Perşembe, Kasım 13, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kendi Başına Kalabilme Kapasitesi

“Yalnızlık” kelimesinin tek başına garip bir ağırlığı vardır. Kimi insan için melankolik, istenilmeyen bir durumu ifade ederken kimisi için ise özgürlükle eş değer olabilir. Belki de bunlardan hangisinin ağır basacağını belli eden şey, bu yalnızlığın ne süreyle sınırlı kalacağını bilmekten geçiyordur. Yalnız olma hali zihinlerde olumlu mu yoksa olumsuz bir duyguyla mı eşleşiyor sorusunu bir yana, yalnız kalabilmenin bir beceri meselesi olduğunu hiç düşündünüz mü?

Yalnız Kalabilme Kapasitesi ve Psikanalitik Yaklaşım

Psikanalitik kurama önemli katkılar sunmuş psikanalist Donald Winnicott’a göre, kişinin yalnız kalabilme kapasitesi duygusal olgunluğun bir göstergesidir. Buna göre, eğer birisi çevresinde başkaları olmadan da sıkıntı çekmeden kendi başına kalabiliyorsa yalnız kalabilme kapasitesi gelişmiş demektir.

Bir başka deyişle kişinin kendi kendine eşliğinden keyif alması da diyebiliriz. Bu kişiler yalnızlığı olumsuz bir deneyim olarak yaşamanın aksine bunu yararlı bir sürece dönüştürebilir. Winnicott bu kapasitenin erken dönem çocukluk deneyimlerine bağlı olarak geliştiğini öne sürer.

Eğer çocuğun bakım vereni — Winnicott’un kuramında bu bakım veren “anne” olarak geçer — çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra ona kendine ait bir alan tanıyabiliyor ve müdahale eden değil eşlik eden bir tutum sergiliyorsa, çocukta yalnız kalma kapasitesi gelişebilir.

Bu şekilde yetişmiş kişi, bakım vereninin ihtiyacı olduğu an elini uzatsa tutacak mesafede olduğunu ancak kendi kişisel sınırlarına da müdahale etmeyeceğini bilmenin güvenine sahiptir. Bu güvenlik hissi zamanla içselleştirilir ve kişi, fiziksel olarak yanı başında birileri olmasa dahi yalnızlığıyla rahattır.

Öte yandan sürekli müdahale eden, aşırı koruyucu, çocuğu yerine tüm çatışmaları çözen bir anne figürü ile büyüyen çocukta yalnız kalma kapasitesinin gelişmesini beklemek pek mümkün görünmemektedir (Psikoloji Dergisi, 2020).

Yalnız Kalabilme Kapasitesinin Önemi

Bu kapasiteye sahip olmak neden önemlidir? Yalnız kalabilme kapasitesi, kişinin kendisiyle kurduğu ilişkinin kalitesini belirler. Bu kapasiteye sahip olan birey, dışarıdaki ilişkiler bozulduğunda ya da çevresi sessizleştiğinde hemen dağılmaz; kendi iç dünyasında tutunabileceği bir yer vardır.

İç sesini duyabilir, ihtiyaçlarını fark edebilir, duygularını düzenleyebilir ve dış dünyanın onayına bağımlı olmadan var olabilir (Winnicott, 2018).

Yalnız kalabilmek, hem yaratıcılığın, hem düşünsel derinliğin, hem de duygusal dayanıklılığın temelini oluşturur.

Bu kapasitenin yeterince gelişmediği kişilerde ise ayrılma kaygısı, aşırı bağımlı ilişkiler, kendini sürekli meşgul etme ihtiyacı, sessizliğe tahammülsüzlük gibi deneyimler görülebilir (Chicago Psychoanalytic Institute, 2025).

Yetişkinlikte Yalnız Kalabilme Kapasitesini Geliştirmek

Yalnız kalma kapasitesi erken dönem çocuklukta gelişmiş olsa dahi, yetişkinlik hayatında da bu becerinin geliştirilebilmesi mümkündür.

Öncelikle farkındalık pratikleri, kişinin kendi iç sesini duymasını ve düşünceleriyle yargısız bir şekilde kalabilmesini kolaylaştırır. Düzenli meditasyon, nefes egzersizleri veya sadece gün içinde sessizlik anları yaratmak bile kişinin kendi eşliğiyle daha rahat hissetmesini sağlar.

Bunun yanında, bilinçli olarak kendine zaman ayırmak; etrafında zaman geçirebileceğin onca arkadaşın olsa bile ara sıra kendi başına geçirilen vakitler, yalnızlıkla güvenli ve düzenli bir temas kurulmasına yardımcı olur.

Ayrıca kişisel sınırlar koyabilmek, yalnız kalabilme kapasitesinin önemli bir parçasıdır. Gerektiğinde “hayır” diyebilmek, kişinin kendi ihtiyaçlarına alan açmasını ve başkalarının taleplerinden bunalmadan kendisiyle kalabilmesini sağlar (Chicago Psychoanalytic Institute, 2025).

Kültürel Perspektiften Yalnız Kalabilme Kapasitesi

Bu kapasitenin gelişiminden bahsederken bireysel süreçlerin yanı sıra kültürel ve toplumsal bir bakış açısını göz ardı etmek de doğru olmaz.

Örneğin, Türkiye gibi kolektivist toplumlarda toplumsal bağlar, aile ilişkileri ve “bir arada olmak” yaşamın merkezinde yer alır. Yalnız kalmak çoğu zaman tercih değil, kaçınılması gereken bir durum olarak görülür. “Tek başına tatile gitmek”, “yalnız yaşamayı tercih etmek” ya da “kendi kendine vakit geçirmek istemek” bile bazı kişiler tarafından garipsenebilir.

Türk kültüründe “kalabalık” çoğu zaman güvenlik, dayanışma ve normalliğin göstergesiyken, yalnızlık bazen aileden uzaklaşma, soğukluk, kırgınlık, topluma entegre olamama ile ilişkilendirilebilir. Bu durum, kişinin psikolojik olarak yalnız kalabilme kapasitesini geliştirmesini zorlaştırabilir; çünkü yalnız kalma isteği bile sosyal olarak olumsuz bir anlam kazanabilir.

Buna karşılık bireyselliğin daha ön planda olduğu Kuzey Avrupa ülkeleri, Batı Avrupa veya Kuzey Amerika’nın belli bölgelerinde yalnızlık çoğu zaman kişisel alan, özgürlük, bağımsızlık ve kendine yatırım kavramlarıyla ilişkilendirilir.

Bu kültürlerde:

  • Tek başına seyahat etmek normaldir.

  • İnsanların yalnız yaşaması şaşırtıcı değildir.

  • Kişisel zaman, mahremiyet ve bireysel sınırlar kırmızı çizgi kabul edilir.

Bu da bireylere yalnızlıkla daha pozitif bir ilişki geliştirme alanı sunar. Yalnız kalmak bir eksiklik değil, kendi iç dünyasını beslemenin doğal bir yolu olarak görülür.

Winnicott’un teorisi bireysel gelişimi açıklasa da, bugün bu kapasitenin yaşanabilir olmasında içinde bulunulan kültürün etkisi büyüktür.

Bir kişi erken çocuklukta sağlıklı bir kendi başına kalabilme kapasitesi geliştirmiş olabilir ama toplumsal olarak yalnızlığın yadırgandığı bir çevrede yaşadığında bu kapasiteyi rahatça kullanamayabilir. Buna karşılık, bu kapasitesini geliştirememiş bir kişi bireyselliğin teşvik edildiği bir kültürde kendini çok daha zorlanmış ve çıplak hissedebilir.

Dolayısıyla yalnız kalabilme kapasitesi sadece psikolojik değil, aynı zamanda kültürel bir deneyimdir.

Sonuç: Yalnız Kalmak Bir Eksiklik Değil, Olgunluk Belirtisidir

Yalnız kalabilme kapasitesi, dış dünyadan tamamen kopmak ya da sosyal ilişkilerden vazgeçmek anlamına gelmez. Aksine, kendi iç sessizliğiyle barışabilmek, ihtiyaçlarını duyabilmek, bir başkası olmadan da var olabilmek demektir.

Bu yeti, erken çocuklukta güvenli bir bakım veren deneyimiyle atılan sağlam bir temele dayanır ve yalnızca bireysel değil, içinde yaşanılan kültürel ortamla da şekillenir.

Sonuç olarak, yalnız kalabilmek bir eksiklik değil; kendi benliğiyle temas kurabilmenin, düşünsel derinliğe ulaşabilmenin ve duygusal dayanıklılığı artırabilmenin bir ifadesidir.

Kaynakça

Gizem Nur Tosun
Gizem Nur Tosun
Gizem Nur Tosun, Klinik Psikoloji yüksek lisansını tamamlamış, yetişkin ve ergenlerle çalışan bir klinik psikologdur. Şema Terapi, Bilişsel Davranışçı Terapi ve Sanat Terapisi alanlarında eğitimler almış ve terapi süreçlerini bu yaklaşımlar doğrultusunda yürütmektedir. Çeşitli gönüllülük projelerinde, özel kliniklerde ve belediyeye bağlı kurumlarda çocuklar ve yetişkinlerle deneyim kazanmıştır. Yazılarında sosyal psikoloji, suç psikolojisi ve psikolojinin popüler kültürdeki yansımalarını ele alarak, psikolojiyi herkes için anlaşılır ve ilgi çekici kılmayı hedeflemektedir. Yazmak, onun için bilgiyi paylaşmanın ve psikolojik farkındalığı artırmanın değerli bir yoludur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar