Perşembe, Ekim 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yeme Bozuklukları: Bastırılan Duyguların Sessiz Çığlığı

Yemeğin Ötesinde: Görünmeyeni Görmek

Yeme bozuklukları genellikle yalnızca yemek, kilo ya da beden algısıyla ilişkilendirilir. Oysa bu tabloların ardında çok daha derin bir psikolojik süreç yer alır. Güncel tanı sistemlerinde (DSM-5) anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi farklı alt türler tanımlansa da, ortak bir yön dikkat çeker: duygusal düzenleme güçlükleri.

Psikodinamik bakış, yeme bozukluklarını bastırılmış duyguların davranış yoluyla dışavurumu olarak görürken; bilişsel davranışçı yaklaşım, bu tablonun işlevsel olmayan inançlarla ve düşünce süreçleriyle sürdüğünü vurgular. Farklı kuramların buluştuğu nokta ise şudur: Yeme bozukluklarını anlamak için yalnızca yeme davranışına odaklanmak yetmez; görünmeyeni görmek, duyguların içsel dünyasına eğilmek gerekir.

İnsan ruhu, ifade edilemeyen duyguları mutlaka bir şekilde dışa vurur. Duygular dile gelmediğinde, davranışlar aracılığıyla kendini göstermeye başlar. Yeme bozuklukları da bu davranışlardan yalnızca biridir: sessiz bir çığlık, görünmeyenin görünür hale gelme çabası.

Bastırılan Duyguların Bedeli

İfade edilemeyen ya da bastırılmış duygular ortadan kaybolmaz; aksine farklı yollarla kendini açığa çıkarır. Bastırılmış kaygı, öfke ya da kırgınlık kimi zaman kontrolsüz yeme ataklarıyla, kimi zaman da yeme davranışını bütünüyle reddetmeyle kendini gösterebilir.

Bu noktada mesele aslında yalnızca “yemek” değildir. Kişi çoğunlukla açlığını bastırmaya çalışmaz; hissettiği duyguları yönetmeye çalışır. Bu nedenle yeme bozukluklarını anlamak için öncelikle duyguların dünyasına eğilmek gerekir.

Güvenli ve Güvensiz Duygular

İnsanlar mutluluk, huzur ve sevgi gibi “güvenli” duyguları sahiplenmekte zorlanmaz. Bu duygular kucaklanır, kabul edilir. Ancak yalnızlık, kaygı, öfke ve çaresizlik gibi “güvensiz” duygularla karşılaşıldığında çoğunlukla kaçış yolları aranır.

Yeme davranışları tam da bu noktada devreye girer. Duyguların ağırlığı boğucu geldiğinde kişi, bu ağırlığı hafifletmek için yemek üzerinden bir düzen kurmaya çalışır. Bu durum, yeme davranışlarını bir tür savunma mekanizması haline getirir.

Duyguları Görmek ve Kabullenmek

Güvensiz duygular da en az güvenli olanlar kadar insana aittir. Kaygı, öfke ya da yalnızlık gibi hisler reddedildikçe büyür, kabul edildikçe anlamlarını kaybeder. Bu nedenle iyileşme sürecinde temel adım, duygulara alan açabilmektir. Bastırmak yerine hissetmek, kaçmak yerine görmek… Çünkü duygular bir tehdit değil, yön gösterici işaretlerdir.

Güvensiz Duyguları Kabullenmek

Yeme bozukluklarının temelinde çoğu zaman güvensiz duygulardan kaçma çabası vardır. İnsan zihni doğal olarak güvenli alanlara yönelir; mutluluk, huzur ve sevgi gibi duygularla baş etmek kolaydır. Ancak kaygı, öfke, yalnızlık ve çaresizlik ortaya çıktığında, kişi bu duygularla yüzleşmek yerine çoğunlukla kaçış yollarına başvurur. Bu kaçış biçimlerinden biri de yeme davranışıdır.

Yeme davranışını bu bağlamda bir alışkanlık olarak düşünebiliriz. Nitekim bir yazarın ifadesiyle:
“Alışkanlıklar giysi gibidir; istediğimiz zaman çıkarır, istediğimiz zaman giyeriz.”
Pema Chödrön, Sıçrayış (2020, Mart).

Yeme bozukluğu da benzer şekilde, kişinin kendisini olumsuz duygulara karşı korumak için geliştirdiği bir alışkanlık haline gelir. Kaygılı hissettiğimizde, yoğun stres yaşadığımızda ya da sorunlarla yüzleşmek istemediğimizde yemek, bir tür “geçici güvenlik” sağlar. Böylece kişi kısa süreli bir rahatlama yaşasa da, uzun vadede bu kaçış, duygularla sağlıklı şekilde başa çıkma becerisini zayıflatır.

Güvenli duygularla baş etmek görece kolaydır çünkü kişi olmak istediği yerdedir. Asıl mesele güvensiz duygularla yüzleşebilmektir. Bu duygulardan kaçmak, yalnızca yeme davranışını bozar değil; aynı zamanda bireyin içsel bütünlüğünü de zedeler. Çünkü her duygu, güvenli ya da güvensiz olsun, insan deneyiminin ayrılmaz bir parçasıdır.

Güvensiz Duygulardan Kaçış: Yeme Bozukluğu

Eğer güvenli duyguları sahiplenebiliyorsak, güvensiz duyguları neden kabullenmekte bu kadar zorlanıyoruz? Onlar da bize ait değil mi?

Bu soru yalnızca yeme bozukluklarının değil, insan olma deneyiminin merkezindedir. Duygular siyah ve beyaz olarak ayrıştırılamaz; hepsi aynı bütünün parçalarıdır. Acı verici de olsa kaygı, öfke ve kırgınlık da insanın kendisine aittir.

Bu duyguları reddetmek, aslında kişinin kendi varlığının bir kısmını reddetmesidir. Oysa kabul etmek, yalnızca iyileşmenin değil, aynı zamanda bütünleşmenin de ilk adımıdır.

Yeme Bozukluğu ve Beyin: Alışkanlık Döngüsü

Nörobilimsel araştırmalar, yeme bozukluklarının beynin ödül ve alışkanlık sistemleri ile ilişkili olduğunu gösterir. Tekrarlanan davranışlar, nörolojik olarak pekişir ve kişi, olumsuz duygularla karşılaştığında otomatik olarak bu davranışa yönelir.

Yeme bozukluğu, yalnızca psikolojik bir savunma değil, aynı zamanda öğrenilmiş bir alışkanlık döngüsüdür.

Bireyler, güvenli duygularla baş etmede sorun yaşamaz; asıl zorluk, güvensiz duygularla yüzleşmektir. Bu duygulardan kaçmak, bastırılmış duyguların yarattığı döngüyü besler ve bireyin içsel bütünlüğünü zedeler.

Melisa Altıner
Melisa Altıner
Melisa Altıner, farklı hastanelerde edindiği deneyimlerin ardından mesleki yolculuğuna özel bir kurumda psikolog/psikolojik danışman olarak devam etmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi alanında 100 saatlik eğitim almış olup, süpervizyon süreciyle uzmanlığını derinleştirmektedir.İnsan ruhunun derinliklerine dair gözlemlerini yalnızca terapi odasında değil, kaleme aldığı yazılarında da paylaşan Altıner, dikkat ve titizlikle ürettiği metinlerinde okurlarına hem bilgilendirici hem de dönüştürücü bir perspektif sunmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar