Çarşamba, Kasım 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Final Sonrası: Diziler ve Duygusal Bağlarımız

Çoğu zaman evde olduğumuz zamanlarda iyi vakit geçirmek için bir dizi açıp izleriz. Boş vakitleri değerlendirmek için akla gelen ilk seçenek bu olsa gerek. Diyelim ki seyir zevki yüksek, severek izleyeceğimiz diziyi bulduk. İlk bölüm itibariyle hikayeyle ve karakterlerle ister istemez bağ kurmaya başlarız.

Favori karakterlerimiz olur, kendimize benzettiğimiz yanları olan bir karakter olabilir mesela ya da tanıdığımız birine benzeyen biri olması muhtemeldir. Sevmediğimiz karakterleri hayatımızın bazı zamanlarında karşılaştığımız kişilerle bağdaştırabiliriz. Veya sadece hikaye içindeki olaylara verdiği tepkileri yaşadıklarını özdeşleştirebiliriz. Kendimizi onların yerine koyarak “Ben olsam böyle yapardım.” diye önerilerde bulunmak isteyebiliriz.

Peki ya final bölümüne geldiğimizi gördüğümüzde nasıl hissederiz? Özellikle uzun sezonlu bir dizi ise bu, karakterler hayatımızın bir dönemine dahil olmuş gibi olur. “Sonraki Bölüm” yazısını göremediğimizdeki hüznü etkileyen bazı psikolojik ve nörobiyolojik durumlar elbette vardır.

Ayna Nöronlar ve Empatik Bağ

Sanki senaryonun içindeymiş gibi acı çekilen sahnelerde üzülür, sevinçli sahnelerde mutlu olma meyilimiz artar. Bu durumu beynimizdeki ayna nöron sistemimize bağlayabiliriz. Ayna nöronlar, başkalarının gözlemlediğimiz davranışlarını sanki yalnızca izlemiyor da biz yaşıyormuşuz gibi hissetmemizi sağlarlar.

Biri gülümsediğinde gülümseme hissimizle, izlediğimiz dizinin karakteri acı çektiğinde üzüntü duymamız, aşık olduğunda kalbimizin hızlanması — ayna nöron sistemimizin sonucudur. Diziler bize aidiyet hissi verir. Karakterlerin rutinleri, birbirleriyle olan bağları birkaç bölüm sonra tanıdık gelmeye başlar. Tıpkı gerçek yaşamdaki arkadaşlıklarımız gibi…

Bu sebeple bir final sahnesi bazen vedaya benzeyebilir. Fakat bu bir kayıp değil, yalnızca duygunun tamamlanmasıdır.

Parasosyal Bağlar ve Final Sonrası Boşluk

Medya psikolojisi araştırmalarına göre bu his yalnızca “boşluk” değil, zihnin duygusal süreklilik arayışının bir yansımasıdır. Kurgu karakterler, belirli süre sonra tanıdıklık ve güven hissi yaratır; buna parasosyal bağ diyoruz.

Hikâye sona erdiğinde, beynin kurduğu bu duygusal köprü aniden sarsılır — tıpkı rutinleri kaybettiğimizde yaşadığımız hafif huzursuzluk gibi. Kurulan bağ hikayeyi takip etmenin ötesinde, karakterlerle kurduğumuz bağın tek taraflı ve duygusal açıdan gerçek hissedilen bir ilişkiyi içerir.

Bu duruma parasosyal ilişki denilir. İlk kez Horton ve Wohl (1956) tarafından tanımlanan bu kavram, izleyicinin medya figürünü tanıdığına, anladığına ve onunla bağ kurduğuna inanmasıdır. Final geldiğinde ise yalnızca bir hikâyenin bitişi değil, aynı zamanda kurduğumuz parasosyal bağın tamamlanması yaşanır.

Bu durum bir kayıp değil, duygunun doğal bir sonlanma sürecidir. Bu nedenle final sonrası yaşanan kısa süreli hüzün yalnızca doğal değil, nörobiyolojik bir karşılığı olan bir deneyimdir.

Binge-Watching: Aşırı İzleme Alışkanlığı

Özellikle dijitalleşme dünyasıyla gelen aşırı izleme (binge-watching) alışkanlığı, kurulan bağın ve sonrasında yaşanan hüznün artışına sebep olmaktadır.

Aşırı izleme (binge-watching) kavramı 2013 yılında İngilizce Oxford Sözlüğü’ne eklenmiştir. Sözlükte “binge watch” fiili, bir televizyon programının birçok bölümünü tipik olarak DVD ya da dijital akış (digital streaming) hizmeti sunan ortamlar aracılığıyla art arda izlemek olarak tanımlanır.

Platformlar üzerinden izlediğimiz dizilerin biten bölümden hemen sonra çıkan “Sıradaki Bölüm” butonu sayesinde sürekli izleme alışkanlığı geliştiriyoruz. Bu da hikayeye duyulan bağlılığın hızlandırılmasına yol açıyor. Aralıksız izledikten sonra son bölüme geldiğimizi görmek “Nasıl ya?” hissiyle bizi baş başa bırakıyor.

Ödülüm Nerede?

Bunların yanı sıra beynimiz dizi izlerken sürekli halde dopamin yani ödül hormonu salgılar. Her yeni bölüm ve sahne bu akışı yeniden tetikler ve canlı tutar. Ancak dizinin sona ermesiyle, beynimiz bu dopamin akışını kaybeder ve bir süreliğine o hali özler.

Elbette, bu hissi yaşamak bir problem değildir. Dizilerden kopmak zor olabilir, sonuçta sevdiğimiz karakterlerle vakit geçirmek bazen gerçek hayattaki bir buluşma kadar keyif verebilir.

Bittiğinde ise yakın bir arkadaşınla güzel bir günün ardından vedalaşmak gibi, vedalaşmanın hüznüyle hayata dair bir deneyimdir.

Duygusal Doyum ve Farkındalıkla İzleme

Yalnızca bu hissi azaltabilmek ya da iyileştirebilmek adına farkındalık kazanmak mümkündür. Tek oturuşta bitirmek yerine zamana yaymak bunlardan biri olabilir.

Belki bu üzüntüyü finalde çok keyifli bir dizi izlemenin verdiği tatmine bırakmalıyız. Ne de olsa daha çok dizi izleyecek, çok karakterle tanışıp, olay örgülerine eşlik edeceğiz; mesele farkındalıkla kalabilmektedir.

Deneyimi tamamlanmış bir yolculuk gibi görebilirsek, içimizde doygunluğu hissedebiliriz. Tıpkı güzel geçen bir günün sonu gibi. Böylece dopamin düşüşü kendiliğinden dengelenir; beynimiz zaten yeni hikayelere hazırlanır.

Bazen de en iyi bölüm, kendi günümüzün içinde yaşanabilir.

Kaynakça

  • Tüzün Ateşalp, S., & Başlar, G. (2020). İnternette dizi izleme pratiklerinin dönüşümü: Aşırı izleme (binge-watching) üzerine bir araştırma. İletişim, 32, 109–127. https://doi.org/10.16878/gsuilet.560832

  • Liebers, N.; Schramm, H. (2019). Parasocial Interactions and Relationships with Media Characters — An Inventory of 60 Years of Research. Communication Research Trends.

Melisa Erdoğan
Melisa Erdoğan
Melisa Erdoğan, İstanbul Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji Bölümü 4. sınıf öğrencisidir. Öğrencilik hayatı boyunca yapmış olduğu staj deneyimleri sayesinde klinik alanda gözlem yapabilme fırsatı bulmuştur. Eğitim hayatının sonuna yaklaşan Melisa, yetişkinlerle çalışmayı deneyimlemek istemektedir. Özellikle çift terapisi alanına ilgisi oluşmuştur. İnsanların potansiyellerini keşfetmeleri, farkındalıklarını artırmaları ve yaşam becerilerini sağlıklı şekilde geliştirmeleri konularına ilgi duymaktadır. Toplumların gelişmesinde bireylerin farkındalığının artmasının önemine inanan Melisa, yazılarında anlaşılır bir dil kullanarak bireylere yol gösterirken aynı zamanda toplumun gelişimine katkı sunmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar