Bir sesin fısıltısında, bir gözün sessizliğinde ya da bir gülüşün ışıltısında “sanki seni daha önce tanımıştım” duygusunu hiç hissettiniz mi? Bazen bazı yollar kesişir ve nedenini sonra bile anlayamazsınız. İlk karşılaşmada sanki çoktan bildiğiniz bir yüz, ilk defa duyduğunuz halde içinizi ısıtan bir ses.. O an ne mantık devrededir ne de zaman. Ruh bir yerlerden “ben seni biliyorum” der. İşte o an açıklayamadığımız bir yakınlık sarar içimizi. Sanki kalbimiz, çoktan bildiği bir ritme yeniden kavuşur o an. Tanışıklığın zamansal bir geçmişi yoktur, fakat duygusal bir aşinalık hemen hissedilir.
Tanıdıklık Hissinin Psikolojik Ve Ruhsal Temeli
Psikoloji literatüründe “tanıdıklık etkisi” olarak adlandırılan bir olgu vardır. Bu etki, bireyin daha önce karşılaştığı ya da benzerini deneyimlediği kişi ve nesnelere karşı doğal bir sempati geliştirdiğini ifade etmektedir. Ancak bazı bağlar bu etkiyi aşar; sadece bir yakınlık değil, sanki daha derin bir “hatırlama” duygusu taşımaktadır. Bu, ruhsal düzeyde bir aşinalığın dışavurumudur. Bu tanışıklık hissi bazen bir dostlukta belirir, bazen bir aşkta. Zaman olur ki, bir danışanla terapist arasında dahi filizlenir bu bağ. Karşınızdaki kişiyle ortak bir duygunun kıyısında buluşursunuz; o an, sözlere gerek duyulmaz. Gözlerde bir anlaşma, sessizlikte bir güven oluşur. Freud bu bağı “aktarım” kavramıyla açıklar; Jung ise biraz daha derine inerek “kolektif bilinçdışı”ndan söz eder. Yani hepimizin taşıdığı ortak bir duygusal miras vardır. Belki de bazı tanışıklıklar, o ortak mirasın yankısıdır.
Ruhsal Aşinalığın İyileştirici Gücü
Duygusal bağ kurmanın iyileştirici gücü de tam burada gizlidir. Araştırmalar, insanın ruhsal dayanıklılığını artıran en önemli faktörlerden birinin “anlaşılma hissi” olduğunu göstermektedir. Birinin sizi gerçekten anladığını hissettiğinizde, beyninizde oksitosin adı verilen güven hormonu salgılanmaktadır. Bu da hem stresinizi azaltıyor hem de duygusal iyileşme sürecinizi hızlandırıyor. Yani, “ruh eşliği” dediğimiz şey aslında kimyasal bir gerçekliğe de sahiptir.
Bazı karşılaşmalarda bu aşinalık hissi bize bir şey öğretmek için gelir. Hayatımıza girer, içimizde bir kapıyı aralar ve sonra sessizce gider. Çünkü her tanışıklık sonsuza kadar sürmek zorunda değildir. Bazı insanlar bizi büyütmek, bazen de kendimizle yüzleştirmek için uğrar hayatımıza. O anlarda önemli olan, o ruhun bize neyi hatırlattığını fark edebilmektir. Belki sevmenin ne kadar güzel olduğunu, belki de sınır koymanın ne kadar gerekli olduğunu. Hayat, insan ruhlarının birbirine dokunduğu bir yolculuktur aslında. Kimi ruhlar yanımızdan geçip gider, kimileri iz bırakır. Ama her biri, içimizde bir yankı bırakır. O yankı bazen bir şarkı dinlerken, bazen bir cümlenin tam ortasında, bazen de bir rüyanın içinde kendini yeniden hatırlatır. Çünkü tanıdık gelen şey aslında karşımızdaki kişi değil, kendi içimizdeki bir parçadır. Belki de bazı ruhlar evvelden aşinadır birbirine, çünkü aynı yerden geçmiş, aynı yağmura tutulmuş, aynı yarayı taşımıştır. Bu yüzden tanıdık gelir, bu yüzden huzur verir. Ve belki de bu yüzden insanın en derin arzusu, bir diğer ruhta kendini yeniden bulmaktır.
Empati Ve Ruhsal Temasın Derinliği
Pozitif psikoloji de anlamlı ilişkilerin ruhsal iyilik halini desteklediğini vurgulamaktadır. Gerçek bağlar, sadece mutluluk getirmez; aynı zamanda içsel bir denge oluşturur. Bazı insanlar hayatımıza gelip, içimizde uzun süredir sessiz kalan bir tarafı uyandırır. O taraf belki bir umut, belki bir cesaret, belki de uzun zamandır unuttuğumuz bir sevinçtir. Ve bazen bir cümle, bir bakış, bir gülümseme bile insanın yönünü değiştirebilir. Belki de ruhsal aşinalık dediğimiz şey, kişinin kendini tanıma yolculuğunun bir yansımasıdır. Kendisini anlayan, başkasını da daha derin bir yerden hisseder. Kendisine şefkat gösterebilen, başkasına da aynı sıcaklıkla yaklaşır. Dolayısıyla bazı karşılaşmalar “kader” gibi görünse de aslında içsel olgunluğun dışsal bir yansımasıdır.
Gerçek empati, bir insanın en kırılgan hâline bile yargısızca dokunabilmektir. Bazen bir bakış, sessiz bir onay, ya da yargısız bir kabul tüm dünyaları değiştirebilir. Çünkü insan, böyle bir anlayışta kendi özüne, kaybolduğunu sandığı parçalarına yeniden kavuşur. En çok kendini gören gözlerde iyileşir; yargısız bir anlayışta büyür, kendini tam olarak hisseder ve ruhunun en derin yaraları onarılır. Ve belki de ruhsal aşinalığın en önemli öğretisi şudur: en değerli olan, karşımızdaki değil, kendi içimizde açılan o kapıdır; bir bakış, bir sessizlik ya da yargısız bir kabul sayesinde kendimizi fark etmek, kendimize şefkat göstermek ve ruhun en derin yaralarını sessizce onarmaktır.
Bazıları hayatımıza bir sabah uğrar ama etkisi ömür boyu kalır.


