Modern çağın belki de en çarpıcı sorularından biriyle karşı karşıyayız: Yapay zekâ bir psikoloğun yerini alabilir mi?
Teknoloji, hayatımızın her katmanına sızarken; ruh sağlığı alanı da bu dijital dönüşümden payını alıyor. Artık uygulamalar, sohbet robotları ve yapay zekâ terapisi destekli sistemler aracılığıyla bireylerin ruh hâlleri analiz ediliyor, depresyon seviyeleri ölçülüyor, hatta terapötik müdahaleler öneriliyor. Bu gelişmeler heyecan verici olsa da, temel bir etik ve insani soruyla baş başayız: Anlamak yalnızca veriye dayanabilir mi, yoksa hissedebilmek hâlâ bir insana mı ihtiyaç duyar?
SESSİZ TERAPİSTLERİN YÜKSELİŞİ
Psikolojik destek arayışı bugün hâlâ birçok kişi için erişilmesi zor bir alan. Ekonomik, kültürel, coğrafi veya duygusal engeller, kişileri alternatif çözümlere yöneltiyor. İşte bu noktada, yapay zekâ destekli dijital terapiler cazip hâle geliyor. Özellikle günümüzde yaygınlaşan “konuşan uygulamalar” ve “anlık duygu analizi yapan sistemler”, bazıları için bir ilk adım, bazıları içinse gerçek bir destek hâline dönüşüyor.
Ancak bu sistemlerin çoğu, ne kadar gelişmiş olurlarsa olsunlar, temel bir gerçeklikle yüzleşiyorlar: Empati kodlarla yazılamaz.
EMPATİ KODLARLA YAZILABİLİR Mİ?
Empati, duymaktan fazlasıdır. O anı paylaşabilmek, suskunlukta kalabilmek, karşıdakinin ruhuna eşlik edebilmektir.
Bir yapay zekâ, binlerce terapi kaydını tarayarak uygun bir cümle önerebilir ama o cümlenin altında yatan “duyguyu” hissedemez.
İnsanı insan yapan şey, yalnızca anlaması değil; anlamın yükünü taşıyabilmesidir.
Ve bu yük, veri ile değil, varlıkla taşınır.
PSİKOLOGLARIN ROLÜ DEĞİŞİYOR MU?
Bu noktada yapay zekâyı tamamen dışlamak yerine onu doğru konumlandırmak gerekir.
Evet, dijital terapiler bazı durumlarda erişim kolaylığı ve ilk yardım niteliği taşıyabilir.
Özellikle gençler ve terapiye ilk kez adım atacak bireyler için güvenli bir başlangıç alanı sunabilir.
Ancak bir insanın iç dünyasını anlamak, sadece cümleleri çözümlemek değil; o cümlelerin arkasında gizlenen duyguyu fark edebilmekle mümkündür.
İnsan psikologlar, yalnızca bilgi taşımazlar; anlam üretirler.
Ve bu anlam, yapay zekânın ulaşamayacağı bir alanda, ruhun en derin katmanlarında saklıdır.
Bu fark, gerçek bir duygusal bağ kurma yeteneğidir.
ETİK BOYUT: DUYGULARIN MAHREMİYETİ
Bir diğer önemli nokta ise etik sınırlar tartışmalarıdır. Yapay zekâ destekli sistemler aracılığıyla bireylerin en hassas verileri analiz edilirken; mahremiyet, veri güvenliği ve yönlendirme hataları ciddi riskler doğurabilir.
Özellikle kriz anlarında, örneğin intihar riski taşıyan bir danışanda, yapay zekânın karar verici olması kabul edilemez.
Çünkü burada yalnızca doğru cümleyi kurmak değil; o insanın yaşamını taşıyabilecek cesaret, sorumluluk ve bilinç gerekir.
Ve bu nitelikler, hâlâ yalnızca insana aittir.
SONUÇ: ZİHNE DOKUNMAK KODLA MÜMKÜN DEĞİL
Yapay zekâ, ruh sağlığı hizmetlerini desteklemek, kolaylaştırmak ve erişilebilir kılmak adına büyük bir potansiyele sahip. Ancak bir psikoloğun yerini alması, hem insani hem etik boyutlarıyla şimdilik mümkün değil.
Çünkü bir zihin, yalnızca analiz edilmek istemez.
Duyulmak, görülmek, hissedilmek ister.
Ve bu, hâlâ yalnızca bir başka zihinle mümkündür.