Tekrardan merhaba tüm The Psychology Times okurlarımıza.
Geçtiğimiz ay bazı teknik aksaklıklardan dolayı sizlerle buluşamamıştık. Dönem dönem herkesin hayatında olan bu ‘teknik aksaklıklar’ aslında hayatımızda yaşama amacımızın devamlılıklarından biri değil de ne? İnsanız, yaşıyoruz ve birçok sorunla mücadele ediyoruz. Her psikoloğun da dediği gibi ben de bir psikoloğum herkesin bu süreçlerle baş etme yöntemi farklıdır. Evet! Çok doğru.
Fakat burada gözden kaçırdığımız bazı noktalar oluyor. Her ne kadar bir birey olarak birbirimizden farklılıklara sahip olsak da hepimiz aynı toplumun içerisinde yaşıyoruz. Bu noktadan bakıldığında çoğu zaman farklılıklarımız içerisinde benzer tepkilere, benzer yaklaşımlara, benzer bakış açılarına sahip oluyoruz. E tabi ki bu durum bakıldığında benzer sorunların, aynı yaşam mücadelesinin birer çıktısı. Bu çıktıların sonuçlarının da bir ayna misali birbirini yansıtması kadar normal bir durum olamaz.
Hepimiz hayatımızda kendimiz için büyük ama belki çevremiz için o kadar da önemli olmayan sorunlarla uğraşıyoruz. Herkes hayatının belli bir noktasında tükenme aşamasına geliyor. Bu süreçte de ortak bir nokta varsa, en iyi gelen şeyin aslında bir kafa dinleme merasimi, bir dinlenme süreci gerektirmesi.
Maalesef ki günümüz dünyasında, hele de çalışan bireylerin dünyasında bu çoğu zaman gerçekleşemiyor. Bireysel hayatımızdaki teknik aksaklıklarımızı kolumuza, maskelerimizi yüzümüze takıp topluma karışarak iş dünyamızdaki kişiliğimizi sürdürmemiz gerekiyor. Bu ‘herkes’ için zorlayıcı bir durum. Hele bir de çalıştığınız (pardon hayatınızın çoğunu geçirdiğiniz) yer, iş yeriniz, bireysel hayatınızdaki teknik aksaklıklar dışında da zorlayıcı bir yer halindeyse, işte o zaman durum çok daha vahim oluyor.
Şimdi konuyu nereye bağlayacağımı düşünüyorsunuz elbette. Şu anda da aktif olarak içerisinde bulunduğum departmana, yani insan kaynakları departmanının aslında şirketler ve çalışanlar için önemine değineceğim. Ha bir de insan kaynakları departmanında neden biz psikologlar da aktif olarak görev almalıyız konusunu da birazcık açacağız.
Mutluluk Eşittir Verim
Günümüz dünyasında çalışmak çoğu insan için artık bir tercih meselesi değil, mecburiyet halinde. Bu mecburiyet dünyasının içinde de maalesef ki çalışma saatleri çoğu zaman hayatımızın büyük bir kısmını kaplıyor.
Bu nedenle artık iş yerlerimiz sadece para kazandığımız alan olmaktan çıkarak, aynı zamanda sosyalleştiğimiz, ailemizden daha çok gördüğümüz insanlarla dolu bir alan olarak şekilleniyor. Dolayısıyla da bu noktada bir kavrama daha çok odaklanılıyor: çalışan mutluluğu.
İş yerinde mutluluk aslında sadece çalışan bireyi ilgilendiren bir kavram gibi gözükse de işveren için de oldukça önemli bir konu. Tabii ki bu konunun önemini günümüz coğrafyasında işverenlerin (istisnalar hariç) ne kadar dikkate aldığı ise ayrı bir tartışma konusu.
Peki bu mutluluk kavramı niye bu kadar önemli? Akla ilk gelen cevap mutluluk eşittir verim oluyor muhtemelen. Doğru. 2500 yıl önce ünlü düşünür Platon’un da dediği gibi, mutluluk eşittir verim. Mutluluk, verimi de yenilikçiliği de önemli ölçüde artırmaktadır. Verimlilik ve yüksek performans için işine ve iş yerine bağlı, motivasyonunun yüksek olması gerekmektedir.
Peki bunun gerçekleşmesi için ne yapılmalı? Cevap doğru: çalışan mutlu olmalıdır. Bireysel hayatımızda bile mutluluğumuzu etkileyen birçok faktör varken, mecburiyetten bulunmak zorunda olduğumuz çalışma hayatımızda da elbette mutluluğumuzu etkileyen birçok faktör var.
İşte bu yüzden bu konuya işverenlerin daha da çok eğilmesi gerekmez mi?
Evet, özellikle kendini tamamlamış, çalışanına değer veren ve konunun ehemmiyetini çok iyi anlayan firmalar konu özelinde birçok çalışma yapmışlar ve yapmaya devam etmektedirler. Hatta Türkiye’de de örnekler mevcuttur.
Peki biz bu insanları nasıl mutlu edeceğiz her sabah zorunlu olarak yataklarından kalkarken diye düşünebilirsiniz. İşte tam da bu noktada şirketlerde kurulan mutluluk departmanları, iç iletişim departmanları, organizasyonel gelişim departmanları bu alanda çalışmalarını devreye sokmaktadırlar.
Çalışanlara sunulan verimli çalışma ortamları, motivasyon arttırıcı etkinlikler, psikolojik destek ve psikolojik dayanıklılık üzerine yapılan çalışmalar mutluluğu artırmada etkili olmaktadır.
Diğer yandan çalışanlara sunulan psikolojik destek, stres ve kriz yönetimi, iş yerinde yaşanan varsa mobbing gibi olumsuz durumların önüne geçmek, çalışan bağlılığını artırmanın yanı sıra performansı da oldukça olumlu etkiler.
Biz psikologlar ise işte burada devreye giriyoruz. Hali hazırda yoğun bir iş temposunun içinde stres yönetimini nasıl yapacağını bilmeyen, çalışma arkadaşları veya yöneticisiyle arasındaki çatışmaya çözüm bulmakta zorlanan ya da tükenmişlikle mücadele eden çalışan; iş yeri psikoloğu ile bu durumu kolayca çözebilir, kendini değerli ve ait hisseder.
Sadece günlük hayatımızdaki bir problem ile bile baş edebilmek için bazen destek duyduğumuz bu süreçte bir ses, bir dokunuş işte bu yüzden oldukça değerlidir. Genellikle insan kaynakları departmanı içinde bulunan psikologlar, bu görevde örgüt dayanışması içinse oldukça elzemdir.
Diğer yandan işe alım süreçlerinde de doğru adayı doğru pozisyona yerleştirme, kariyer ve performans planlaması gerçekleştirme, performans değerlendirme süreçlerini doğru bir şekilde yürütme gibi konularda da psikologlar ve uyguladıkları psikolojik ölçüm teknikleri bir firmanın ilerlemesi ve kurumsal dünyada yer edinmesine yardımcı olur.
Çalışan eğitimi gibi dikkat edilmesi gereken konularda psikologlar tarafından gerçekleştirilen bu test ve ölçüm teknikleri, yapılacak eğitimden maksimum verimi sağlar.
Buraya kadar yüzeysel olarak insan kaynakları ve psikologların ilişkisine değinmiş olduk. Tabii ki de konu üzerine konuşulması gereken çok fazla şey var. İlerleyen yazılarımızda tekrardan buluşacağız.
Herkese yaz tadında güzel günler dilerim.
Kaynakça
Akduman, G., Duran, N. (2017). Organizasyonlarda çalışan mutluluğunun önemi ve insan kaynaklarında yeni bir kavram: Mutluluk departmanı. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Kongresi (USAK’17). Cilt 1⁄4. 29-39.
Ağtaş, E. (2021). Psikolojik dayanıklılık kavramının insan kaynakları yönetimi açısından önemi.
Nurlan, S.R. (2021). Google şirketinin insan kaynakları yönetimi. Sociological Sciences. 463.