Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

‘Ayıp’ ve ‘Günah’ Arasında: Gençlerin Cinselliğe Dair Sessizliği

Cinsellik, insan yaşamının doğal bir parçası olmasına rağmen Türkiye’de hâlâ en büyük tabulardan biridir. Kültürel normlar ve dini öğretiler, cinselliği çoğu zaman “ayıp” veya “günah” kategorisine yerleştirerek gençler için ciddi bir baskı ortamı yaratmaktadır. Ailelerde, okullarda ve toplumun genelinde cinselliğin konuşulamaması, gençlerin sağlıklı bilgiye ulaşmasını engellemekte; bu da yanlış inançların, mitlerin ve kaygıların nesilden nesile aktarılmasına neden olmaktadır (Çok, 2019). Bu yazıda, Türkiye’de dini ve kültürel tabuların gençler üzerindeki psikolojik etkilerini ve bu durumun aşılabilmesi için neler yapılabileceğini inceleyeceğiz.

Cinsellik Konusundaki Sessizlik

Türkiye’de cinsellik çoğunlukla konuşulmayan, hatta konuşulması yasaklı bir alan olarak görülmektedir. Aileler bu konuyu açmayı “ayıp” sayarken, eğitim sisteminde de kapsamlı bir cinsellik eğitimi bulunmamaktadır. Bu sessizlik kültürü, gençlerin güvenilir bilgiye ulaşmasını engellemekte; onları internet, akran söylentileri ya da pornografi gibi sağlıksız kaynaklara yönlendirmektedir (Topçu & Özcan, 2020). Sonuç olarak gençler, cinsel sağlık, korunma yöntemleri ve bedenleri hakkında doğru bilgiye erişememekte ve yanlış inançlarla hareket etmektedir. Kendi gözlemimizce de gençler arasında hâlâ “ilk deneyimin acı verici olacağı” veya “cinsel isteklerin yalnızca erkeklere ait olduğu” gibi kalıplaşmış mitlerin dolaşması, bu sessizliğin doğrudan bir ürünüdür.

Dini ve Kültürel Baskılar

Cinselliğin dini çerçevede “günah”, kültürel çerçevede ise “ayıp” olarak tanımlanması, gençlerde yoğun bir suçluluk ve utanç duygusu yaratmaktadır. Özellikle kadınlar bu baskıdan daha fazla etkilenmektedir çünkü toplumsal “namus” algısı büyük ölçüde kadın bedeni üzerinden şekillenmektedir (Kandiyoti, 1987). Bu durum, genç kadınların arzularını bastırmalarına, cinsel kimliklerini sağlıklı bir biçimde keşfedememelerine ve ilişkilerde kendilerini ifade etmekte zorlanmalarına yol açmaktadır.

Erkekler açısından ise farklı bir baskı söz konusudur: “erkekliğini kanıtlama” yükü, gençleri erken yaşta riskli cinsel davranışlara yöneltebilmektedir. Bu durum, gençlerin kendilerini birey olarak özgürce ifade etmelerini engelleyen en temel sorunlardan biridir. Toplum, cinselliği sağlıklı biçimde konuşmadıkça gençlerin üzerindeki utanç ve baskı zinciri kırılmamaktadır.

Ruh Sağlığına Etkiler

Cinsellik konusunun tabu olması, gençlerin ruh sağlığını derinden etkilemektedir. Araştırmalar, cinsellik hakkında konuşulamamasının kaygı, düşük benlik saygısı ve depresyon riskini artırdığını göstermektedir (Çok, 2019). Ayrıca suçluluk ve utanç duygularıyla büyüyen gençler, partnerleriyle sağlıklı bir iletişim kurmakta zorlanmakta; bu da ilişkilerde güven eksikliğine ve doyumsuzluğa yol açmaktadır. Bastırılmış cinsellik, yalnızca bireysel ruh sağlığını değil, aynı zamanda gençlerin ileride kuracakları evlilikleri ve aile ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. En büyük tehlike, bu baskının gençlerin hayat boyu taşıdığı bir “sessizlik kültürü”ne dönüşmesidir.

Yetişkin olduklarında bile cinselliği konuşamayan bireyler, hem eşleriyle hem çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmakta zorlanmakta; böylece tabu bir sonraki kuşağa aktarılmaktadır.

Çözüm Yolları

Gençlerin cinselliği sağlıklı bir şekilde deneyimleyebilmeleri için öncelikle bu tabuların sorgulanması gerekmektedir. Bu sorgulama, dini ve kültürel değerleri yok saymak anlamına gelmemektedir; aksine, gençlerin hem kültürel kimlikleriyle uyumlu hem de bilimsel temellere dayalı bir bilgi birikimiyle büyümelerini sağlamak demektir.

Cinsellik eğitiminin okullarda kapsamlı ve bilimsel bir biçimde verilmesi, gençlerin cinsellik konusunda suçluluk ve utanç yerine bilinç ve sorumluluk geliştirmelerine yardımcı olabilir (UNESCO, 2018). Aynı şekilde ailelerin, çocuklarıyla bu konuda açık iletişim kurmaya cesaretlendirilmesi de gençlerin ruh sağlığı açısından kritik bir adımdır.

Bu konuda değişimin yalnızca eğitim yoluyla değil, aynı zamanda medyada, sanatta ve toplumsal tartışmalarda cinsellikin daha sağlıklı bir dille ele alınmasıyla mümkün olabilecektir. Gençler, yalnızca sınıfta değil; dizilerde, kitaplarda ve sosyal medyada da “ayıp” ve “günah” dışında bir cinsellik anlatısı duymalıdır. Özellikle ilk eğitimin aile içinde verilmesi, gençlerin cinsellik tabularını sorgulamalarına ve bilinçli adımlar atmalarına katkı sunacaktır. Bu sayede, giderek artan ‘genç yaşta annelik’ olgusunun bilinçsizce yaşanmasının da önüne geçilebilir.

Sonuç

Türkiye’de dini ve kültürel normların cinselliği “ayıp” ve “günah” çerçevesinde tanımlaması, gençlerin cinsellik hakkında sağlıklı bilgiye ulaşmasını zorlaştırmakta ve psikolojik baskılar yaratmaktadır. Sessizlik kültürü, gençlerde suçluluk ve utanç duygularını pekiştirmekte; bu da kaygı, düşük benlik saygısı ve doyumsuz ilişkilerle sonuçlanmaktadır. Ancak farkındalık yaratıldığında ve bilimsel cinsellik eğitimi desteklendiğinde, gençlerin daha özgüvenli, bilinçli ve sağlıklı ilişkiler kurmaları mümkündür. Bu nedenle toplumun bu alanda gerçek bir dönüşüm yaşayabilmesi için tabu ve sessizlik yerine diyalog ve anlayışa dayalı yeni bir kültür inşa etmesinin şart olduğudur.

Referans

  • Çok, F. (2019). Sexual health and sexual education in Turkey: Problems and solutions. Journal of Reproductive Health, 23(2), 145–153.

  • Kandiyoti, D. (1987). Emancipated but unliberated? Reflections on the Turkish case. Feminist Studies, 13(2), 317–338.

  • Topçu, S., & Özcan, B. (2020). Sexual myths and attitudes among Turkish university students. Journal of Sexuality Research and Social Policy, 17(4), 555–566.

  • UNESCO. (2018). International technical guidance on sexuality education. UNESCO Publishing.

Fatma Irmak Erdoğan
Fatma Irmak Erdoğan
Fatma Irmak Erdoğan, Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde lisans eğitiminin son yılında öğrenimini sürdürmektedir. Lisans hayatı boyunca yürüttüğü araştırmalar ve kaleme aldığı akademik çalışmalarla psikolojinin çeşitli alt alanlarına yönelik güçlü bir ilgi geliştirmiştir. Özellikle şu konular üzerine odaklanmaktadır: Sosyal bilinç ve bilişsel süreçler Klinik psikologlar için etik karar verme süreçleri Aile dinamikleri ve çift terapisi Metakognisyon (üst-biliş): bireyin kendi düşünme süreçlerini değerlendirme biçimi Fatma Irmak Erdoğan, bireylerin zihinsel süreçlerini daha derinlemesine anlamayı amaçlayan teorik araştırmalar yürütmekte ve bu alanda bilgi üretimine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Psikoloji alanındaki akademik birikimini yalnızca teorik düzeyde bırakmayıp, toplumsal katkıya dönüştürmeyi ve insan psikolojisine dair farkındalık yaratmayı amaç edinmiştir. Gelecekte, bu alanda daha ileri düzeyde akademik çalışmalar yapmayı ve etik, bilimsel temellere dayalı bir yaklaşımla insanlara destek olmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar