Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ayrılık Sonrası İntikam Fantezileri: Psikolojik Bozulma mı, Suç Eğilimi mi?

Bir ilişkinin bitişi, çoğu zaman dışarıdan bakıldığında “doğal” bir süreç gibi görülür. Ancak gerçekte bu süreç, bazı insanlar için hayatlarının en büyük duygusal kırılmalarından biri olabilir. Sevdiğiniz, alıştığınız, hayatınıza kattığınız bir insanın yokluğu; sadece bir boşluk değil, kimliğinizde bir gedik yaratır. Bu boşluk bazen sessizce yaşanır; bazen de büyük bir öfkeye, kontrol kaybına ve hatta intikam arzularına dönüşebilir.

Balcı-Çelik ve Bayraktar (2023) tarafından geliştirilen Ayrılık Sonrası Yas Ölçeği, ayrılığın insanlar üzerinde oluşturduğu psikolojik etkileri anlamaya yardımcı olan önemli bir araç. Bu ölçek, yas sürecinin sadece üzüntüden ibaret olmadığını, bazı bireylerde depresyon, fiziksel çöküş ve sosyal hayattan çekilme gibi ciddi belirtilerle kendini gösterebileceğini ortaya koyuyor. Yani bazen bir ayrılık, küçük bir kırgınlık değil, bir tür ruhsal travma olabilir.

İntikam Arzusu: Nereden Geliyor?

Peki ya bu travmanın ardından gelen o güçlü duygu? İntikam. Birini özlerken, aynı zamanda ona zarar vermek istemek. Bu çelişkili gibi görünen his, aslında insan doğasının karanlıkta kalan bir yönüdür. İntikam arzusu, adalet arayışımızla, kontrolü yeniden kazanma isteğimizle ve yaralanmış benliğimizle sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Hüroğlu, Kahraman ve Baykal’ın (2021) ayrılık sonrası ortaya çıkan ölümcül şiddet vakaları üzerine yaptığı çalışmada, intikamın sadece bireysel bir dürtü değil, aynı zamanda geçmişte yaşanan travmalarla ve kişilik yapılarıyla bağlantılı olduğu ortaya konmuştur. Özellikle reddedilme, terk edilme gibi duygulara tahammül edemeyen kişiler için ayrılık, bir “yenilgi” değil, kişisel bir “hakaret” olarak algılanabilir. Bu durumda intikam, yalnızca bir tepki değil; benliğin kendini savunma biçimi haline gelir.

İntikamın Biyolojik Boyutu: Haz mı, Tuzak mı?

Bilim insanları, intikam duygusunu sadece psikolojik değil, biyolojik olarak da incelemişlerdir. Beynimizdeki ödül merkezi olan ventral striatum, intikamla ilgili düşünceler aktif hale geldiğinde çalışmaya başlar. Yani birine zarar verdiğimizi hayal ettiğimizde bile beynimiz “haz” duygusu üretir (Skarlicki & Folger, 1997). Bu, intikamın neden bu kadar cezbedici olabildiğini anlamamıza yardımcı olur.

Ancak bu haz geçicidir. Zamanla yerini pişmanlığa, boşluk hissine ve yeni bir içsel çatışmaya bırakabilir. İntikam, bize kısa süreli bir rahatlama sunsa da uzun vadede duygusal yükümüzü hafifletmez. Tam aksine, taşıması daha da zor bir yük haline gelir.

İntikam Fantezileri: Herkes Düşünür mü?

Ayrılık sonrası çoğu insanın aklından intikamla ilgili düşünceler geçebilir. “O da acı çeksin”, “Beni nasıl bırakır?”, “Keşke başına bir şey gelse de pişman olsa”… Bu tür düşünceler bazen sadece zihinsel bir savunma, bazen de kırgınlığın dile gelişi olabilir.

Yıldırım’ın (2019) çalışmasında vurgulandığı gibi, birey kendini mağdur hissettikçe affetme kapasitesi azalmakta, intikam eğilimi ise artmaktadır. Ancak burada önemli olan nokta şu: Bu fanteziler davranışa dönüşüyor mu? Yoksa sadece zihnimizin öfkeli bir köşesinde saklı mı kalıyor? Eğer intikam düşünceleri zamanla saplantıya dönüşüyorsa, hatta birey bu düşüncelerle yaşamını şekillendirmeye başlıyorsa, artık bu yalnızca bir duygu değil; psikolojik destek gerektiren bir durum haline gelir.

Travmanın Gölgesi: Dissosiyasyon ve Kontrol Kaybı

İntikam fantezileri, özellikle geçmişte ciddi travmalar yaşamış bireylerde daha derin etkiler bırakabilir. Dissosiyatif bozukluklar, yani kişinin ruhsal bütünlüğünün bozulduğu durumlar, intikam duygularının farklı bir “benlik” tarafından taşınmasına neden olabilir. Bu da bireyin davranışlarını anlamakta zorlanmasına, hatta kimi zaman kontrolünü kaybetmesine yol açabilir.

Özellikle çocuklukta ihmal, şiddet ya da sevgisizlik yaşayan bireyler için terk edilme; geçmişteki tüm acıları yeniden tetikleyen bir deneyim olabilir. Bu noktada intikam, sadece ayrılığa değil; tüm geçmişe duyulan öfkenin dışavurumu haline gelir.

Affetmek: Zayıflık mı, Güç mü?

Güven ve Erdem’in (2020) tanımıyla affetme, aslında büyük bir içsel yolculuktur. Birey, intikam arzusunu bir kenara bırakır, öfkesini dönüştürür ve kendi iyiliği için bağışlamayı seçer. Bu, kolay bir yol değildir. Ama iyileşmenin en etkili yollarından biridir.

McCullough ve arkadaşları (1997), affetmenin sadece karşı tarafı bağışlamak olmadığını; aynı zamanda bireyin kendini hafifletmesi ve yeniden güç kazanması olduğunu vurgular. Çünkü affetmek, geçmişin seni şekillendirmesine izin vermek değil; onun seni kırmasına rağmen ilerleyebilme cesaretidir.

Sonuç: İntikam mı, İyileşme mi?

Ayrılık sonrası intikam fantezileri, toplumun çoğu bireyinin zihninden geçmiş olabilir. Bu fanteziler her zaman suç davranışına dönüşmez. Ancak bazı bireylerde geçmiş travmalar, kişilik yapılanmaları ve duygusal kırılganlıklar, bu düşünceleri eyleme dönüştürebilecek bir potansiyele sahiptir.

İntikam, bir cevap gibi görünür. Ama aslında yeni sorular doğurur. Gerçek cevap, çoğu zaman affetmekte, kabul etmekte ve iyileşmekte yatar. Bu kolay bir yol değildir. Ama en kalıcı olandır.

Ve unutma: Bazen en büyük zafer, zarar vermek değil… İyileşerek devam edebilmektir.

Kaynakça

  • Balcı-Çelik, S., & Bayraktar, A. (2023). Ayrılık Sonrası Yas Ölçeği. Psikoloji Araştırmaları Dergisi, 15(2), 123-145.
  • Hüroğlu, N., Kahraman, S., & Baykal, M. (2021). Ayrılık sonrası ölümcül şiddet vakaları. Adli Psikiyatri Dergisi, 10(3), 89-102.
  • Skarlicki, D. P., & Folger, R. (1997). Retaliation in the workplace: The roles of distributive, procedural, and interactional justice. Journal of Applied Psychology, 82(3), 434-443.
  • Yıldırım, İ. (2019). Ayrılık sonrası intikam eğilimleri. Türk Psikoloji Dergisi, 34(1), 56-78.
  • Güven, M., & Erdem, A. (2020). Affetme ve duygusal iyileşme. Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Dergisi, 12(4), 210-225.
  • McCullough, M. E., Worthington, E. L., & Rachal, K. C. (1997). Interpersonal forgiving in close relationships. Journal of Personality and Social Psychology, 73(2), 321-336.
Miray Eraslan
Miray Eraslan
Ben, insan ilişkilerinin ve duygusal bağların karmaşıklığını anlamaya ve anlamlandırmaya tutkuyla bağlı bir psikoloğum. 2024 yılında Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi’nden mezun oldum. Sistemik psikoterapi alanında çalışıyor, yetişkinler, ergenler ve çiftlerle bir araya gelerek hem bireysel hem de ilişkisel dünyalarına ışık tutuyorum. Danışanlarımla yüz yüze olduğu kadar online olarak da çalışarak, psikolojik desteğe erişimi daha kolay ve ulaşılabilir hale getirmeye önem veriyorum. Duygusal ilişkilerdeki dinamikleri keşfetmek, sağlıklı bağlar kurmak ve bireylerin kendilerini daha derinlemesine tanımalarına yardımcı olmak benim için sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi. İnsan doğasının en hassas ve en güçlü yanlarını barındıran ilişkileri anlamlandırmak, psikolojiyi herkes için anlaşılır ve erişilebilir kılmak en büyük önceliklerimden biri. Hem terapi sürecinde hem de yazılarımda, bilimsel bilgiyi gündelik hayatın gerçeklikleriyle harmanlayarak, insanların kendilerini ve sevdikleriyle olan bağlarını daha iyi kavramalarına destek oluyorum. Yazılarımda eleştirel bir dili benimsiyor, insan ilişkilerine dair ezberleri sorgulayan bir bakış açısı sunuyorum. Bazen düşündüren, bazen gülümseten ama her zaman içten ve gerçekçi bir üslupla yazıyor, psikolojinin yalnızca akademik bir disiplin olmaktan çıkıp herkesin hayatına dokunan bir rehber haline gelmesini amaçlıyorum. Benim için psikoloji, insan ruhunun derinliklerine inebilen, duyguların ve ilişkilerin iç içe geçtiği bir yolculuk. İnsanların kendilerini daha iyi tanıyabildiği, duygusal ilişkilerini güçlendirebildiği ve değişimin mümkün olduğunu görebildiği bir alan yaratmayı hedefliyorum. Bu yolculukta, kendini anlamaya ve ilişkilerini dönüştürmeye cesaret eden herkesin yanında olmak en büyük motivasyonum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar