Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kalemle Açılan Kapılar: Yazı Terapisine Şiirsel Bir Bakış

İnsan zihni yaşadığını anlamlandırmak ister. Her deneyim içsel bir yankı bırakır; fakat bazı duygular vardır ki dile gelmekte direnir. Öylesine karmaşıktır ki kelimeler yetersiz kalır; öylesine acı vericidir ki söze dökmek yara açar. Ve zamanla, dile getirilemeyen duygular bedenin diliyle konuşmaya başlar—sıkışır, sertleşir, suskunluğuyla rahatsız eder.

İşte bu suskunlukta yazı terapisi devreye girer. Kalem kâğıtla buluştuğunda, iç dünya bir aynaya dönüşür. Sessiz kalan parçalar konuşmaya, bastırılan hisler görünür olmaya başlar. Araştırmalar, duyguların yazı yoluyla ifadesinin hem ruhsal hem de bedensel iyilik halini desteklediğini göstermektedir (Pennebaker & Beall, 1986). Yazı yalnızca ifade değil; aynı zamanda bir şifa aracıdır.

Yazmak İçsel Manzaranın Haritasıdır

Yazı terapisi, kişinin duygu ve düşüncelerini yapılandırılmış veya serbest bir biçimde kâğıda dökmesini sağlar. Psikolog James Pennebaker’in (1997) öncülüğünü yaptığı çalışmalar, katılımcıların sadece üç gün boyunca günde 15-20 dakika travmatik bir anıyı yazmalarının, bağışıklık sisteminde güçlenme ve stres düzeylerinde azalma gibi etkiler yarattığını ortaya koymuştur.

Yazmak, zihinsel karmaşayı sadeleştirir; adı konmamış duygular kelimelere döküldüğünde tanıdık hale gelir. Malchiodi’ye (2007) göre yazı, sanat terapisinin temel araçlarından biridir; çünkü yazı da tıpkı resim veya müzik gibi sembollerle konuşur. Duygular, yazıya aktarıldıkça yeni anlamlar doğar; yaşanmışlıklar yeniden çerçevelenir.

Her Kelime İçsel Bir Kapı

Bu süreç yalnızca geçmişin yaralarını sarmakla kalmaz; aynı zamanda günlük stresle başa çıkmak, ilişkileri anlamlandırmak ve kişisel hedeflere odaklanmak için de kullanılabilir (Thompson, 2011). Örneğin, her sabah yazılan kısa bir “duygu günlüğü”, günün duygusal yükünü önceden fark etmeye yardımcı olabilir veya hiçbir zaman gönderilmeyecek bir mektup, bastırılmış öfke, kırgınlık ya da yas ile güvenli bir şekilde yüzleşmeyi mümkün kılar (Bolton et al., 2004).

Yazı Terapisi Seansı: İç Dünyaya Yolculuk

Bir yazı terapisi seansı çoğu zaman sessiz bir davetle başlar: “Bugün içinde neyin duyulmaya ihtiyacı var?” Terapist, danışanı belirli bir anıya, zorlayıcı bir deneyime ya da hâlâ bugünü etkileyen duygusal bir temaya odaklanarak yazmaya teşvik edebilir. Buradaki amaç, “doğru” bir hikâye anlatmak değil; hissin izini sürmek ve onun nereye götürdüğünü keşfetmektir.

Örneğin, bir danışana çocuklukta yaşadığı bir dışlanma veya reddedilme anısını yazması önerilebilir. O anın geçtiği ortamı, söylenen kelimeleri ya da yaşanan sessizliği tarif ederken bedensel duyumlar da fark edilmeye başlar: göğüste bir sıkışma, ellerde titreme ya da ansızın gelen bir yorgunluk… Bu bedensel izler, bilişsel ve duygusal belleği birbirine bağlayan köprüler gibidir. Terapist şöyle sorabilir: “O anki hâlin şimdi konuşabilseydi, sana ne söylerdi?” Bu basit gibi görünen soru; kişinin içindeki çocukla yeniden bağ kurmasına, içsel şefkat geliştirmesine ve duygusal bütünlüğe ulaşmasına yardımcı olabilir.

Başka bir seansta danışandan iki farklı mektup yazması istenir: biri bugünkü yetişkin hâlinden geçmişteki çocuk hâline, diğeri ise çocuk hâlinden bugüne bir yanıt. Bu yazılı diyalog; kişinin unuttuğu ihtiyaçlarını, bastırdığı duygularını veya taşıdığı güçlü yönlerini yeniden görünür kılar. Mektupların terapist eşliğinde sesli okunması, yoğun bir duygusal boşalım ve içsel netlik yaratabilir.

Yazı terapisinde sıkça kullanılan başka bir teknik ise “içsel diyalog” yöntemidir. Kişi, kendi içinde çatışan iki parçayı konuşturur. Örneğin; bir yanda dinlenmek isteyen taraf, diğer yanda ise sürekli üretmek zorunda hisseden taraf… Bu yazılı müzakere, kişinin farkındalığını artırır ve çoğu zaman öfke ya da uyuşukluk gibi yüzeydeki tepkilerin altında yatan korku, yas veya özlem gibi daha derin duygulara ulaşmasını sağlar.

Nazik Bir Sesle Yazmak

Yazı terapisi, aynı zamanda öz-şefkatin diliyle konuşmayı öğretir. Neff ve Germer (2013), kişinin kendine bir dost sesiyle yaklaşmasını sağlayacak “öz-şefkat mektupları” yazmasını önerir. “En yakın arkadaşım şu anda benim yerimde olsaydı, ona ne söylerdim?” sorusu, içsel diyaloğun yönünü değiştirir. Bu tür yazılar, kişinin kendine daha yumuşak ve kapsayıcı bir dil geliştirmesine olanak tanır.

Burada önemli olan; bu yöntemde edebi bir yetkinliğin gerekli olmadığıdır. “Yazamıyorum” diyen nice kişi, zamanla kendi kelimelerinde iyileştirici bir güce rastlar. Bolton ve arkadaşları (2004), yazı sürecinin sadece sözcükleri değil, kişinin kendilik algısını da dönüştürdüğünü vurgular.

İlk Cümleyle Başlayan Dönüşüm

Yazı terapisi; suskunluğu sese, belirsizliği açıklığa ve karmaşayı düzene dönüştüren bir araçtır. Kalem ile kâğıt arasında kurulan o ince bağ, konuşmadan da iyileşmenin mümkün olduğunu gösterir çünkü bazen bir cümle, yıllardır içimizde sessiz kalan bir parçayı uyandırır. Ve çoğu zaman iyileşme, tam da o ilk cümleyle başlar.

Uzman Psikolog Melis Kümbetlioğlu

Kaynakça

  • Bolton, G., Howlett, S., Lago, C., & Wright, J. (2004). Writing Cures: An Introductory Handbook of Writing in Counselling and Psychotherapy. Brunner-Routledge.

  • Malchiodi, C. A. (2007). The Art Therapy Sourcebook. McGraw-Hill.

  • Neff, K. D., & Germer, C. K. (2013). The Mindful Self-Compassion Workbook. Guilford Press.

  • Pennebaker, J. W. (1997). Opening Up: The Healing Power of Expressing Emotions. Guilford Press.

  • Pennebaker, J. W., & Beall, S. K. (1986). Confronting a traumatic event: Toward an understanding of inhibition and disease. Journal of Abnormal Psychology, 95(3), 274–281.

  • Thompson, K. (2011). Therapeutic Journal Writing: An Introduction for Professionals. Jessica Kingsley Publishers.

Melis Kümbetlioğlu
Melis Kümbetlioğlu
Melis Kümbetlioğlu, Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu ve Londra’daki Roehampton Üniversitesi’nde Bağlanma Çalışmaları alanında uzmanlık eğitimi almış bir psikolog ve yazardır. Erken dönem bağlanma ilişkileri ve sanat terapisi üzerine çalışmalar yapmakta, yazıları ve atölyeleri aracılığıyla sanatın terapötik gücünü paylaşmaktadır. Yüreğimden Dökülenler adlı kitabında, içsel yolculuğunu ve terapötik deneyimlerini samimi bir şekilde sunar. Kümbetlioğlu, bağlanma teorisini ve sanat terapisini bireylerin yaşamlarına dahil etmek ve iyileştirici bir dil geliştirmek için çalışmalarını sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar