Aşık olmak çoğu zaman bir lunapark trenine binmek gibidir. Başlarda heyecan verici, kalbinizi hızlandıran bir başlangıç… Sonra bir anda beklenmedik bir dönüş, yukarıdan aşağıya iniş ve zaman zaman mideyi bulandıran duygusal dalgalanmalar. Peki, neden bazı ilişkilerde kendimizi bu kadar inişli çıkışlı, zaman zaman yorgun ama vazgeçemeyen bir halde buluruz?
Aşk sadece romantik komedilerdeki kadar toz pembe değildir. Gerçek hayatta aşk, psikolojik temelleri olan, karmaşık bir deneyimdir. Bu karmaşanın kaynağını anlayabilmek için biraz daha derine, yani kendi iç dünyamıza bakmak gerekir.
Bağlanma Stillerimiz: Çocukluğun İzleri Aşkta da Sürer
İlişkilerde yaşadığımız duygusal dalgalanmaların temel sebeplerinden biri, çocukluk döneminde şekillenen bağlanma stillerimizdir. Eğer bakım verenimiz tutarlı ve güven verici bir şekilde yanımızda olduysa, yetişkinlikte de ilişkilerde daha güvenli, sakin ve istikrarlı hissederiz. Ancak eğer sevgi dalgalıydıysa – bir gün vardı, bir gün yoktuysa – aşk bizim için bir “arzu-edilme” ve “kaybetme” savaşına dönüşebilir.
Özellikle kaygılı bağlanan bireyler, partnerlerinden sürekli ilgi, onay ve güvence beklerler. “Beni seviyor mu?”, “Aramadı, yoksa vaz mı geçti?” gibi sorular zihni meşgul eder. Bu da ilişkiyi bir duygusal rollercoaster’a dönüştürebilir. Bir gün çok mutluyken ertesi gün terk edilme korkusuyla hüsrana uğramak oldukça tanıdık bir duygu haline gelir.
Yoğun Duygular Her Zaman Aşk Mı?
Birçok kişi yoğun duygular yaşadığında, bunun gerçek aşk olduğunu düşünür. Oysa bazen yaşanan şey, travmatik bağlanma ya da duygusal bağımlılık olabilir. Özellikle tutkulu ama sürekli çatışmalı ilişkiler, dışarıdan bakıldığında “ne büyük aşk” gibi görünse de içeride yaşanan duygu fırtınaları, çoğu zaman kişinin özdeğeriyle ve terk edilme korkusuyla ilgilidir.
Yoğun iniş çıkışlar bazen beynin ödül-ceza sistemini tetikler. İlişki düzeldiğinde hissedilen mutluluk çok büyüktür çünkü öncesinde büyük bir korku, kaygı ya da belirsizlik yaşanmıştır. Bu döngü, aslında bir çeşit psikolojik bağımlılık yaratabilir.
Partner Seçimlerimiz Tesadüf Değil
İlişkilerde yaşadığımız duygusal sarsıntılar bazen tesadüf değil, bilinçdışı seçimlerimizin sonucudur. Çoğu zaman çocuklukta karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamasını umduğumuz kişilere yöneliriz. Bu kişiler bizi çok etkileyebilir, çünkü içimizde tanıdık bir şeye dokunurlar. Ancak tanıdık olan her zaman sağlıklı değildir. Bu nedenle bazı ilişkilerde sürekli bir şeyleri “düzeltmeye” çalışırken buluruz kendimizi. Bu da bitmeyen bir duygusal iniş çıkış yaratır.
Sağlıklı Aşk Durgun Değil, Dengelidir
Bazen insanlar “çok sakin” ilerleyen ilişkilerden sıkılır. Çünkü alışık oldukları şey, inişli çıkışlı, çarpıcı duygulardır. Oysa sağlıklı bir ilişki, duygusuz ya da sıkıcı olmak zorunda değildir. Tam tersine, içinde huzur, güven, açıklık ve karşılıklı anlayış olan bir ilişkidir. Duygular hâlâ vardır ama kaotik değildir. Dramatik sahneler, aşırı beklentiler ya da manipülasyonlar yoktur.
Bu denge, iki kişinin de kendi içsel dünyasını tanımasıyla başlar. Kendini tanımayan biri, ilişkide neye ihtiyacı olduğunu da bilemez. Bu nedenle sağlıklı aşk, önce kendimizle kurduğumuz duygusal bağ ile başlar.
İlişkilerde Duygusal Dalgalanma Bitmeli mi, Dönüşmeli mi?
Eğer ilişkiniz duygusal olarak sürekli bir iniş çıkış içindeyse, bu durumu fark etmek çok değerlidir. Duygusal rollercoaster’lar romantik gibi görünse de uzun vadede kişiyi yoran, yıpratan ve özdeğerini zedeleyen bir etki yaratabilir. Böyle durumlarda, partnerinizle açık bir şekilde konuşmak, birlikte terapi sürecine girmek veya bireysel olarak içsel yaralarınıza bakmak, bu döngüyü dönüştürmenin, şifalandırmanın yollarından biridir.
Aşk, hepimizin hayatında derin izler bırakan bir deneyim. Kimi zaman büyütür, kimi zaman sınar ama ne olursa olsun, aşkı anlamak ve yaşamak için önce kendimizi tanımakla başlamalıyız. Belki de en sağlıklı aşk, birlikte çıktığınız bir rollercoaster değil, birlikte kurduğunuz sağlam bir yolculuktur.