Salı, Eylül 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kaygının İnsan Ruhuna Yansıması

Duygular, insan yaşamının temel taşlarındandır. Yaşadıklarımızı anlamlandırmamıza yardımcı olur, aynı zamanda bedenimizde de bazı değişikliklere neden olur. Kaygı da bu duygulardan biridir, günlük hayatımızda sıkça yaşadığımız bir duygu… Aslında bu duygu bizi tehlikelerden korumak için var olan doğal bir mekanizmadır; ama bazen hayatımızın akışını zorlaştıran bir yük haline gelebilir. Peki bu duygu ne zaman işlevsiz hale gelir, yapmamız gereken şeyleri yapmamıza engel olur?

Hiçbir olayı, durumu ya da gelecekteki belirsiz bir şeyi düşünürken bedeninizde değişiklikler fark ettiniz mi? Baş ağrısı, mide bulantısı, huzursuzluk ve tedirginlik hali… İşte bunlar kaygı belirtileridir. Günümüz modern dünyasının belirsizliklerle dolu olması ve hızlı bir şekilde ilerlemesiyle pek çok insan kaygılanabiliyor. Diğer taraftan akademik terimlerle kaygı, hoş olmayan korku duygularıyla, rahatsız eden içsel kargaşalarla tanımlanır. Bu duygu, genel olarak tehdit olarak algıladığımız bir duruma karşı ortaya çıkar ve kas gerginliği, huzursuzluk, yorgunluk, nefes darlığı gibi fiziksel belirtiler eşlik edebilir (Karahan & Karaaziz, 2023).

Aslında kaygı, olası bir tehdide karşı tetikte olmamızı sağlar. Örneğin bir sınav ya da bir projeye gereken önemi vermemize yardımcı olur. Ancak kaygının etkisi arttığında hem mental hem fiziksel olarak bize yük olabilir, günlük yaşamımızı idare ederken zorluklar çıkarabilir.

Kaygının Etkileri ve Nedenleri

Peki kaygı olması gerekenden fazla olursa ne olur? Günlük hayatta hemen hemen herkesin bir şekilde deneyimlediği kaygı, yaşamı zorlaştırabiliyor. Etkileri arasında konsantrasyon problemleri, uyku sorunları veya sürekli endişeli olma hali yer alıyor. Bu sorunları yaşayan insanlar, rutin işlerini yapmakta zorlanabiliyor ve kendi hayatlarına uyum sağlamakta güçlük çekebiliyorlar. Kaygıyı somut bir şekilde göremeyiz belki, ama etkileri ruhumuzda iz bırakır.

Toplumumuzda sıkça görülen kaygı, çoğu zaman insanlar tarafından saklanır ya da kişi yaşadığı kaygının farkında bile olmayabilir. Çocukluktan itibaren yaşadığımız çevre, hem kişilik özelliklerimizi hem de dünyaya bakış açımızı ve ilerideki görüşlerimizi etkiler. Çocukken ailede, okulda veya sosyal ortamlarda duygularımızı bastırmayı daha güvenli ve doğru olarak algılamışsak, muhtemelen büyüdüğümüzde de aynı şeyi yapacağız. Kötü hissetmemek için duygularımızı bastıracağız. Ancak bir duyguyu tanımak, onu kabul etmek ve o duyguyu yaşamak, psikolojik iyi oluş haline yardımcı olur. Duygularımızın bize ilettiği mesajı almak ve bu mesajı doğru yorumlamak, daha sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirmemize yardımcı olur.

Örneğin kaygılı olduğumuz bir durumda önce “Şu an hissettiğim ne?” diye sormak, ardından “Evet, kaygılıyım” diyerek kabul etmek ve bu duyguyu yaşamamıza izin vermek, ilerleyen süreçte kaygının bize verdiği rahatsızlığı azaltabilir.

Modern Toplumun İdeal Kişisi

Modern toplumdaki ideallere ulaşmaya çalışmak bizi ne kadar yoruyor, farkında mısınız? Hep daha başarılı, daha kusursuz olmak istiyoruz; daha üretken olmamız gerektiğine inanıyoruz. Ancak hayatın da her zaman aynı hızla, aynı yönde ilerlemediğini; herkese aynı davranmadığını dikkate alırsak bu ideallere herkes aynı şekilde ulaşamıyor. Ama bize bunlara ulaşmamız gerektiği aşılanıyor. Ulaşamadığımızda ise yetersiz ve başarısız hissediyoruz. Sonuçta hissettiğimiz şey de kaygı oluyor.

Aslında kaygı sadece geleceğe yönelik endişelerimizi kapsamıyor; toplumsal beklentilerle kendi ihtiyaçlarımız arasındaki çatışmalardan da doğuyor. Öte yandan çocuklar, gerek ebeveynlerin gerek öğretmenlerin ve diğer yetişkinlerin baskılarıyla toplumun “ideal kişi” anlayışına uyum sağlamaya çalışırken kendi yeteneklerini ve ilgilerini göz ardı edebilmektedirler. Bu durum, çocukların ve bazen yetişkin insanların kendilerini belki hiç istemedikleri ya da ilgilerinin olmadığı alanlara yönelmelerine ve yoğun kaygı yaşamalarına neden olmaktadır.

Peki kaygının aileden de gelebileceğini, kaygılı ebeveynlerin çocuklarının da kaygılı olabileceğini biliyor muydunuz? Kaygı sadece bireysel bir duygu değildir, bir anda var olmaz. Kaygı aynı zamanda öğrenilen bir duygudur. Çocuklar, çevrelerindeki insanların tepkilerini görür ve içselleştirirler; diğer bir ifadeyle model alırlar. Dolayısıyla, kaygılı ebeveynlerin çocuklarının da kaygılı olması muhtemeldir. Çünkü bakım verenlerin güvensiz ve kaygılı olmaları, çocukların da benzer şeylerden korkmalarına ve kaygı duymalarına neden olabilir (Şahin, 2019).

Sonuç

Sonuç olarak, kaygı hepimizin hayatında öyle ya da böyle bir şekilde deneyimlediği bir duygudur. Onu tamamen yok edemeyiz; görmezden gelmek onu daha fazla görünür yapabilir. Burada dikkat etmemiz gereken nokta, kaygıyı bastırmaya çalışmak olmamalı. Onu fark etmeli, bedenimizde neler olduğunu anlamalıyız. Böylelikle sağlıklı başa çıkma yolları geliştirebiliriz.

Sınırlarımız olduğunu bilmek ve kabul etmek, gerçekçi beklentiler oluşturmak ve eğer kendi başımıza kaygının üstesinden gelemiyorsak profesyonel destek almak, kaygımızla başa çıkma yöntemlerinden bazılarıdır. Belki kaygıyı hayatımızdan tamamen çıkaramayız; ama onun bizi kontrol altına almasındansa biz onu kontrol altına alabiliriz.

Kaynakça

Karahan, E., & Karaaziz, M. (2023). Kaygı: Bir literatür taraması. ISPEC International Journal of Social Sciences & Humanities, 7(2), 529–541. https://doi.org/10.5281/zenodo.7992077
Şahin, M. (2019). Korku, kaygı ve kaygı (anksiyete) bozuklukları. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 6(10), 117–135.

Emine Öngür
Emine Öngür
Emine Öngür, lisans eğitimini psikoloji alanında tamamlamıştır. Klinik psikoloji alanında deneyim kazanmak amacıyla çeşitli danışmanlık merkezlerinde staj yapmış, lisans sürecinde çocuklarla ilgili eğitimler alarak çocuk testleri, görüşme teknikleri ve değerlendirme yöntemleri üzerine yoğunlaşmıştır. Yetişkinlere yönelik süpervizyon eğitimi ile uygulamalı becerilerini geliştiren Öngür, akademik bilgi ve pratik deneyimlerini bireylerin psikolojik iyi oluşunu desteklemek için kullanmaktadır. Çalışmalarını hem çocuklar hem yetişkinler üzerinde sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar