Salı, Eylül 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ergenliğin Derin Sularında Bir Çocuktan Tüm Topluma: Netflix’in Adolescence Dizisi ve Psikolojik Yansımaları

İngiltere’de okullarda izletilmesi planlanan, Netflix’in 2025 yapımı Adolescence, 13 yaşındaki Jamie’nin cinayetle suçlanmasının ötesinde, modern ebeveynlik, sosyal medyanın gençler üzerindeki etkisi, cinsel kimlik karmaşası, akran zorbalığı, dijital şiddet ve modern erkeklik gibi temaları ustaca işler. Sosyal medyanın toksik etkileri, tam olarak prefrontal korteksin gelişmediği, hem biyolojik hem de psikolojik açıdan büyük bir değişim süreci olan ergenlik döneminde hem çocuk hem de aileler için oldukça tehlikelidir. Bu yazı, Adolescence dizisini psikolojik açıdan inceleyerek, özellikle ebeveynler ve eğitimciler için kritik noktalara odaklanacaktır.

Kimlik Arayışında Kaybolmak: Kriz, Utanç, Yalnızlık ve Sosyal Red

Ergenlik dönemi, bireyin kimlik ve aidiyet arayışında olduğu, içsel çatışmalar ve toplumsal baskıların yoğunlaştığı kritik bir süreçtir. Erik Erikson’un (1968) “Kimlik ve Rol Karmaşası” kuramına göre, ergenlik benlik oluşturma sürecinin temel evresidir. Adolescence dizisinde Jamie’nin yaşadığı içsel gelgitler, sosyal dışlanma ve utanç, bu sürecin travmatik yönlerini gösterir. Jamie’nin sosyal medya üzerinden alay edilmesi ve yalnızlığı, kimlik arayışını zorlaştırır ve utanç, sosyal reddedilme ile birleşerek depresyon, kaygı ve riskli davranışları tetikleyebilir. Jamie’nin çatışmaları, dijital çağın gençleri üzerindeki yapısal baskıların bir yansımasıdır.

Aile Dinamikleri ve Bağlanma Sorunları

John Bowlby’nin Bağlanma Teorisi (1980), çocuklukta kurulan bağların, ergenlik ve yetişkinlikteki ilişkileri derinden etkilediğini öne sürer. Dizide karakterlerin aileleriyle kurdukları çatışmalı ilişkiler, bu teoriyi destekler niteliktedir. Çocukların ellerinde birer bilgisayar ve telefon ile “güvenli” olan evlerinde odalarına kapatılması gibi aile içi duygusal ihmal ya da aşırı kontrol, genç bireyin sağlıklı bir kimlik geliştirmesini zorlaştırır.

Sosyal Medyanın Denetimsiz Gücü: Siber Zorbalık

Dizideki pek çok sahnede gençler, sosyal medya üzerinden imalı yorumlar, anonim mesajlar ve ifşa içerikleri gönderiyor. Geleneksel zorbalık artık yalnızca sınıf koridorlarında değil; sosyal medyanın mesaj kutularında, fotoğraf yorumlarında ve emojilerde yaşanıyor—üstelik iz bırakmadan. Jamie ve Katie arasındaki dijital etkileşimler, sıradan bir ergen yazışmasının ötesine geçiyor. Bu durum, ergenler arasında giderek yaygınlaşan siber zorbalığın etkilerini ortaya koyuyor. Araştırmalar, siber zorbalığın mağdurlar üzerinde anksiyete, depresyon, yalnızlık, şiddet eğilimi ve hatta intihar düşünceleri gibi ciddi psikolojik sonuçlar yaratabileceğini gösteriyor (Kowalski, Giumetti, Schroeder & Lattanner, 2014). Ayrıca yapılan araştırmalar, dijital zorbalığın yüz yüze zorbalıktan daha kalıcı psikolojik izler bırakabileceğini ortaya koyuyor (Slonje & Smith, 2008). Sosyal medya platformlarının, duygusal manipülasyon ve etiketleme aracına dönüşmesi bu durumun en çarpıcı yönlerinden biridir. Çünkü dijital içerikler silinse bile, sosyal çevredeki “etiketleme” yoluyla etkileri devam ediyor.

Cinsel Zorbalık ve İfşa Kültürü

Dizi, özellikle genç kız karakterler üzerinden cinsel zorbalığın travmatik etkilerine dikkat çeker. Rıza dışı görüntülerin yayılması, “body shaming”, ve ifşa kültürü, mağdurların beden algısını, güven duygusunu ve benlik saygısını ciddi biçimde zedeler. Birleşmiş Milletler (2023) verilerine göre, 15–19 yaş arası genç kızların %27’si dijital ortamda cinsel içerikli şiddete maruz kalmaktadır. Jamie, Katie’nin rezil olmasıyla birlikte onu kimse sevmezse ve dışlanırsa kendisinin kabul göreceğini düşünür. Adolescence, bu istatistiğin gerçek hayattaki karşılıklarını bu şekilde cesurca yansıtarak, ifşa kültürünün bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini ortaya koyar.

İnsel Kültürü ve Ergen Erkekler: Sessizce Büyüyen Bir Tehlike

Adolescence’da Jamie’nin, cinselliğe erişemediği ve dışlandığı için çevresine öfke biriktirmesi, erkeklik krizinin en karanlık yansımalarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Jamie’nin Katie tarafından “insel (istemsiz bekar)” olarak etiketlenmesi, onun kimlik krizini derinleştirir. Bu etiket, sadece bireysel bir hakaret değil; erkeklik ideolojisinin toplumsal baskılarına dair ciddi bir eleştiridir. Jamie’nin duygusal çöküşü ve öfkesinin arka planında, erkekliğin kırılganlığı ve güç beklentisiyle baş edememe hali vardır. Ging (2019), genç erkeklerin çevrimiçi erkeklik kültürlerinden etkilenerek kadın düşmanı söylemler geliştirdiğini ve bu kültürlerin onları radikalize edebildiğini vurgular. Jamie’nin Katie’ye karşı şiddete başvurması, sadece bireysel bir öfkenin değil, toplumun erkeklik normlarına yüklediği baskının bir sonucudur. Jamie’nin klinik psikologla gerçekleştirdiği görüşmede Jamie’nin maskülenlik ve kadınlar hakkında söyledikleri, toplumun erkeklerden beklentilerini ve şiddetin bu rollerle nasıl ilişkili olabileceğini ortaya koyar. Onun cinayet işlemesinin ardında yalnızca öfke değil daha büyük toplumsal yapı ürünü olan erkeklik ideolojisi yatmaktadır. Jamie Katie’nin erkeklik damgalamasını erkekliğine saldırı olarak algılamış ve bu hayal kırıklığı maskesi altında gizlediği öfke ile fiziksel olarak karşılık vermiştir.

Ne Yapmalı?

Ebeveyn ve öğretmenlere “Daha iyisini yapabilir miydik?” diye sorduran dizi, karanlık bir tablo sunsa da, bu tabloyu dönüştürmek elimizde. Ergenlik dönemindeki gençleri dijital dünyanın tehlikelerinden korumak için yasaklamak değil, rehberlik etmek gerekir. Aileler, öğretmenler ve ruh sağlığı uzmanları, bilinçli farkındalık ve açık iletişimle gençlere güvenli alanlar sunabilir.

  1. Dijital Rehberlik Geliştirin, Yasaklamayın
    Sosyal medya, gençler için bir kimlik sahnesidir. Yasaklamak yerine, bu dünyayı birlikte keşfetmek ve içerikleri birlikte tartışmak, gençlerin eleştirel düşünmesini ve dijital zorbalığı fark etmesini kolaylaştırır.
  2. Zorbalığı “Şaka” Diye Normalleştirmeyin
    Psikolojik ve dijital zorbalık, fizikselden daha derin izler bırakabilir. Küçük görünen alaylar, aşağılamalar ya da dışlamalar asla görmezden gelinmemeli.
  3. Erkek Çocuklarla Erkeklik Üzerine Konuşun
    Toplumun “güçlü ol, duygunu gösterme” mesajları genç erkekleri duygusal olarak yalnızlaştırıyor. Babalar ve erkek öğretmenler, genç erkeklerle açıkça duygular, kırılganlık, reddedilme ve sevgi üzerine konuşmalı. Bu, toksik masküliniteyi kırmanın ilk adımıdır.
  4. Duygusal Farkındalık ve Yardım İstemeyi Öğretin
    Gençler çoğu zaman duygularını tanımlamakta ve ifade etmekte zorlanır. Utanç, korku ya da “abartıyor muyum?” endişesiyle yardım istemekten çekinebilirler. Bu yüzden hem evde hem okulda duygusal farkındalık alanları oluşturmak, gençlerin kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.

Sonuç

Adolescence, yalnızca bir gençlik hikâyesi değildir; aynı zamanda dijital çağda büyümenin psikolojik bedellerini çarpıcı bir biçimde ortaya koyan bir anlatıdır. Kimlik inşası, grup aidiyeti, dijital zorbalık, aile çatışmaları ve cinsel travmalar… Tüm bu temalar, dizinin karakterleri aracılığıyla günümüz ergenliğinin karmaşık haritasını çizer. Dizi yalnızca bir hikâyeyi değil, bir kuşağın ruhsal çöküşünü, dijital kimlik arayışlarını ve görünmeyen yaralarını da sergiler. Belki bir ekran karşısında başlayan farkındalık, bir okulda değişime dönüşür. Belki bir öğretmen, bir cümlesiyle bir hayatı değiştirir. Belki bir ebeveyn, sadece dinleyerek bile evladını kurtarır. Bu diziyi izlemekten fazlası gerekiyor. Bu diziyi “duymak” gerekiyor.

Kaynakça

  • Bowlby, J. (1980). Attachment and Loss: Volume III: Loss, Sadness and Depression. Basic Books.  
  • Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and Crisis. Norton.  
  • Ging, D. (2019). Alphas, Betas, and Incels: Theorizing the Masculinities of the Manosphere. Men and Masculinities, 22(4), 638–657.  
  • Kowalski, R. M., Giumetti, G. W., Schroeder, A. N., & Lattanner, M. R. (2014). Bullying in the Digital Age: A Critical Review and Meta-Analysis of Cyberbullying Research Among Youth. Psychological Bulletin, 140(4), 1073–1137.  
  • Slonje, R., & Smith, P. K. (2008). Cyberbullying: Another main type of bullying? Scandinavian Journal of Psychology, 49(2), 147–154.
Dilara Erbaş
Dilara Erbaş
Dilara ERBAŞ psikolojiye olan ilgisini insan doğasını anlama ve ruhsal sağlığı iyileştirme tutkusuna dayandıran bir yazardır.Yeditepe Üniversitesi’nde psikoloji lisansını tamamladıktan sonra klinik psikoloji, sağlık psikolojisi, bilişsel davranışçı terapi, kayıp ve yas terapisi, doğum öncesi, sırası ve sonrasındaki duygusal ihtiyaçlar başta olmak üzere çeşitli psikoterapi teknik ve testleri ve bireysel farkındalık yöntemleri üzerine uzmanlaşmış ve uzmanlaşmaya devam etmektedir. Deneyimlerini, güncel psikolojik araştırmaları ve günümüz çağını harmanlayarak, okuyucularına hem bilimsel hem de uygulanabilir bilgiler sağlamak isteyen Erbaş, yazılarında genellikle psikolojiyi günlük hayatla ilişkilendirerek, bireylerin içsel dengeyi bulma ve duygusal zorlukların öncelikle tanınmasına yardımcı olmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar