Perşembe, Kasım 6, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Cadılar Bayramı ve Kolektif Kaygılar

Duygular, insanın çevresiyle ve birbirleriyle kurduğu iletişimin en temel parçasıdır. Duygularımız bizi korur, yönlendirir, tehlikeye veya yakınına dair sezgisel bir bilgi sağlar ve her duygunun bir işlevi vardır; öfke sınır koymamız gereken konuları, suçluluk değer yargılarımızı, sevgi bağ kurma biçimimizi öğrenmemizde rol oynar. Korkunun yeri ise hem ilkel hem de karmaşık bir şekilde farklılaşır; hayatta kalmamızı sağlayan sistemdir. Bizi tehlikelere karşı korur ve aynı zamanda bastırılmış arzuların, kaygıların ve bilinçdışı çatışmaların aynasıdır.

Korkunun İşlevi ve Sembolik Dönüşümü

Korkunun işlevi yalnızca bizi uyarmak değil, kimi zaman içsel bir dengeyi koruma çabasıdır. Teoride bir tehlike algısı olmadan korkuyu yaşamayız ancak modern dünyada tehlike çoğu zaman soyut bir hale gelmiştir. Yani korku dış dünyadaki bir tehdide karşı değil de iç dünyadaki çatışmalara yönelik hissedilir. Ve Cadılar Bayramı, bu soyut korkuların sembolik bir sahnesi olarak karşımıza çıkar ve bunları somutlaştırır. Korkudan kaçarak değil, onu dönüştürerek, onun üstüne giderek ve belki de ona dönüşerek baş ederiz.

Ölüm, hayalet, canavar, yaratık ve karanlık gibi imgeler; insanın bilinç dışında sürekli devinen ama gündelik yaşamın denetim mekanizmalarıyla bastırılan güçlerin törensel bir dışa vurumudur. Hissedilen tehlikenin kurgu olduğunu bilmek, bilinçdışındaki tehdidi denetim altına almanın en güvenli yoludur.

Korku Filmleri ve Ruhsal Bütünleşme

Korku filmleri de benzer bir işleve sahiptir. Ortada gerçek bir tehlike olmadan korkuya maruz kalmak, bireyin kaygı toleransını artırır ve içsel çatışmalara sembolik bir yolla temas etmesini sağlar. İzleyici bazen ekrandaki canavarla özdeşleşir, bazen de kurbanla; bu geçiş insan psişesinin ikili doğasını yansıtır: hem saldırganın hem mağdurun içimizde var olduğu gerçeği.

Canavarla özdeşleştiğimizde bastırılmış güç ve öfke arzularımız, kurbanla özdeşleştiğimizde ise savunmasızlık, kayıp ve ölüm korkusu deneyimleriz. Bu iki kutup arasında gidip gelmek, içsel çalışmalarımızı güvenli bir mesafeden yaşamanın bir yoludur. Kısacası, korku filmleri sadece korkutmaz; ruhsal bütünleşmeyi destekleyen sembolik bir alan açar. İzleyici, bilinçdışındaki yıkıcı ve incinebilir parçalar arasında bir köprü kurar ve korkunun hem öznesi hem de nesnesi olmayı deneyimler.

Kolektif Bilinçdışı ve Toplumsal Katarsis

Bu bağlamda Cadılar Bayramı, yalnızca bir eğlence geleneği değil, kolektif bilinçdışının dönemsel bir dışa vurumudur. Toplum, yılın bu döneminde yasak olanla flört eder; ölümle, karanlıkla, bilinmezle. Maskeler takarak kimliğini askıya alan birey, gündelik rollerin dışına çıkar ve kendi gölgesiyle temasa geçer.

Carl Jung’un ifadesiyle “gölge”, bilincin kabul etmediği, bastırdığı ya da reddettiği yönlerin bütünüdür; oysa Cadılar Bayramı’nda gölge artık gizlenmez, sokakta dolaşmaya başlar. Bu tören, bireysel olduğu kadar toplumsal bir katarsis (arınma) süreci yaratır.

Kolektif olarak korkunç olanı kutlamak, aslında kaygının paylaşılarak dönüştürülmesidir. Bu paylaşım, bireysel korkuların tekinsizliğini azaltır; ölümün, yıkımın ve bilinmezliğin kaçınılmazlığını oyunlaştırır.

Ritüeller ve Psikolojik İşlevleri

Çocuklar için bu deneyim, korkunun güvenli bir bağlamda denenmesi anlamına gelirken; yetişkinler için, kontrol kaybı ve ölüm düşüncesine karşı geliştirilen bir mizah biçimidir. Korku burada hem ciddiyetini hem de tehdidini kaybeder — grotesk bir karnavalın parçasına dönüşür.

Psikolojik açıdan bakıldığında Cadılar Bayramı, toplumsal kaygıların regülasyonu için bir savunma mekanizması gibi işlev görür. Belirsizliğin, ölümün ve değişimin yoğun olduğu dönemlerde insanlar sembolik ritüellere yönelirler; çünkü bu ritüeller, denetim duygusunu yeniden kurar.

Cadılar Bayramı da bilinçdışındaki karanlık öğeleri sahneye taşıyarak onları evcilleştirir, tanınabilir hale getirir. Canavar artık sadece bir tehdit değil, bir anlatı unsurudur; korku, yalnızca bir duygulanım değil, bir anlam üretme biçimine dönüşür.

Sonuç: Korkunun Estetiği ve Yaşam Dürtüsü

Sonuçta, Cadılar Bayramı ne salt bir batıl inanışın kalıntısıdır ne de yalnızca kültürel bir eğlencedir. Bu ritüel, bireyin ve toplumun karanlıkla kurduğu ilişkinin güvenli bir provasını sunar. İnsan psişesi, korkuyu bastırarak değil, onu tanıyarak olgunlaşır.

Belki de bu yüzden, yılın bu tek gecesinde ölümün maskesi takılır, canavarla dans edilir: çünkü korkuyla temas etmeden, yaşamın kendisine de dokunamayız.

Korkuyla kurulan bu oyuncu temas, aslında yaşam dürtüsünün bir ifadesidir. Ölümü taklit etmek, yaşama tutunmanın yaratıcı bir yoludur. Her maske, insanın kendi karanlığını tanıma cesaretini simgeler. Cadılar Bayramı, bu yönüyle korkunun estetiğe, bilinçdışının da yaratıcılıkla dışa vurulduğu bir alan yaratır.

Ayça Saygı
Ayça Saygı
Ayça Saygı, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü lisans eğitimini yüksek onur derecesiyle tamamlamıştır. Lisans sürecinde çeşitli kurumlarda klinik gözlem ve uygulama yaparak psikoterapi süreçleri üzerine deneyim kazanmıştır. Şu anda, Psikoterapi Evi’nde Klinik Psikolog Ahmet Metehan Er’in süpervizyonunda, Bilişsel Davranışçı Terapi ve Çözüm Odaklı Terapi yaklaşımlarını benimseyerek çalışmalarına devam etmektedir. Psikanaliz ve sinemanın kesişiminde ruh sağlığını ve ruhsallığı keşfetmeye odaklanıyor. Psikolojiye sadece teorik bir perspektiften değil, felsefe ve sanat gibi disiplinlerle iç içe yaklaşmayı önemsiyor. Yazılarında psikolojik derinliği günlük hayatla buluşturmayı ve okurlarına düşündürücü bir alan açmayı hedefliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar