Zihin ve Trajedi
Shakespeare’in trajedileri, insan doğasının karmaşıklığını ve psikolojik derinliğini anlamak için son derece önemli bir kaynaktır. Eserlerinde bireysel egolar, içsel çatışmalar ve özellikle narsistik eğilimler, karakterlerin kaderini şekillendirir.
Çağımızın kişilik yapılanması olarak bilinen narsisizm, kökenini Yunan mitolojisindeki Narkissos’tan alır. Narkissos, sudaki yansımasına âşık olur ve ulaşamayacağı bu aşkın peşinde kendini tüketir (Karaaziz & Atak, 2013). Modern psikolojide narsisizm; kendini aşırı önemseme, empati eksikliği ve kontrol arzusuyla tanımlanır.
Shakespeare’in eserleri bu kavramları derinlemesine işler. Onun karakterleri, insanın güç arayışı ve benlik çatışması arasında sıkışmış halini sergiler. Bu bağlamda Macbeth ve Kral Lear, narsisizmin iki farklı yüzünü temsil eder.
Narsisizm ve Güç Psikolojisi
Narsisizm, modern psikolojide hem sağlıklı hem patolojik boyutlarıyla ele alınır.
-
Sağlıklı narsisizm, bireyin özgüvenini ve benlik değerini korumasına katkı sağlar.
-
Patolojik narsisizm ise benmerkezcilik, empati yoksunluğu ve kontrol ihtiyacıyla karakterizedir.
Güç psikolojisi, bireyin ego tatmini, statü ve kontrol arayışıyla ilgilidir. Shakespeare’in karakterleri, bu iki olgunun kesişim noktasında yer alır. O, karakterlerinin içsel narsistik motivasyonlarını iktidar ve benlik çatışmaları üzerinden sahneye taşır.
Macbeth ve Lear, narsisizmin farklı yönlerini temsil eder: biri hırs ve iktidar, diğeri ise ego ve itibar üzerinden narsistik çökmeyi deneyimler.
Macbeth: Hırs ve Ego Tatmini
Macbeth başlangıçta sadık ve onurlu bir asker olarak tanıtılır. Ancak cadıların kehanetleri ve Lady Macbeth’in manipülasyonu ile narsistik bir hırsa kapılır.
İçsel Çatışma
Freud’un id–ego–süperego modeliyle incelendiğinde Macbeth’in benlik çatışması, iktidar arzusuyla şekillenir. Onun etik sınırları aşma isteği, narsistik tatmin arayışının bir sonucudur.
Lady Macbeth’in Rolü
Lady Macbeth, eşinin içindeki güç arzusunu besleyerek narsistik egosunu güçlendirir. Bu ilişki, karşılıklı narsisistik beslenmenin klasik bir örneğidir. Lady Macbeth’in “erkeklik” ve “cesaret” üzerinden yaptığı psikolojik yönlendirme, Macbeth’in içsel dengesini bozar.
Trajik Sonuç
Macbeth’in düşüşü, güç–narsisizm ilişkisinin patolojik doğasını ortaya koyar. Ego tatmini, empati yoksunluğu ve ahlaki değerlerin çöküşü, trajedinin merkezinde yer alır. Sonunda Macbeth, kendi hırsının kurbanı olur.
Kral Lear: Ego ve İhtişam
Kral Lear’da narsisizm, aile bağları ve toplumsal statü üzerinden işlenir. Lear, egosunun tatmini için kızlarının kendisine olan sevgilerini açıkça ifade etmelerini ister.
Aile İlişkileri
Lear’ın Cordelia’ya karşı olan tutumu, narsistik kırılganlığın sonucudur. Cordelia’nın dürüst ama sade ifadesini reddeder; çünkü bu cevap, onun egosunu beslemez. Bu sahne, narsistik kişiliklerin övgüye duyduğu bağımlılığın en erken göstergesidir.
Güç Kaybı ve Benlik Krizi
Lear iktidarını kaybettikçe, benlik bütünlüğü de çöker. Gücün elden gitmesiyle birlikte narsistik savunma mekanizmaları da çözülür. Lear, artık “kral” değil, sıradan bir insandır. Bu kayıp, narsistik kimliğinin çöküşünü tetikler.
Trajik Son
Lear’ın nihai çöküşü, narsisizmin en dramatik yansımasıdır. Shakespeare, bu karakter üzerinden güce dayalı kimliklerin insani kırılganlığını gözler önüne serer. Lear’ın yaşadığı dönüşüm, narsisistik kişiliğin benlik arayışının hem yıkıcı hem öğretici yanını temsil eder.
Macbeth ve Lear: Karakterler Arası Karşılaştırma
Her iki karakter de güce, ego tatminine ve kontrol arzusuna bağlıdır; ancak motivasyonları farklıdır:
-
Macbeth, güce dışsal yollarla —iktidar ve hırs aracılığıyla— ulaşmaya çalışır.
-
Lear, içsel onay ihtiyacını —aile sevgisi ve övgüyle— tatmin etmeye çalışır.
Bu fark, narsisizmin farklı biçimlerini temsil eder: biri yıkıcı ve aktif, diğeri ise kırılgan ve pasif narsisizmdir. Shakespeare’in bu iki figürü, gücün hem bireyi hem de toplumu nasıl dönüştürdüğünü gösterir.
Sonuç: Trajedinin Psikolojik Anatomisi
Shakespeare, Macbeth ve Kral Lear aracılığıyla narsisizmin psikodinamiklerini sahneye taşır. Onun karakterleri, insanın benlik değeri, iktidar arzusu ve ahlaki çöküşü arasındaki ince dengeyi temsil eder.
Bu karakterler sayesinde, modern psikoloji narsisizmin klinik yönlerini edebi bir bağlamda inceleyebilmiştir. Shakespeare’in bu yönü, onu yalnızca bir oyun yazarı değil, psikolojinin öncüllerinden biri haline getirir.
Sonuçta, her iki trajedi de narsisizmin kendi kendini yok eden doğasına dair bir uyarıdır. Güç, ego ve empati arasındaki dengesizlik, bireyin iç dünyasında bir çöküşe yol açar.
Shakespeare, narsisizmi bir karakter kusuru değil; insan doğasının trajik bir gerçeği olarak anlatır.
Kaynakça
Karaaziz, M., & Atak, İ. E. (2013). Narsisizm ve narsisizmle ilgili araştırmalar üzerine bir gözden geçirme. Nesne Psikoloji Dergisi, 1(2), 44–59.