Çoğu insan hâlâ alkol, kumar gibi bağımlılıklarla mücadele ederken, dünyanın değişmesiyle beraber yeni bağımlılıklar ortaya çıkmaya başladı. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte dünyanın birçok yerinde insanlar farkında olmadan sosyal medya bağımlılığı ve tüketim bağımlılığı ile mücadele eder hale geldi.
Günümüzde teknolojiye ve internete ulaşmak çok kolay. Özellikle pandemi sonrasında sanal dünya hayatımızda daha çok yer edinmeye başladı. Telefonlarımız artık hayatımızın her yerinde. Bu ulaşılabilirlik insanları sosyal medya bağımlılığına itiyor. Uyanır uyanmaz “günaydın” bile demeden ilk baktığımız şey telefonumuz oluyor. Biraz uzak kalsak FOMO (fear of missing out) yani sosyal medyada olanları kaçırma korkusu yaşıyoruz.
Fark etmesek de ve ciddi bir sorun olarak görmesek bile dünyada çoğu kişi sosyal medya bağımlısı. Psikolojide bu durum davranışsal bağımlılık olarak ele alınıyor. İnsanlar sosyal medya kullanırken gelen haberler, beğeniler ve yorumlar sayesinde beynin ödül sistemi aktive oluyor ve dopamin salgılanıyor. Bu durum kumar gibi diğer bağımlılıklarla aynı etkiyi yaratıyor.
Kişi sosyal medya kullanmaktan mutlu oluyor ve bu davranış olumlu pekiştirildiği için yapma sıklığı artıyor. Bireyler stres, yalnızlık gibi olumsuz duyguları sık deneyimliyorsa bu ödül sisteminin daha çok kurbanı oluyorlar. Çünkü sosyal medya onlar için gerçek hayattan bir kaçış aracı gibi görülüyor.
Bazı insanlar sosyal medyayı olumsuz duygularını kontrol etmek için kullanıyorlar ve bu durum kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede kişiyi daha da bağımlı hale getiriyor. Ayrıca sosyal medya kişiyi daha çok strese sokup anksiyete yaratabiliyor. Çünkü sosyal medyada insanlar hep en iyi, en üretken, en mutlu ve en güzel hâllerini paylaşıyorlar. Kusurlarını ve olumsuzluklarını göstermiyorlar.
Kişi kendini bu insanlarla karşılaştırıp onları örnek alıyor ve “ben de onlar gibi olmalıyım” düşüncesiyle kendine ideal bir benlik yaratabiliyor. Hümanist psikolog Carl Rogers’ın Gerçek Benlik (kendisi) ve İdeal Benlik (hayalinde olmak istediği kişi) arasındaki uçurumun fark edilmesi depresyon, yeme bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklara yol açabiliyor.
Tüketim Bağımlılığı: Bitmeyen Döngü
Sosyal medya ile hayatımıza giren bir diğer bağımlılık türü de tüketim bağımlılığı. Özellikle influencer’ların artması ve online alışverişin kolaylaşmasıyla insanlar sürekli trend olan şeyleri alıyor, kısa sürede sıkılıp yenilerini alarak içinden çıkılamaz bir döngüye giriyor.
Psikolojide bu durum kompulsif davranış olarak tanımlanabilir. Kişi çok stresli olduğunda beyninde obsesyonlar (karşı konulamayan düşünceler) oluşur ve bu obsesyonları bastırmak için tüketime yani kompulsiyonuna yönelebilir. Çünkü bu davranış da beyinde dopamin salgılatır, stresi azaltır ve kişiye kısa süreli mutluluk sağlar. Fakat bu durum kişiyi tekrar kısır döngüye iter.
Kişi her mutsuzluk ya da olumsuz duygu deneyimlediğinde kendini bir şeyler alırken bulur. Sosyolojik açıdan bakıldığında ise son yıllarda artan ekonomik zorluklar nedeniyle Türkiye’de pahalı bir şey almak bir statü ve güç göstergesi hâline gelmiştir.
Kişiler ürünün kalitesine bakmadan sadece pahalı veya popüler olduğu için o ürünü gözü kapalı alabiliyorlar. Çok ünlü markalar kalitesiz ürünler sunsa da insanlar şikâyet etmeden bu markalara yüksek ücretler ödemeye devam ediyor. Ancak bu ürünler kısa sürede eskidiği için tekrar yeni şeylere ihtiyaç duyuluyor. Bu da tüketim çılgınlığını körüklüyor.
Kişi bu ürünlere sahip olmadığında özgüven problemi yaşayabiliyor. “Herkesin var, benim niye yok?” algısı oluşuyor. Bu durum eksiklik ve yetersizlik hissine yol açarak psikolojik rahatsızlıklara sebep olabiliyor.
Bu tüketim çılgınlığı sadece ürünlerle sınırlı değil; artık haberleri de çok hızlı tüketiyoruz. Çıkan iyi veya kötü haberleri çok kısa sürede unutuyor ve hayatımıza devam ediyoruz. Eskiden toplumu sarsacak olaylar birkaç günde unutulur hâle geldi. Tıpkı ürünler gibi haberleri de “tüketiyoruz”. Bu durum hafızamızı zayıflatıyor ve dikkatimizi olumsuz etkiliyor.
Gerçek Hayatla Bağ Kurmak: Kurtuluşun Yolu
Sosyal medya ve tüketim bağımlılığı da tıpkı kumar ve alkol gibi ciddi bir bağımlılığa dönüşüyor. Günümüz insanı bunun pek farkında değil ve ciddiye almıyor. Ancak ilerleyen yıllarda bu konudan dolayı insanların terapi görmeye başlayacağı öngörülüyor.
Bu bağımlılıklar ayaklarımıza vurulmuş görünmez zincirler gibidir; görmeyiz ama ilerleyemediğimizde, kendimizi sıkışmış hissettiğimizde varlığını fark ederiz. Bağımlılıklardan kurtulmanın tek çaresi gerçek hayatı yaşamaktır.
Gerçek bağlantılar ve gerçek insan ilişkileri kurmak, duygularla yüzleşmek, kaçmak yerine konuşmak en sağlıklı yöntemdir. Üzgün olduğumuzda sosyal medyada vakit geçirmek veya alışveriş yapmak yerine duygularımızla yüzleşmeliyiz. Eğer bu duygulara sebep olan biri varsa onunla doğrudan iletişim kurmak önemlidir.
Duyguları bastırmak, halının altına süpürmek ileride daha büyük yıkımlara sebep olur. Sosyal medyayla bağımızı olabildiğince azaltmalı, orada gördüğümüz her şeyin gerçeği yansıtmadığını unutmamalıyız.
Kendimizi sahte bir mükemmeliyetçiliğe inandırıp ulaşılması zor hedefler koymak, kişinin kendini yetersiz hissetmesine neden olur. Hayatın hiçbir döneminde gerçeklikten kopmamak, siyah ve beyazı bir arada kabullenmek gerekir.
İnsan ancak kabullendiğinde bağımlılıklarının farkına varabilir ve onlardan kurtulabilir.