Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“Delilik” ve Deha Arasındaki İnce Çizgi: Yaratıcılık Ruh Sağlığıyla Gerçekten Bağlantılı Mı?

Antik çağlardan bu yana yaratıcı bireyler, toplumun ve merakın odağında olmuştur. Bu denli göz önünde olmaları, yaşadıkları psikolojik sorunların da daha görünür hâle gelmesine neden olmuştur. Nitekim Aristoteles’in öğrencisi Theophrastos’un şu sorusu antik kaynaklarda yer alır: “Neden felsefeyle, sanatla, şiirle ilgilenen insanlar melankoliye eğilimlidir? Neden zaman zaman kara safranın etkisiyle hastalanırlar?”

Bu soru yalnızca filozofların değil; sanatçıların, bilim insanlarının ve şairlerin de tarih boyunca tekrar tekrar ele aldığı bir konu olmuştur. Zamanla, yaratıcılık ile ruh sağlığı arasındaki ilişki, popüler kültürün bir parçasına dönüşmüştür. “Dahi” denince akla gelen biraz eksantrik, biraz “tuhaf” karakterler artık neredeyse beklenen bir stereotip hâline gelmiştir. Peki bu ne kadar doğrudur? Yaratıcı bireyler gerçekten de psikopatolojiye daha mı yatkındır?

Yaratıcı Birey Kimdir?

Bu soruyu yanıtlamadan önce ana konulardan birine açıklık getirmek gerekir: “Yaratıcı birey” kimdir? Bu sorunun yanıtı göründüğünden çok daha karmaşıktır. Çünkü yaratıcılık tanımlamak için kullanılan ölçütler oldukça çeşitlidir. Thys ve arkadaşlarının (2014) yaptığı bir derlemeye göre, yaratıcı bireyleri ölçmek amacıyla tam 111 farklı yönteme rastlanmıştır. Bu çeşitlilik, konuyla ilgili araştırmalarda da çelişkili sonuçların çıkmasıyla sonuçlanmıştır (Pandarakalam, 2019). Kimi araştırmalar yaratıcılık yalnızca sanatla sınırlandırırken, kimileri zekâ, problem çözme becerileriyle ilişkilendirmiştir.

Sanat ve Zihinsel Acı

İnsanlar çeşitli zihinsel acılar yaşadıklarında, kendilerini ifade etmeye ve iletişim kurmaya zorlanabilirler. Sanatçı, bu zihinsel acıyı ifade etmek ve kendini anlatmak için sanatı bir araç olarak kullanabilir. Sanat, sanatçı için bir rahatlama aracı olabilir (Hankir & Zaman, 2015). Ancak bu, her sanatçının sanatını bir rahatlama aracı olarak kullandığı anlamına gelmez.

Sanatçılar söz konusu olduğunda akıllara hemen popüler kültürün parçası hâline gelmiş belli başlı isimler gelir: Van Gogh’un kulağını kesmesi, Sylvia Plath’ın trajik ölümü, Robert Schumann’ın bipolar bozukluğu… Bu gibi örnekler, “eksantrik sanatçı” mitini güçlendirmiştir. Ancak bilimsel bulgular, bu mitin mutlak ve sürekli bir gerçeği yansıtmadığını ortaya koymaktadır.

Örneğin Schumann, göreceli olarak sağlıklı olduğu dönemlerde son derece üretken ve yaratıcıdır. Ancak alkol bağımlılığı ve ardından gelen psikolojik çöküşle birlikte yalnızca ruh sağlığını değil, yaratıcı üretkenliğini de yitirmiştir. Bu durum, Schumann’ın yaratıcı gücünün “deliliğinden” değil, aksine iyi oluş hâlinden beslendiğini göstermektedir (Holm-Hadulla et al., 2017).

Yaratıcılık ve Ruh Sağlığının İyileştirici Gücü

Öte yandan Johann Sebastian Bach gibi isimlerin üretkenlik süreçleri, onların zihinsel dengeyi korumasına yardımcı olmuştur. Bach’ın yaratıcılık, onun bilişsel ve duygusal uyumunu destekleyen bir unsur hâline gelmiştir. Sanat bazen bir dert değil, derman olabilir.

Bu düşünceyi destekleyen bilimsel çalışmalar da mevcuttur. 1994 yılında British Journal of Psychiatry’de yayımlanan bir araştırma, sanat, bilim, düşünce ve politika gibi alanlarda tanınmış 291 erkek figürün biyografilerini incelemiştir. Bulgulara göre sanatçılar, genel nüfusa kıyasla daha sosyal, dışa dönük ve sıra dışı bireylerdir. Hafif düzeyde nevrotik özellikler taşısalar da ciddi ruhsal hastalıklar nadiren görülmüştür. Özellikle psikotik bozukluklar oldukça seyrek gözlemlenmiş; ruhsal sorunlar çoğunlukla depresyon, alkolizm ve bazı psikoseksüel problemlerle sınırlı kalmıştır (Post, 1994).

Genetik Bağlantılar ve Yazarlık İstisnası

Öte yandan bu mite bilimsel olarak doğrulamaya yatkın çalışmalar da mevcuttur. Andreasen’in (1987) yaptığı bir çalışmada, 30 yaratıcı yazarın birinci derece akrabaları ile karşılaştırma grubunun akrabaları incelenmiştir. Sonuçlar, yaratıcı yazarların ailelerinde hem yaratıcılık hem de duygudurum bozukluklarının daha sık görüldüğünü ortaya koymuştur. Bu bulgu, yaratıcılık ile bazı psikopatolojilerin genetik olarak birlikte görülebileceği fikrini desteklemektedir.

Literatürün bu kırılganlığı sadece belli yaratıcı meslek grupları için onayladığı çalışmalar da mevcuttur. Psychiatry Research dergisinde yayımlanan ve 1,2 milyon kişinin 40 yıl boyunca takip edildiği 2013 tarihli geniş ölçekli bir çalışma da benzer sonuçlara ulaşmıştır. Bu çalışmada, genel olarak yaratıcı meslek grubundaki bireylerin ruh sağlığı sorunlarına, kontrol grubuna göre daha az yatkın oldukları bulunmuştur. Ancak bir istisna olarak “yazarlık” mesleği; şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon, anksiyete, madde kullanımı ve intihar riski ile anlamlı şekilde ilişkilendirilmiştir. Bu durum, özellikle dikkat çekicidir (Kyaga et al., 2013).

Sanatın Koruyucu Gücü

Tüm bu bulguların ışığında, yaratıcı bireylerin psikopatolojiye daha açık olduğu yönündeki efsane her zaman geçerli olmasa da, duygudurum bozukluklarına karşı kırılganlıklarını gösteren çelişkili çalışmalar mevcuttur. Ancak öte yandan Bach örneğinde gördüğümüz gibi sanatın psikopatolojiye karşı koruyucu gücünü ele alan çalışmalar da mevcuttur. Bazen sanat ve yaratıcılık, ruhsal çöküşün değil; iyileşmenin aracı olabilir.

Nitekim Hallaert’in (2019) sanat bölümü öğrencileriyle yaptığı çalışmada, bu öğrencilerin intihar riskinin sanıldığı kadar yüksek olmadığı ve “akış” (flow) deneyimi sayesinde ruh sağlığının desteklendiği görülmüştür.

Sonuç: Basit Bir Denklem Değil

Sonuç olarak, literatürde mevcut olan onlarca çalışmaya ve devam etmekte olan araştırmalara rağmen, yaratıcılık ve psikopatoloji arasındaki ilişki sanıldığı kadar basit bir denklem değildir. Yaratıcılık tanımı kadar, onu nasıl ölçtüğümüz ve hangi bağlamda ele aldığımız da önemlidir. Yaratıcı bireyleri ruh sağlığı açısından “daha kırılgan” olarak etiketlemek yerine, onların üretim süreçlerinin ruh sağlığını nasıl etkilediğini anlamak yukarıda sözü geçen yaşam öykülerinde de görüldüğü üzere hem bilimsel hem de insani açıdan daha yerinde bir yaklaşım olacaktır.

Kaynakça

  • Andreasen, N. C. (1987). Creativity and mental illness: Prevalence rates in writers and their first-degree relatives. American Journal of Psychiatry, 144(10), 1288–1292. https://doi.org/10.1176/ajp.144.10.1288  
  • Hallaert, J. M. (2019). Flow, creativity, and suicide risk in college art majors. Creativity Research Journal, 31(3), 335–341. https://doi.org/10.1080/10400419.2019.1641784  
  • Hankir, A., & Zaman, R. (2015). ‘Craziness’ and creativity: Psychopathology and poetry. Psychiatria Danubina, 27, 151–154.  
  • Holm-Hadulla, R. M., Hofmann, F.-H., Sperth, M., & Mayer, C.-H. (2020). Creativity and psychopathology: An interdisciplinary view. Psychopathology, 54(1), 39–46. https://doi.org/10.1159/000511981  
  • Kyaga, S., Landén, M., Boman, M., Hultman, C., Långström, N., & Lichtenstein, P. (2013). Mental illness, suicide and creativity: 40-year prospective total population study. Journal of Psychiatric Research, 47(1), 83–90. https://doi.org/10.1016/j.jpsychires.2012.09.010  
  • Pandarakalam, J. P. (2019). Conundrums of the association between creativity and psychopathology. British Journal of Medical Practitioners, 12(3).  
  • Post, F. (1994). Creativity and psychopathology: A study of 291 world-famous men. British Journal of Psychiatry, 165(1), 22–34. https://doi.org/10.1192/bjp.165.1.22  
  • Thys, E., Sabbe, B., & De Hert, M. (2014). The assessment of creativity in creativity/psychopathology research – A systematic review. Cognitive Neuropsychiatry, 19(4), 359–377. https://doi.org/10.1080/13546805.2013.877384
Selin Deniz Yeğencik
Selin Deniz Yeğencik
Selin Deniz Yeğencik, Yeditepe Üniversitesi Psikoloji bölümünden onur derecesiyle mezun olmuş, aynı üniversitede Beslenme ve Diyetetik lisans eğitimine devam etmektedir. Klinik psikoloji yüksek lisans eğitimini tezli program kapsamında Acıbadem Üniversitesi’nde sürdürmektedir. Yeme bozuklukları alanına yönelik özel eğitimler almış ve bu alanda uzmanlaşma sürecindedir. Curiosity and Learning Lab ile Mind, Language and Technology Lab bünyelerinde araştırma asistanı olarak görev almış; çocuk gelişimi, sosyal robotlar ve yapay zekâ üzerine projelerde yer almıştır. Klinik deneyimini stajlar ile New İstanbul Psikoloji ve Yenikent Devlet Hastanesi'nde edinmiştir. Araştırmalarını toplumsal katkı ile birleştirmeyi hedefleyen Selin, bilimsel yaklaşımı güçlü, çok disiplinli bir perspektifi benimsemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar