline/alternatif yolları unutma: Bazen uygulamalar tek yol olmayabilir. Sosyal çevre, ortak ilgi alanları güçlü alternatiflerdir.
-
Gerçek temas: Aşk, önce göz göze gelip yüz kaslarının hareketinde başlar.
-
Bağlanmaya izin ver: “Daha iyisi olabilir.” yerine “Bu kişiyle neler olabilir?” sorusunu dene. Karşındaki kişiye odaklan. Bağlanma stilini tanı ve üzerine araştır.
Sonuç olarak belki de “aşkı bir türlü bulamıyorum.” durumunun çözümünde bakış açısını değiştirmek vardır. Sorun aşkta değil de aşkı ararken kullandığımız yöntemlerdedir. Uygulamalar bize “sonsuz seçenek” hissi verirken insanın kalbi sınırsızlığa değil, seçmeye ve bağlılığa ihtiyaç duymaktadır. Aşkın özü, belirsizliklerden değil karar vermelerden beslenmektedir.


