Prokrastinasyon, bir işi bilerek ve isteyerek erteleme davranışıdır. Kişi uzun vadeli hedeflerinden uzaklaşırken kısa süreli bir rahatlama ve güven duygusu hisseder fakat bu rahatlama uzun sürmez. Zaman geçtikçe yerini strese, kaygıya, pişmanlığa ve nihayetinde düşüşe geçen bir benlik saygısına bırakır. Peki, biz nasıl bir kısır döngü içerisine girdiğimizi farkında mıyız?
Prokrastinasyonun Kısır Döngüsü
Erteledikçe yapmamız gereken işin ‘yapılabilirliği’ düşüşe geçiyor. Daha önce bunu sorgulayan olmuş muydu? Sebebi işin zorluğu veya sıkıcılığı gibi görünse de bunun yaptığınız işle hiçbir alakası yok. Yapmaktan kaçındığımız her ne ise yapmamaya devam ettikçe zihin işin tanımını karmaşıklaştırır, iş yükünü zor ve korkulu bir seviyede algılamaya başlar ve kendini korumak için donma moduna geçmeyi tercih eder. Bu sayede rahatlarız, güvende hissederiz ve “Bir süreliğine problem yok!” tur. Gelin, bu güven arayışının altında yatanlara birlikte bakalım.
Korku ve Mükemmeliyetçilik
İnsanlar “ya yapamazsam…” korkusuyla genelde hiçbir şey yapmazlar. Tanıdık geliyor mu? Peki ya şu nasıl: “Ben bir şey yapacaksam tam yaparım. Mükemmel olmayacaksa yapmama gerek yok.”
Aslında ikisi de aynı. İki cümle de başarısızlığa tahammülü neredeyse sıfır olan kişilerde, sığınacak bir liman arama cümlesidir. Tek farkları, ilki kaygı yüküyle birlikte beynin algıladığı tehlikenin devreye girmesi ve kişinin “Kaç!” komutunu yerine getirmesidir. İkincisi ise kusursuz olamama kaygısıdır ve herkesin bildiği üzere bu zaten imkânsızdır. Demek oluyor ki mükemmel olamayacağı gerçeğiyle duygusal yüzleşmeden kaçınan kişi, sonsuza dek bir kaygı döngüsü içine kendini hapsedecek.
Düşük Öz Düzenleme ve Odak Sorunları
Üçüncü olarak prokrastinasyonun altında yatan sebeplere baktığımızda karşımıza düşük öz düzenleme seviyesi çıkar. Yani kişinin genel odaklanma ve kendini motive etme becerisi. Bunu daha çok dikkat eksikliğinden mustarip bireylerde görürüz. Odaklanmak, zihindeki kalabalığa karışmamak o kadar zordur ki; tutmaya çalıştıkları odak onlar için uçurumun tepesinde ince bir ipte yürümekten farksızdır. Onlar o ipten düşmemeye harcadıkları kaygıyla ertelemekten başka bir yol bulamazlar.
Ertelememek, duygusal yüzleşmedir çünkü.
Anlık Haz Arayışı
Her şeyi bir kenara bıraktığımızda prokrastinasyon yalnızca anlık bir haz arayışından kaynaklı da olabilir. Beynimiz otomatik bir pilot gibidir, zor görünen iş yerine kısa vadede daha çok kazanç sağlayabileceği kolay hazları seçmeye meyillidir.
Bununla Nasıl Baş Edeceğiz?
Bir problemi çözmenin en temel yolu probleme neyin sebep olduğunu bilmektir. Sebepleri tamir etmeden sonuçların çalışmamasına öfkelenmek tıpkı bakımlarını aksattığınız arabanızın sizi yolda bırakmasına sinirlenmek gibidir.
Sebeplerine Odaklanın ve Derine İnin
Ertelemenizin sebeplerine odaklanın. Yapmakla görevli olduğunuz şey size göre ‘zor’ bir nitelikte mi? Bir kâğıda sorunun tam olarak ne olduğunu yazın ve kolaylaştırmak için neler yapabileceğinize bakın. Muhtemelen yardım almaktan hoşlanmıyorsunuz. Kendinize şefkat göstermekten çekinmeyin ve yardım talep edin. Yardım almak hem birleştirici hem de bir tür kolaylaştırıcıdır. Her şeyin üstünden tek başınıza gelemezsiniz ve bu toplumumuzda sanılanın aksine bir meziyet de değildir.
Şefkati Yalnızca Başkalarına Vermeyin, Ona En Çok Sizin İhtiyacınız Var!
Her erteleme sonrası öz düzenleme, öz saygı ve dolayısıyla “Yapabiliyorum!” algısı bir seviye daha düşer. Şunu unutmamak lazım ki, yaptıklarınız ya da yapamadıklarınız kimliğinizi tanımlamaz. Sizin kim olduğunuzu belirlemezler. Üzerinizde sizin ürettiğiniz algı dışında böyle bir etkileri yoktur. “Erteledim çünkü tembel biriyim.”, “Erteledim çünkü yetersizim.” gibi cümlelere başvurmak yerine “Erteledim çünkü yorgundum ve yorgunluk insani bir süreçtir. Gelip geçicidir.” demek bir sonraki görev için sizi sizden çalmak yerine elinizi tutacak ve bir köşede başarmanızı bekleyecektir.
Zamana Değil Duygularınıza Odaklanın
Zamanı düşünerek zamanı yönetmeye çalışmak, dünyadaki en zor şeylerden biri olsa gerek. Zaman, zamanın yetersizliğine takılarak yönetilemez. Ne kadar zamanınız kaldığına odaklanmak yerine, o zaman aralığında ne kadar verimli bir iş çıkarabileceğinize odaklanın. İşi parçalara bölün ve iyi hissetmediğiniz anlarda kolay olanları aradan çıkarın. Fark edeceksiniz ki geride kalan ve size ‘zor’ gözüken iş, beraberindeki onlarca küçük görevden arındığında o kadar da zor değil-miş.
Bu strateji görevin sizin zihninizdeki ‘yapılabilirliğini’ arttırmış olacak.
Sonuç: Duygularla Yüzleşmek
Belki de yaşadığınız ve karakterinize damgaladığınız şey ‘tembellik’ değildir, kendiniz ve işinizle kurduğunuz ilişkiye bakış açınızdır. Kaçındığımız ve ertelediğimiz şey işimiz değil, duygularımızdır. Duygusal yüzleşme hiçbir zaman kolay olmadı ama; ‘kolay’ da bizim uydurduğumuz bir etiket değil midir zaten?
Şefkatle kalın…