Aynı ülkede yaşayan her insan farklı bir hayattan ve kültürden gelerek toplumu oluşturur. Bu oluşum, farklı tatların, farklı dokuların, farklı yapıların ortaya çıkmasını sağlayarak kültürel zenginlik yaratır. Ancak bir toplumun sağlıklı oluşabilmesi için denge ve güven ortamı ihtiyacı vardır. Kimi zaman bu kültürel farklılıklar, yapıtaşı olan bireylerin dengesini ve güven ortamlarını bozabilmektedir. İşte tam da bu noktada güven sağlamak için bir kültürel yapı inşa edilir ve bu yapı, toplumu hem yönlendirmede hem de otoriteyi sağlamada etkili olur. Bugün özellikle ülkemizde sıkça farkını gözlemlediğimiz denetim odaklı korku kültürü ve gelişim odaklı değerler kültürü inceleyeceğiz.
Denetim Odaklı Korku Kültürü Tanımı ve Özellikleri
Korku, yıllar boyu insanları yönlendirmede ve yönetmede sıkça kullanılan bir duygu olmuştur. Eski çağlarda güç sembolü olan korku duygusu, zamanla toplumların içine işleyerek toplum idaresi ve yönetimi kendine yer bulmuştur. Peki, nedir bu denetim odaklı korku kültürü? Denetim odaklı korku kültürü; güçlü olmanın önemli olduğu ve korkunun güç ile eşleştirildiği bir kültürdür. Bu kültürde, güçlü görülen bir figür vardır ve insanlar kendi değerlerini bu kişinin etrafında olmaları üzerinden belirlerler. Sistem, güçlü olan kişiden korkulmak üzerine kuruludur ve bu korku da kişilere güçlünün dediklerini yapma eğilimini oluşturur. Bu kültürde bağlantıların değeri vardır, kişilerin değil. Sizin ne kadar güçlü insanlarla bağlantılı olduğunuz, sizin de güçlülüğünüz/korkutuculuğunuz ile ilgili algı yaratır ve bu algı sizin de çevrenizde korku duygusu uyandırabileceğiniz insanların birikmesini sağlar. Baskılanan kişiler, ezmeyi güçle eşleştirerek güç kazandıklarında kendi gücünün yettikleri üzerinde korku imparatorluğu kurmaya başlar. Bu kültürü benimsemiş kişiler için kendini değerli hissetmenin iki yolu vardır: ya korkutmak ya da korku figürünün yakınında olmak.
Toplumda Denetim Odaklı Korku Kültürü Etkisi Nasıl Görülür?
Bu kültürün ağırlıkta olduğu toplumlarda kişiler, kendilerinde başkalarının hayatlarını denetleme hakkı görürler. Burada denetleyen ve itaat eden arasında sözsüz bir anlaşma vardır; denetleyen, itaat edeni güvende tutmayı vadeder ve itaat eden de denetleyenin kendini daha korkutucu/güçlü hissetmesini sağlar. Özellikle iş hayatında ve yönetimde güçlenen bu kültürde, kişiye “tanıdıkları” sayesinde verilen kontrolsüz yetkiler, çalışanlarını korkutarak dediklerini yaptırmaya çalışmalarına ve yetkinin kötüye kullanımına sebep olmaktadır.
- İş hayatında ele aldığımızda; haksızlığa uğradığını ve korku duygusunun arttığını hisseden bireyler hem verimlilik açısından hem de psikolojik sağlamlık açısından zorlanmaya başlarlar. Bu durum da kaygı bozukluğu, yetersizlik duygusu, panik atak, depresyon, tükenmişlik gibi çeşitli psikolojik problemler doğurabilir.
- Toplum ruh sağlığı açısından ele aldığımızda; bireyler korku figürünün oluşturduğu çerçevenin dışına çıkmaktan korkarlar çünkü çıktıklarında cezalandırılacaklarını bilirler. Bu da kişinin, istemediği durumları yaşadığında bile sessiz kalmasına, haklarını savunamamasına ve adalet ortamına güvenini yitirmesine sebep olabilir.
- Aile yaşantısında ele alındığında ise; evde sözü dinlenen, kararı uygulanan ve güvenilen kişi “dediğini yaptıran” korku figürüdür. Kendi doğruları uygulandığı sürece çocuklarının yanında olan ve uygulanmadığında da çocuklarını yokluğuyla cezalandıran figür, karşısındaki aile üyelerini korku ile idare eder. Bu durum da kişilerin kendi hayatları üzerinde söz sahibi olamamalarına ve yetersizlik duygusu yaşamalarına sebep olabilir.
Gelişim Odaklı Değerler Kültürü ve Tanımı
Değer, herkes için farklılaşan ama evrensel belli sınırları olan bir kavramdır. Bireyler, kendi sahip oldukları değerlerle bir araya gelirler ve toplumu oluştururlar. Herkes için genel geçer doğru veya fayda olarak kabul edilen değerler, ilkeler haline gelir. Gelişim odaklı değerler kültürü; güven ortamını güçlünün oluşturduğu ve güçlünün de ortak değerler olduğu bir kültürdür. Bu kültürde bir güç figürü yoktur, bireylerin kendilerini güvende hissedecekleri ortak paydalar ve değerler vardır. Bu değerler, bireyin tek başına değerli olduğunu ve hayatı sürdürebilmek için gelişmenin gerekli olduğunu ortaya koyar. İnsan sosyal bir varlıktır ve diğer insanlarla etkileşim içinde olarak hayatını sürdürebilir. Bu noktada değerler kültüründe bir olabilmek, beraberlik içinde “hepimiz” odaklı ilerleyen bir süreçtir. Birliği koruma ve huzur ortamını sağlama herkese eşit paylaştırılan bir görevdir ve ekip işidir.
Toplumda Gelişim Odaklı Değerler Kültürü Etkisi Nasıl Görülür?
Bu kültürün ağırlıkta olduğu toplumlarda kişiler, diğerlerinin üzerindeki etkilerini onların gelişimine katkı sağlayabilecekleri bir noktada görürler. Burada bireyler arasındaki sözsüz anlaşma; birinin ortak değerleri koruması, başkasının da değerini korumasıdır. Bu yüzden herkes belirlenen saygı, adalet, huzur, hak, özgürlük gibi ortak ilkeleri kendince koruyarak toplumun genel iyi oluş haline katkıda bulunur. Herkes tarafından ihtiyaç duyulan ve topluma hizmet eden her türlü unsuru kendi yaşamımızda sağlamak, toplumun da düzenini sağlar. Demokrasi de yapısı itibarıyla değerler kültürünün bir ürünüdür.
- Toplumda ele aldığımızda; birine yapılan haksızlığa karşı çıkarak adaleti sağlamak, kişinin de uğrayabileceği bir haksızlıkta hakkını arayabilme ortamı sağlar. Değerleri kaybeden toplumlar; umutsuz, mutsuz, amaçsız ve işlevselliği bozulmuş bireyler yaratabilirler.
- İş hayatında ele aldığımızda; ortak huzur ortamını ve değerleri koruyarak çalışan kişiler, korku değil saygı duygusuyla otoriteyi kabul ederler ve bu da kişilerin kendilerini geliştirmedeki motivasyonlarının artarak daha verimli bireyler olmalarına katkı sağlar. Ekip işiyle yürütülen bu süreçler, beraber nasıl daha fazla gelişilebileceğini de gösterir.
- Aile hayatında ele aldığımızda; ev herkesin ortak alanıdır ve bu alanda herkes eşit derecede önemlidir. Hem yetişkinlerin hem de çocukların kendi değerlerini bilmeleri, kendilerini rahat ifade edebilmelerine ve bireysel gelişimlerini sağlıklı sürdürmelerini sağlar. Bu aile yapısında yetişen çocuklar sorunlarını rahat ifade edebilen ve sağlıklı çözüm yollarını aramaya istekli yetişkinler olabilirler.
Sonuç
Bireye önem verilmeyen bir kültürde sınır ve ihtiyaç gözetilmez, bu da uzun vadede toplumda adaletsizliklere ve mutsuzluğa sebep olabilir. Denetim kültüründe kişiler cezalandırılmamak için itaat eder, gelişim kültüründe ise kişiler güvenle yaşayabilmek için değerleri korurlar. Bu noktada unutulmamalıdır ki ruh sağlığı bozulmuş bireylerin olduğu bir toplum ne gelişebilir ne de ilerleyebilir. Toplum inşasına en küçük yapı taşı olan bireyden başlanmalıdır, bu da ancak empati ile mümkün olabilir.