Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Neden Bazı Olaylar Dünyamızı Yıkar?

Sarsılan Varsayımlar Kuramıyla Travmanın Bilişsel Temelleri

Travmalar bizi nasıl etkiler?

Bazı olaylar, hayatı “öncesi” ve “sonrası” olarak ikiye ayırır. Örneğin sevilen birinin kaybı, sadece o kişiyi değil, hayatın anlamını da alıp götürebilir. Yas, yalnızca birine duyulan özlemden ibaret olmamakla birlikte, hayatın alışılmış düzenine duyulan güvenin, anlamın ve kontrol duygusunun da yitirildiği bir süreçtir. Benzer travmatik olaylarda da hayat bizler için anlamını yitirebilir. Peki yaşadığımız travmalar bizi ne yolla etkiler? Bu sorunun yanıtı, zihnimizin güçlü dayanaklarında saklıdır. Sarsılan Varsayımlar Kuramı, bu temel inanç sistemlerini 3 ana başlık altında inceler.

Sarsılan Varsayımlar Kuramı Nedir?

Bir olayın “travmatik” olmasının sebebi, yalnızca olayın içeriği değil, aynı zamanda bireyin temel inanç sistemini yıkma gücüdür. Dolayısıyla travmatik olaylar, kişinin dünyaya, kendine ve insanlara dair temel varsayımlarını sarsar. Bu sarsılma bir tehdit algısı yaratarak anlam krizine sebep olur ve böylece travmalar oluşur.

Amerikalı psikolog Ronnie Janoff-Bulman, 1992 yılında geliştirdiği “Shattered Assumptions Theory” (Sarsılan Varsayımlar Kuramı) ile, travmanın ruhsal etkilerini açıklar. Bu kurama göre, çoğu insan hayatını bazı temel inançlara dayanarak sürdürür (Schuler & Boals, 2015). İnsanlar travma öncesinde bu güvenli ve temel varsayımları farkında olmadan taşır. Söz konusu olan varsayımlar dünyayı tutarlı ve güvenilir olarak algılamamızı sağlar.

Janoff-Bulman Tarafından Belirlenen Temel İnançlar:

  1. Dünya iyi bir yerdir, insanlar yardımsever ve güvenilirdir.

  2. Yaşam anlamlı ve öngörülebilirdir, kötülerin cezalandırıldığı ve iyilerin ödüllendirildiği bir adalet sistemi vardır.

  3. Ben değerli biriyim ve kötülükleri hak etmem.

Ancak travmalar, bu inançların hepsini bir anda sarsabilir. Bir kaza, bir hastalık, beklenmeyen bir ölüm gibi olayların hepsi “dünya güvenlidir” varsayımını yıkar. “Kötü şeyler hak edenlerin başına gelir” düşüncesi artık yerle bir olur. Bu kırılma, sadece duygusal bir çöküş değil; kişinin zihinsel ve varoluşsal çerçevesinin parçalanması anlamına gelir. Olaya maruz kalan kişi neden bunu yaşadığını anlamlandıramayabilir ve kötülüklerin hak edildiği inancı yıkılır. Hayatın kontrol edilebilir bir düzende olmadığını fark eder ve yeterince önlem alınırsa kötü olayların gerçekleşmeyeceği varsayımı sarsılır. Başka bir deyişle, bir travma yaşandığında bu inançlar yıkılır ve bireyin zihin sistemi bu sarsılmayı kaldıramayabilir. Aniden kendi kırılganlığımızı fark edip dokunulmaz olmadığımızı anlayınca travma kalıcı hale gelir.

Bireylerin erken yaşlarda edindikleri bu inanç sistemleri yıkıldığında, dünyanın güvenilirliği hakkında bildikleri her şey değişmiş gibi hissederler. Bu yeni bilgiler önceden var olan inanç sistemleri ile eşleşmediğinde olanları anlamlandırmakta zorluk çekerler. Bu durum ise kişiyi her şeyi sorgulamaya iter ve topluma, adalet sistemine, sosyal ilişkilerine hatta kendilerine bile güvenlerini yitirirler. Dünya birden tehlikeli bir yer haline gelir. Travmatik olayın hayatı “olaydan önce” ve “olaydan sonra” olarak ikiye ayırmasıyla birlikte yeni olana yabancılaşırlar.

Yeniden Uyum Sağlama Süreci

Travma, bireyin dünyaya dair temel varsayımlarını yıktığında zihinsel bir “anlam boşluğu” oluşur. Bu boşluk; kaygı, güvensizlik, öfke veya umutsuzlukla dolabilir. Ancak insan zihni, zamanla bu boşluğu yeniden anlamlandırma çabası içine girer. Bu sürece yeniden uyum sağlama, diğer adıyla bilişsel yeniden yapılanma denir. Bu aşamada birey, yaşadığı kaybı anlamlandırmaya, yaşantısını yeni inançlarla uyumlu hale getirmeye ve dünyaya dair daha esnek bir bakış açısı geliştirmeye yönelir. Böylece, yıkılan varsayımların yerine, yaşanmış acıları da kapsayan ama daha dirençli bir anlam sistemi inşa edilir (Zhou et al., 2018). Eski temel inançlara sıkı sıkıya tutunmak yerine yeni olana uyum sağlamaya çalışmak zor olduğu kadar oldukça iyileştiricidir. Çünkü yeniden kurulan dünya, artık sadece güvenli değil, aynı zamanda gerçekçidir (Bonanno et al., 2011).

Travmaların yıkıcı etkisinin altındaki işleyişi bilmek, yaşanılan olayın daha iyi anlamlandırılmasını sağlar. Zihinde işlenme sürecini tamamlayan travma, daha az tehlikeli bir hale gelir. Bilişsel yeniden yapılanma süreci, düzen, anlam ve güven duygusunu yeniden kurma çabasıdır ve bu süreçte yaşanılan zorluklar farklı durumlara sebep olabilir. Örneğin, yasın uzun sürmesi ya da karmaşık yas (komplike yas) haline gelmesi, genellikle bu temel inanç sistemlerinin onarılamamasından kaynaklanır (Robinaugh & McNally, 2013). Bu noktada, terapi süreci yalnızca acının paylaşımı değil; aynı zamanda kişinin yeniden bir “dünya algısı” inşa etmesine yardımcı olma sürecidir. Özellikle EMDR, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve anlam odaklı yaklaşımlar, bireyin yıkılan varsayımlarını yeniden şekillendirmesinde önemli rol oynar.

Sonuç

Travmaların bireyleri derinden etkilemesinin altında yatan sebep temel inanç sistemlerinin yıkılması, dolayısıyla bir anlam sisteminin çöküşünü yansıtmaktadır. Travmatik olayların ardından gelen bu duygusal sarsıntı, kişinin dünyaya dair temel inançlarını zedeler. Ancak bu süreç bilişsel yeniden yapılanma ile atlatılabilir. Her kayıp, yepyeni bir anlam arayışının başlangıcıdır. Kırılan yerlerden güçlenmek, yeniden anlamlandırdığımız temel inançlarla mümkündür.

Kaynakça

Bonanno, G. A., Westphal, M., & Mancini, A. D. (2011). Resilience to loss and potential trauma. Annual Review of Clinical Psychology, 7(1), 511–535. https://doi.org/10.1146/annurev-clinpsy-032210-104526
Robinaugh, D. J., & McNally, R. J. (2013). Remembering the past and envisioning the future in bereaved adults with and without complicated grief. Clinical Psychological Science, 1(3), 290–300. https://doi.org/10.1177/2167702613476027
Schuler, E. R., & Boals, A. (2015). Shattering world assumptions: A prospective view of the impact of adverse events on world assumptions. Psychological Trauma Theory Research Practice and Policy, 8(3), 259–266. https://doi.org/10.1037/tra0000073
Zhou, N., Yu, W., Tang, S., Wang, J., & Killikelly, C. (2018). Prolonged grief and post-traumatic growth after loss: Latent class analysis. Psychiatry Research, 267, 221–227. https://doi.org/10.1016/j.psychres.2018.06.006

Beril Boyacı
Beril Boyacı
Beril Boyacı, Ted Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden akademik başarı burslu yüksek onur öğrencisi olarak bölüm derecesi ile mezun olmuştur. Lisans eğitimini %100 İngilizce olarak tamamlayan Boyacı, akademik ve profesyonel düzeyde ileri İngilizce becerilerine sahiptir. Lisans eğitimi süresince Etlik Şehir Hastanesi gibi çeşitli kurumlarda staj yaparak klinik gözlemler gerçekleştirmiş, psikolojik değerlendirme ve test uygulamaları konusunda deneyim kazanmıştır. Akademik gelişimini, laboratuvar deneyimleri ve burslu proje asistanlığı ile desteklemeye devam etmektedir. Psikopatoloji, terapötik beceriler ve klinik psikoloji alanlarında kendini geliştirmeyi sürdürmektedir. Akademik ve toplumsal bilgi üretimine önem veren Boyacı, Psychology Times platformunda özellikle klinik psikoloji ve ruh sağlığı konularına odaklanan içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar