Günümüzde teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte cep telefonları bireylerin gündelik yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Sabit telefonlardan mobil cihazlara geçişle birlikte telefon yalnızca iletişim aracı olmaktan çıkmış; bilgiye ulaşma, oyun oynama, müzik dinleme, alışveriş yapma, sosyal medya kullanımı gibi birçok işlevi içinde barındıran bir dijital asistana dönüşmüştür.
Bu dönüşüm, bireylerin yaşam tarzlarını ve alışkanlıklarını derinden etkilemiş; telefon, günümüzde bir ihtiyaçtan öte, bireyin sosyal ve psikolojik gereksinimlerini karşıladığı bir araç haline gelmiştir.
Ancak bu kolaylıklar, beraberinde yeni nesil bağımlılık problemlerini de doğurmuştur. Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemindeki bireyleri tehdit eden telefon bağımlılığı, psikososyal gelişim üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Telefon bağımlılığı, teknolojiye olan aşırı düşkünlük kapsamında değerlendirilen, bireyin kendi davranışları üzerinde kontrolünü kaybettiği bir durumdur. Kişi telefonundan uzak kaldığında huzursuzluk hisseder, sık sık telefonunu kontrol etme ihtiyacı duyar ve neredeyse telefonsuz zaman geçiremez hale gelir. Bu durum, normalin üzerinde bir kullanım alışkanlığı ile kendini gösterir ve davranışsal bağımlılık kapsamında ele alınır.
Uluslararası literatürde davranışsal bağımlılıklar kategorisinde yer alan telefon bağımlılığı, özellikle sosyal medya platformlarının, mobil oyunların ve sürekli çevrimiçi olma kültürünün yaygınlaşmasıyla birlikte ciddi bir artış göstermiştir. Bu bağımlılığın temel nedenleri arasında, bireyin psikososyal ihtiyaçlarını dijital ortamda karşılamaya çalışması ve teknoloji ile kurduğu dengesiz ilişki bulunmaktadır.
Ergenlik Dönemi ve Telefon Bağımlılığı
Ergenlik dönemi, bireyin kimlik gelişimi, sosyal ilişkileri ve bağımsızlık duygusunun güçlendiği hassas bir geçiş sürecidir. Bu dönemde bireyin, hem fiziksel hem de duygusal olarak yoğun değişimler yaşadığı bilinmektedir. Araştırmalar, içe dönük, özgüven eksikliği yaşayan, sosyal becerileri sınırlı ve problem çözme yetisi düşük ergenlerin telefon bağımlılığına daha yatkın olduklarını ortaya koymaktadır. Bu bireyler, sosyal çevrelerinde kendilerini dışlanmış ve yalnız hissedebilir, gerçek yaşamda yaşadıkları zorluklardan kaçmak için dijital ortama yönelebilirler. Sanal dünyada daha rahat ve kontrol sahibi olduklarını hisseden ergenler, zamanla telefonla yoğun bir bağ kurarak bağımlılık geliştirme riski taşırlar.
Aile Dinamikleri ve Psikososyal Yaklaşım
Telefon bağımlılığı, yalnızca bireyin kendisiyle sınırlı kalmayıp aile ilişkilerini, akademik başarıyı ve sosyal yaşantıyı da olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle, telefon bağımlılığı ile mücadelede aile dinamiklerinin gözden geçirilmesi büyük önem taşır. Özellikle ergenlik döneminde, ebeveynlerin kendi teknoloji kullanım alışkanlıklarını gözlemlemeleri gerekmektedir. Araştırmalar, teknoloji bağımlılığı olan ebeveynlerin çocuklarında da benzer bağımlılık eğilimlerinin daha yaygın olduğunu göstermektedir. Çocuklar, ebeveynlerinin davranışlarını model aldıkları için, ekran başında yoğun zaman geçiren bir ebeveyni örnek alan çocuk da dijital dünyaya yönelme eğilimi gösterebilir.
Bu süreçte ailelere düşen görev yalnızca denetimle sınırlı değildir. Ailelerin, çocuklarının yaşadığı duygusal ihtiyaçları anlaması, güvenli ve destekleyici bir bağ kurması, ergenin dijital dünyaya olan yönelimini azaltmada etkili olabilir. Özellikle ergenle yapılan düzenli aile toplantıları, açık iletişimi teşvik eden ve karşılıklı anlayışı temel alan bir ortam sunarak çözüm sürecini destekleyebilir. Bu toplantılarda sert ve katı kurallar yerine, empatik ve işbirlikçi bir yaklaşım benimsenmelidir. Ayrıca ergenin teknoloji kullanım süresine ilişkin karar süreçlerine dâhil edilmesi, onun özerklik ve sorumluluk duygusunu geliştirecektir.
Telefon Bağımlılığına Yönelik Davranışsal ve Bilişsel Stratejiler
Telefon bağımlılığıyla başa çıkmada yalnızca aile desteği yeterli olmayabilir. Bu noktada, bireyin teknoloji kullanım alışkanlıklarını yeniden yapılandırmaya yönelik bazı davranışsal ve bilişsel stratejiler önerilmektedir. Bunlar arasında şunlar yer alır:
-
Farkındalık Geliştirme: Bireyin telefonsuz ne kadar süre geçirebildiğini gözlemlemesi ve bu süreçte ortaya çıkan duygu ve düşünceleri not alması, farkındalık kazanmasına yardımcı olur. Günlük kullanım süresi kayıt altına alınabilir.
-
Fiziksel Ortam Değişikliği: Telefonun sürekli ulaşılabilir bir yerde tutulması yerine, ortak yaşam alanlarına taşınması gizli kullanımın önüne geçebilir.
-
Ortak Kullanım: İnternete bağlanırken yalnız kalmak yerine, bu süreci diğer bireylerle birlikte geçirmek daha denetimli bir kullanım sağlar.
-
Zaman Yönetimi: Günün belirli saatlerine kullanım sınırı getirmek yerine, farklı zaman dilimlerinde internetten uzak kalmak hedeflenmelidir.
-
Kullanım Günlüğü: “İnternet defteri” tutarak kullanım amacı, süresi ve sonrasında hissedilen duygular kaydedilmelidir.
-
Anonim Kimlikten Uzaklaşma: Dijital mecralarda takma ad kullanımı azaltılarak gerçek kimlikle dijital kimlik arasındaki denge sağlanabilir.
-
Duygusal Paylaşım: Sorunların gizlenmeden sosyal çevreyle paylaşılması sosyal destek sistemini devreye sokar.
-
Alternatif Etkinlikler: Sanat, spor, doğa etkinlikleri gibi alternatif alanlara yönelmek, bağımlılığı azaltır.
-
Dijital Detoks: Belirli aralıklarla internetten tamamen uzak kalınan zaman dilimleri planlanmalıdır.
-
Bilişsel Yeniden Yapılandırma: Teknolojiye yönelten otomatik düşünceler sorgulanmalı ve alternatif düşünce kalıpları geliştirilmelidir.
-
Gevşeme Egzersizleri: Stres ve kaygıyı azaltmaya yönelik nefes egzersizleri, meditasyon gibi yöntemler destekleyici olabilir.
-
Duygu Takibi: Telefon kullanım anlarında yaşanan duyguların fark edilmesi ve işlenmesi, bilinçli farkındalığı artırır.
-
Sosyal Beceri Eğitimi: Yüz yüze iletişimde zorlanan bireyler için sosyal beceri kazandırma çalışmaları uygulanabilir.
Tüm bu önerilere rağmen bireyde belirgin bir iyileşme görülmüyorsa, mutlaka bir ruh sağlığı uzmanından profesyonel destek alınması gerekir. Teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurmak, yalnızca bağımlılığın önlenmesini değil; aynı zamanda bireyin psikolojik iyi oluşunun güçlenmesini de sağlar.