Kadınlar, doğdukları andan itibaren hem kendi kültürlerinin hem de evrensel düzeyde onlara sunulan etiketlerin baskısı altında kalmaktadır. Özellikle ergenlik döneminde başlayan kimlik arayışı ve toplumsal cinsiyet rolleriyle yüzleşmek, kız çocuklarında depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkları körüklemektedir. Kim olacaklarına daha küçük yaşlarda aileleri, yetişkinlik döneminde ise toplum karar vermeye çalışmaktadır. Ailelerin, kız çocuklarının özgürleşmelerini ve bireyselleşmelerini engellemeleri, gelecekteki kadınların huzurlu bir yaşam kurmalarını da zorlaştırmaktadır. Ailede başlayıp toplumda devam eden bir diğer etki ise kadına küçüklükten itibaren yüklenen sorumluluklardır. Kadın hem evde herkese hizmet etmeli, hem okula gitmeli, hem de tüm görevleri eş zamanlı olarak kusursuz şekilde yerine getirmelidir. Ancak onlara “Ne istersin?” diye sorulmamış, nasıl hissettikleri öğrenilmeden nasıl hissetmeleri gerektiği öğretilmiştir. Bu nedenle artık biz soralım: Kadınlara ne oldu ve ne olmaya devam ediyor?
Külkedisi Sendromu
Külkedisi Sendromu, Psikolog Colette Dowling tarafından 1981 yılında ortaya atılmıştır. Dowling’e göre bu sendrom, kadınların içselleştirdiği “kurtarılma” isteğine, yani bir “Prens”in gelip onları hayatın zorluklarından kurtaracağına dair bilinçdışı beklentiye işaret eder. The Free Medical Dictionary’ye göre, bu durum “bağımsız olma korkusunun beraberinde getirdiği başkalarına bağlı yaşama isteği” şeklinde tanımlanır. Bu beklentinin psikolojik temelleri ise aile ve toplumdan kaynaklanmaktadır. Aşırı korumacı ebeveynler ve toplumsal cinsiyet rolleri; erkeğin güçlü ve aktif, kadının ise edilgen ve pasif bir rolde sunulmasına yol açabilir (Saha & Safri, 2016). Bu yapı içinde büyüyen kız çocukları, güvende olmalarını sağlama adına bağımlı olmaya koşullandırılır (Gündüz, 2017). Bu da kadınlarda özgüven eksikliğine ve ilişkilerde bağımlılık eğilimine yol açmaktadır.
Süper Anne Sendromu
Geçmişte kadınlar “iyi anne”, “iyi eş” gibi rollerle sınırlandırılırken; günümüzde iş hayatında daha aktif rol almaları ve kariyer hedeflemeleriyle birlikte üzerlerindeki baskılar daha da artmıştır. Özellikle coşkulu, hırslı, rekabetçi kişilik özelliklerine sahip kadınlar için bu durum daha da zorlayıcı hâle gelmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte medyanın yarattığı gerçeklik algısı da kadınlar üzerindeki baskıyı daha belirgin hâle getirmiştir. Kadın bakımlı görünmeli, işinde başarılı olurken çocuğun tüm duygusal ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamalı, aynı zamanda çekici bir eş olup evdeki görevleri aksatmamalıdır. Bu görevlerden herhangi birinde küçük bir başarısızlık yaşandığında kadına “yetersiz” olduğu hissettirilir. Bu noktada kadınlar, kaygı, yetersizlik hissi, toplumsal baskılar ve içselleştirilmiş rollerle yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, süper anne sendromu olarak adlandırılır. Yani, her şeye yetişmeye çalışan ve her şeyin mükemmel olması gerektiğine inanan düşünce yapısı. Toplumun bu yüksek ve ütopik beklentileri, kadınları psikolojik olarak yormakta; çarpıntı, migren, cinsel istekte azalma gibi psikosomatik belirtilere ve depresyon, tükenmişlik sendromu, kaygı bozuklukları gibi sorunlara yol açmaktadır (Gündüz, 2017).
SONUÇ VE ÖNERİLER
Tüm bu etkilerin sonucunda kadın, kendini hiçbir zaman tam ve mutlu hissedemeyen bir duruma düşmektedir. Oysa kadınlar hem yaptıklarıyla hem de yapamadıklarıyla tamdır. Kadınlara dayatılan algılar ve toplumsal cinsiyet rolleri, onların yıpranmasına ve değersizleştirilmesine yol açmaktadır. Ancak kadınların kendileri için yapabilecekleri küçük ama etkili adımlar mevcuttur. Bunlardan ilki, eşlerinden ya da yakın çevrelerinden yardım istemeleridir. Yardım talep etmek, güçsüzlük ya da başarısızlık göstergesi değildir. Her şeyin mükemmel olması gerektiği yanılgısından sıyrılmak önemlidir. Artık tüm yükün kadınlara yüklendiği bir dönemde değiliz; şimdi, eşit paylaşımın zamanıdır.
Kadınlar kendilerine vakit ayırmalıdır. İş hayatı, çocuklarla ilgilenmek, ev işleri derken çoğu zaman en önemli kişi olan “kendileri” ihmal edilmektedir. Oysa kadın mutluysa, hem geleceğe yön veren bir birey olabilir hem de ailesine ve topluma katkı sunabilir.
Kadınlar birlikte daha güçlüdür. Ne yazık ki bazı durumlarda kadınlar da birbirini toplumun cinsiyet algılarına göre yargılamaktadır. Bu durum, kadınlar arası çatışmalara ve kadın özgürlüğüne engel teşkil eden tutumlara yol açmaktadır. Ancak bu olumsuz algılar birlikte hareket edilerek aşılabilir. Kadınlar birbirine destek oldukça hem daha güçlü olacaklar hem de psikolojik olarak daha sağlıklı bir yaşam sürdürebileceklerdir.
Kaynakça
Dowling, C. (1981). The Cinderella Complex: Women’s Hidden Fear of Independence. Simon & Schuster.
Saha, S., & Safri, T. (2016). Cinderella Complex: Theoretical roots to psychological dependency syndrome in women. International Journal of Indian Psychology.
Gündüz, Ş. (2017). Kariyer basamaklarında kadının düşmanı olarak kendisi: Süper anne sendromu, görünmez kadın sendromu ve külkedisi sendromu. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi.