Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Beynimiz Hile Yapıyor: Neden Kendi Düşmanımız Oluyoruz?

Düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız arasında çoğu zaman görünmez bir savaş yaşanır. Bu savaşın merkezinde ise beynimiz vardır. Evrimsel açıdan bakıldığında beynimiz bizi korumak için şekillenmiştir. Binlerce yıl boyunca atalarımız, hayatta kalabilmek için çevrelerindeki tehditleri hızla fark etmek, karar vermek ve kaçmak zorundaydı. Bu nedenle beynimiz, en ufak bir tehlike sinyalini bile büyük bir alarm gibi algılamaya programlanmıştır. Ancak modern çağda aynı mekanizma çoğu zaman bize fayda yerine zarar vermeye başlar. İşte bu noktada “neden kendi düşmanımız oluyoruz?” sorusu gündeme gelir.

Beynin Savunma Mekanizmaları

Beynimizin en temel görevi bizi korumaktır. Bunun için tehditleri hızlıca algılayıp bedeni harekete geçirir. Kalp atışımızın hızlanması, kaslarımızın gerilmesi ya da nefes alış verişimizin değişmesi aslında bu koruma sisteminin bir parçasıdır. İlkel zamanlarda bu tepkiler, yırtıcı bir hayvandan kaçmamızı sağlıyordu.

Fakat günümüzde aynı mekanizma, bir toplantıya girerken ya da kalabalık önünde konuşurken devreye giriyor. Yani gerçek bir aslanla karşı karşıya olmasak da beynimiz bunu öyleymiş gibi algılıyor.

Sorun da tam burada başlıyor. Çünkü beynimiz, modern hayatın streslerini eski çağların tehlikeleriyle eşdeğer görmeye meyilli. Bir e-posta göndermeden önce yaşadığımız kaygı, sınava girerken hissettiğimiz panik ya da yeni biriyle tanışırken duyduğumuz endişe… Bunların hiçbiri aslında hayati bir tehdit değil. Ancak beynimiz, “tehlike” sinyallerini abartarak gereksiz alarm durumları yaratabiliyor. Bu da yaşam kalitemizi düşürüyor, özgüvenimizi zedeliyor ve bazen hayallerimizin peşinden gitmemizi engelliyor.

İçsel Eleştirmen: Kendi Sabotajcımız

Beynimizin bize oynadığı bir diğer oyun ise içsel eleştirmen aracılığıyla gerçekleşir. Hepimizin zihninde zaman zaman beliren o tanıdık ses vardır: “Yapamazsın”, “Zaten başaramazsın”, “Herkes senden daha iyi.” Bu ses, geçmişte yaşadığımız olumsuz deneyimlerden, ebeveynlerimizin söylemlerinden ya da toplumun katı beklentilerinden beslenir.

İçsel eleştirmen, kendince bizi korumaya çalışır. Çünkü eğer hata yapmazsak, reddedilmez ya da eleştirilmezsek güvende olacağımızı varsayar. Fakat gerçekte olan, tam tersi bir sonuçtur. Bu eleştirel ses bizi risk almaktan, yeni şeyler denemekten ve kendimizi geliştirmekten alıkoyar. Hatta zamanla özgüvenimizi aşındırarak, olduğumuz yerde saymamıza neden olur. Bir bakıma, içsel sabotajcımız bizi konfor alanına hapseder.

Örneğin, iş görüşmesine çağrıldığınızda içinizden yükselen “Zaten seni almazlar” düşüncesi aslında gerçeği yansıtmaz. Bu, beynin bizi olası bir reddedilme acısından koruma çabasıdır. Fakat o görüşmeye hiç gitmezseniz, zaten kendi kendinizi reddetmiş olursunuz.

Neden Kendi Düşmanımız Oluyoruz?

Kısacası beynimiz, evrimsel olarak hayatta kalmamızı sağlamak için tasarlanmış bir organdır. Fakat günümüz koşullarında bu hayatta kalma stratejileri her zaman işe yaramaz. Tehlikeyi abartmak, sürekli en kötüsünü düşünmek veya kendimizi acımasızca eleştirmek, aslında “aşırı koruma” mekanizmasının yan etkileridir. Bir zamanlar yaşam kurtaran bu refleksler, günümüzde kişisel gelişimimizin önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiştir.

Çözüm: Farkındalık ve Kabul

Peki, beynimizin bu oyunlarına karşı ne yapabiliriz? İlk adım farkındalıktır. İçsel eleştirmenimizi tanımak, onun gerçek olmadığını fark etmek çok önemlidir. Zihnimizden geçen her düşünce gerçeği yansıtmaz; bazen yalnızca birer varsayımdır.

Bunun için mindfulness (bilinçli farkındalık) teknikleri etkili bir araç olabilir. Düşünceleri yargılamadan gözlemlemek, onlarla aramıza mesafe koymamıza yardımcı olur. Örneğin, “Ben başarısızım” yerine “Zihnim şu an başarısız olduğumu söylüyor” demek, düşünceyi sahiplenmek yerine gözlemlememizi sağlar. Böylece onun üzerimizdeki gücü azalır.

Ayrıca, mükemmel olma baskısını bırakmak da kritik bir noktadır. İnsan olmak demek hata yapabilmek, tökezleyebilmek ve yeniden ayağa kalkabilmek demektir. Kendimize karşı nazik olmayı öğrenmek, içsel eleştirmenin keskinliğini azaltır.

Kabul kavramı da burada devreye girer. Zihnimizdeki her sesi susturmamız mümkün değil. Fakat o seslerle savaşmak yerine onları kabul edip, yine de değerlerimize uygun adımlar atmak özgürlüğümüzü artırır.

Sonuç

Beynimiz bazen en büyük düşmanımız gibi davranabilir; fakat aslında niyeti bizi korumaktır. Onun evrimsel mirasını fark ettiğimizde, içsel savaşlarımızı daha iyi anlayabiliriz. Savunma mekanizmalarımızı suçlamak yerine, onlarla barışmayı ve onları yönetmeyi öğrenmek kişisel gelişimimizin anahtarıdır.

Unutmayalım ki beynimiz hile yapıyor olabilir; ama aynı zamanda o hileleri fark edebilecek bilinç de yine bizde mevcut. Kendimizi tanımak, farkındalıkla hareket etmek ve kendimize şefkatle yaklaşmak, bu içsel savaşta en güçlü silahlarımızdır.

Beyza Çoban
Beyza Çoban
Beyza Çoban, psikolog olarak kaygı bozuklukları, sosyal fobiler, öz-değer sorunları ve kişilerarası ilişkiler üzerine çalışmaktadır. Lisans eğitimini psikoloji alanında tamamlayan Çoban, Bilişsel Davranışçı Terapi, EMDR ve Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi yaklaşımlarıyla bireysel danışmanlık sunmaktadır. Yazılarında psikolojik kavramları sade ve anlaşılır bir dille ele alarak, okurların kendilerini tanımalarına ve psikolojik dayanıklılıklarını artırmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar