Hayatımızın her anında sürekli olarak ilişkiler içerisindeyiz; aile, arkadaşlık, romantik ilişkiler, iş arkadaşlıkları ya da gündelik sosyal etkileşimlerimiz. Bu ilişkilerin her birinin ortak noktası vardır: iletişim. Her iletişim görünmeyen bir çizgi barındırır. Çizginin bir tarafında bir kişi, diğer tarafında diğer kişi durur gibi hayal edebiliriz. Ortadaki çizgiye adım atmak ve yakınlaşmak, iki tarafın da beraber yapması gereken bir eylemdir. İlişki içerisinde dengenin ve sağlıklı iletişimin sağlanması bu nedenle önemlidir.
İlişkilerde görünmeyen çizginin bir sınır, duvar değil; buluşma noktası olması, ilişkideki dengenin sağlanması ve birbirini yormayan iki insanın farklı yönlere yürürken aynı yerde buluşma çabası gibi yorumlanabilir. Bu, tüm ilişkilerde çoğu zaman fark etmekte zorlandığımız bir durum olabilir. Çünkü ilişkilerin içinde belirli sorunlar, belirli anlaşmazlıklar, bazen konuşmak isteyip susmalar, bazen de kırıcı konuşmalar yer alır. Çoğu zaman bu durumlar dolayısıyla ilişkilerdeki dinamikler bozulabilmektedir. Bozulma sonrası ortaya çıkan olumsuz otomatik düşünceler vardır. Örneğin; “Zaten ben hep çabalıyorum.”, “Ya beni zayıf görürse?” Bu gibi düşünceler, çoğu zaman belki de sorunu görsek de beklememize sebep olur. Karşımızdaki insanın görmesini, anlamasını ve onun konuşmasını bekleriz. Bir ihtimal daha vardır ki; karşı taraf da aynı düşünceler için bizden bir hareket bekliyor olabilir. İşte o zaman, o görünmeyen çizginin iki ucunda bekleyen iki kişiye dönüşülür. Ortada buluşmak için adım atmayan ve bekleyen iki hayat… Bunu önlemenin en önemli yolu, açık iletişimden ve ilişki içerisinde dürüstçe dengeyi kurmak için çabalamaktan geçer.
Açık İletişimi Nasıl Sağlayabiliriz?
1. Kendini tanımak ve ne istediğini bilmek
Açık iletişim, kendini açıkça ve net bir şekilde ifade edebilmek ile başlar. Bunun için önce kendimize sormamız gereken en önemli sorular şunlardır: “Ne hissediyorum? Neden böyle hissediyorum? Ne istiyorum? Benden, ondan ne bekliyorum?” Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar, kendimizi daha iyi anlamamıza, fark etmemize ve karşımızdakine ifade edebilmemize yardımcı olur.
2. İfade şeklimizi değiştirmek
İfade dili ve söyleme biçimi, söylediğimiz cümlelerden daha fazla önem taşır. Yani aslında burada demek istediğimiz şeyi nasıl söylediğimiz oldukça kıymetlidir. Karşı tarafa düşünüldüğünü, anlamaya hazır olduğunuzu ve suçlamadan, sahiplenen bir dille konuşursanız; vermek istediğiniz mesajı ve konuşmanın amacını karşı tarafa daha etkili aktarabilirsiniz.
Suçlayıcı, yüksek ses tonuyla ve karşı tarafın saldırı olarak nitelendirebileceği şekilde yapılan konuşma; yalnızca ilişkiyi zedeler.
Örnek:
“Beni hiç dinlemiyorsun, sürekli ben konuşuyorum, sen hiçbir şey söylemiyorsun, artık çok sıkıldım.”
Yerine:
“Bazen beni anlamadığını düşünüyor ve hissediyorum. Sana çok değer veriyorum ve kendini bana anlatmanı, beni anlamanı ikimiz için de istiyorum.”
Çünkü öfkeniz ve kendini korumaya çalışan yönünüz devreye girer. Bu nedenle bunu unutmamak ve ifade şeklimizi değiştirmek, ilişki içerisindeki sorunların çözülmesinde ve karşılıklı anlayışın gelişmesinde oldukça önemli bir adımdır.
3. Duygularını bastırmamak ve paylaşmak
Kırgınlık, öfke, hayal kırıklığı gibi duygular zamanla birikir ve iletişimin daha da bozulmasına sebep olur. Hissedilen duyguların, uygun zamanda ve açık bir dille ifade edilmesi, iletişimi olumlu yönde etkiler ve ilişkiyi derinleştirir. Bastırılan her duygu, bir sorun anında dolaylı ve sağlıksız biçimde dışa vurulur. Üstelik daha yoğun ve kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkar.
4. Empatik dinleme
Açık iletişimin en önemli noktalarından biri de karşımızdaki kişiyi gerçekten dinlemek ve anlamaya çalışmaktır. Empati kurmak, ne yaşadığını ve ne hissettiğini yargılamadan dinlemek, ilişki için oldukça gereklidir. “Seni duyuyorum”, “Seni anlıyorum” gibi mesajlar iletişimi güçlendirir.
Ayrıca dinlerken hemen çözüm üretmeye çalışmak yerine, konuşmanın ardından birlikte çözüm üretmek daha sağlıklı olur.
5. Varsaymak yerine sormak
İlişkilerde sık görülen bir iletişim hatası da zihin okumadır. “Ne düşündüğünü biliyorum.”, “Kesin bana kızgınsın çünkü mesajıma dönmedin.” gibi ifadeler, yalnızca kişinin kendi varsayımlarına dayanır ve karşı tarafı ifade şansı bulamadan yargılar. Bu da kişinin kendini anlaşılmamış ve değersiz hissetmesine neden olur. Sonuçta savunmacı ve çatışmacı davranışlar tetiklenir.
6. Güven alanı oluşturmak
İlişkilerde iletişim, sürdürülebilir olabilmesi için güvene ihtiyaç duyar. Güven alanı, kişinin ifade ettiklerinin sonradan aleyhinde kullanılmadığı, yargılanmadığı bir ortamdır. Eğer paylaşılan bir hata ileride öne sürülürse, kişi kendini açmaktan çekinir. Bu da iletişimin kopmasına neden olur.
Sonuç
İlişki içerisinde “bir adım sen, bir adım ben” şeklinde ilerlemek gerekir. Görünmeyen çizgi, bir engel değil; denge ve buluşma noktası olabilir. Sağlıklı bir ilişki, mükemmel olmakla değil; emek ve açık iletişimle var olur.
Zaman zaman zorlayıcı olsa da, iletişime emek vermek iki insanı ortak bir yerde buluşturur.
Bugün siz de, ilişkilerinizdeki o görünmeyen çizgiyi düşünün ve çizgiye doğru bir adım atmak için hazırlanın…


