Bir sabah uyandığınızı ve dünyadaki hiç kimsenin kendini özel ya da önemli hissetmediğini hayal edin. İlk bakışta kulağa bir ütopya gibi gelebilir: Herkes mütevazı, ben demeyen, tamamen alçakgönüllü. Kavga gürültü yok, ego savaşları sona ermiş… Peki eksik olan ne? Bir süre sonra fark edersiniz ki ortada ne cesur liderler var, ne de sahneye çıkıp dünyayı sarsan sanatçılar. Hiç kimse öne atılmıyor, risk almıyor, “Ben yapabilirim!” diyen çıkmıyor. Narsisizm tamamen yok olmuşsa, dünyamızdan büyük bir itici güç de eksilmiş demektir.
Narsisizm kavramı genelde kötü bir itibarla anılır: Bencillik, kibir, empati yoksunluğu… Elbette uç noktalardaki narsisizm ilişkileri zedeler, toksik davranışlara yol açar. Ancak her şeyin fazlası zarar olduğu gibi, dozunda olduğunda narsisizm aslında yaşantımızda işlevsel ve sağlıklı bir rol oynayabilir. Psikologlar “sağlıklı narsisizm” diye bir kavramdan söz eder: kişinin kendine değer vermesi, özgüven duyması, başarıya inanması ama başkalarını ezmeden bunu yapması (Pincus ve Lukowitsky, 2010). Bu sağlıklı özgüven dozunun olmadığı bir dünyada, insanlık belki de ilerlemek için ihtiyaç duyduğu kıvılcımdan mahrum kalırdı. Gelin narsisizmin olumlu yanlarına, liderlikten sanata, teknolojiden günlük hayata ve psikolojik dayanıklılığa kadar nasıl yapıcı bir rol oynayabileceğine birlikte bakalım.
Liderlik: Egosu Olmayan Liderlik Olur mu?
Tarih boyunca büyük değişimler yaratan liderlerin çoğunda, kendilerine ve vizyonlarına sarsılmaz bir inanç vardır. Bu inanç bazen dışarıdan ego veya hatta narsisizm gibi görünebilir. Düşünün: Birisi çıkıp kitlelere “Beni izleyin, doğru yoldan gidiyoruz” diyor. Bu kişinin kendi yeteneklerine dair güçlü bir güveni olmasa, o cesareti nereden bulacak? Ünlü psikanalist Otto Kernberg bile başarılı olmak için “belirli bir miktar narsisizme” ihtiyaç olduğunu söyler. Çünkü bir gruba liderlik etmek, ışığı biraz kendi üzerine de tutmayı gerektirir. Bir lider, geminin fırtınalı sularda rotasını bulması için kaptanlık ederken içten içe “Bu işi en iyi ben yaparım” diyebilmelidir. Eğer herkes sürekli “Ya yanlış yaparsam, ben kimim ki?” diye düşünseydi, meydanlar boş kalırdı. Tabii ki sağlıklı liderlik, sadece kendine hayranlıkla değil, aynı zamanda başkalarını anlama ve onlara ilham verme becerisiyle harmanlanır. Ölçülü narsisizm, liderin karizma sahibi olmasını, cesur kararlar almasını ve etrafındakilere güven aşılamasını sağlar (Nevicka vd., 2011). Kısacası, dozunda ego, liderlik koltuğunun gizli yakıtıdır.
Sanat ve Yaratıcılık: Aynadaki İlham
Bir ressamın kendini tuvalde ölümsüzleştirmek istemesini ya da bir yazarın kendi yaşadıklarından yola çıkarak dünyaya mesaj vermesini düşünün. Sanatın kalbinde, sanatçının “Benim bir söyleyecek sözüm var” cesareti yatar. Bu cesaret, bir parça narsisizmden beslenir. Aynadaki ilham derken; sanatçının kendine, kendi bakış açısına duyduğu hayranlıktan bahsediyoruz – elbette sağlıklı düzeyde olanından. Eğer hiçbir sanatçı kendi iç dünyasını ifade etmeye değer görmeseydi, sanat diye bir şey olur muydu? Örneğin, tarih boyunca birçok sanatçı kendi portresini yapmıştır – bu bir bakıma kendine hayranlığın sanat formuna dönüşmesidir. Müzisyenler, aktörler alkış toplarken sadece izleyiciyi değil, kendi egolarını da tatmin ederler. Bu ego dürtüsü, onları daha iyisini yapmaya, yaratıcılıklarında sınırları zorlamaya iter. Sonuçta, yaratıcılık biraz da “Ben farklıyım, içimdeki dünya görülmeye değer” diyebilmekten geçer. Dünya tamamen alçakgönüllü insanların olduğu bir yer olsaydı, belki de duvarlarımızı süsleyen resimler, dilimize dolanan şarkılar olmazdı. Sanat, insan egosunun zarif bir yansımasıdır ve doğru elde, bir topluma ilham veren mücevhere dönüşebilir.
Teknoloji ve Yenilik: “Ben Dünyayı Değiştiririm” Cesareti
Bir zamanlar kimse cep telefonundan internete girebileceğine inanmazken, birileri çıktı ve dedi ki: “Dünyayı değiştirecek bir fikrim var.” İşte o birileri, içlerinde diğerlerinde olmayan bir inanç taşıyordu – kendi vizyonlarına duydukları sarsılmaz inanç. Apple’ın efsanevi kurucusu Steve Jobs’un ünlü sözü akla geliyor: “Dünyayı değiştirecek insanlar, onu değiştirebileceklerini düşünecek kadar çılgın olanlardır.” Gerçekten de büyük teknolojik atılımların arkasında, başkalarının “olmaz” dediğine kulak asmayan, kendine güveni belki de biraz aşırı olan dahiler yatar. Bu bir tür yapıcı narsisizmdir: “Ben haklıyım, benim fikrim dünyayı ileri götürecek,” diyebilmek. Elbette her girişimci ya da mucit narsist değildir; fakat yenilik cesaret ister ve bu cesaretin mayasında bazen benmerkezci bir tutku bulunur. Kendi dehasına inanan bir bilim insanı, sırf kendi merakını tatmin etmek ve adını bilim tarihine yazdırmak için yıllarca laboratuvarda çalışabilir. Sonuçta insanlık, uçmayı hayal edecek kadar kendine güvenen Wright Kardeşler sayesinde göklere çıktı; “ya başaramazsak” yerine “elbet başaracağız” diyen o inatçı optimistler sayesinde Ay’a ayak bastı. Eğer herkes mütevazılık adına geride dursaydı, ne ilerleme olurdu ne de icatlar. Teknolojik gelişmeler, “ben bunu yapabilirim” diyen insanların omuzlarında yükselir.
Günlük Hayat: Bir Tutam Öz Sevgi Şart
Narsisizmin sağlıklı düzeyi sadece büyük liderlere veya sanatçılara özgü değil. Günlük hayatımızda da bir parça özsevgiye ihtiyacımız var. Sabah aynada kendine gülümseyip “Bugün harika görünüyorum” demek, sosyal medyada aldığınız bir beğeniyle mutlu olmak veya başarılarınızla gurur duymak narsisistik bozukluk göstergesi değildir. Aksine, bunlar insanın kendini iyi hissetmesini sağlayan küçük dozlarda özsevgi örnekleridir. Tıpkı yemeğin tuzu misali, kararında olduğunda hayatın tadını yerine getirir. Hiç tuz konmazsa yemek nasıl yavan kalırsa, hiç özsevgi olmadan da insanın morali, motivasyonu eksik kalır. Günlük yaşamda kendine değer verme becerisi, sınır çizebilmek ve başkalarına “hayır” diyebilmek için de gerekli. Örneğin, sürekli fedakârlık yapan birinin bir noktada “Benim de ihtiyaçlarım önemli” diyerek dur demesi sağlıklı narsisizmdir. Kendi değerinizi bildiğinizde, toksik ilişkilerden uzak durabilir, hakkınızı savunabilir ve hayatta ne istediğinizi daha net belirleyebilirsiniz. Eğer herkes sadece başkalarını düşünüp kendi benliğini tamamen yok saysaydı, çoğumuz sömürülmeye açık hale gelirdik. Biraz benlik saygısı, günlük hayatın zorluklarına karşı siper görevi görür. Unutmayın, kendini sevmek kendini beğenmişlik demek değildir; aksine, başkalarını da gerçekten sevebilmenin ön koşuludur.
Psikolojik Dayanıklılık: Egonun Zırhı
Hayatın zorlukları karşısında nasıl ayakta duruyoruz? Bazen sırf inatla, “Ben bunu atlatırım” diyerek kendimize inandığımız için, değil mi? Psikolojik dayanıklılık (rezilyans), darbelere rağmen kırılmama becerisidir. İşte bu becerinin gizli silahlarından biri, insanın kendi değerine olan sarsılmaz inancıdır. Kimi zaman bizi hayata bağlayan şey, içimizdeki o sesin “Sen güçlüsün, pes etme, sen diğerlerinden farklısın” demesidir. Bu ses olmasa, belki çoktan vazgeçerdik. Araştırmalar da makul düzeyde narsisistik özelliklere sahip kişilerin depresyon ve kaygı seviyelerinin daha düşük olduğunu gösteriyor (Sedikides vd., 2004). Çünkü kendine güveni yüksek kişiler, hataları dünyanın sonu olarak görmek yerine onlardan ders alıp yollarına devam ediyor. Küçük çocukları düşünün: Düştüklerinde, tekrar ayağa kalkıp yürümeye çalışmalarını sağlayan içgüdü, başarabileceklerine dair duydukları o sarsılmaz inançtır. Yetişkinler olarak da benzer şekilde, bizi güçlendiren bir ego zırhımız var. Bu zırh, özgüven ve özsaygıdan örülü; hayal kırıklıklarını, eleştirileri, başarısızlıkları filtreleyip ruhumuzu koruyor. Eğer narsisizm hiç olmasaydı, her yenilgide kendimizi yerden yere vurur, belki de bir daha denemeye cesaret bulamazdık.
Sonuç: Egonun Işığıyla Dengede Kalmak
Sonuç olarak, narsisizm olmasaydı dünya nasıl olurdu sorusunun cevabı şudur: Muhtemelen daha sakin ama durgun, daha barışçıl ama renksiz bir yer olurdu. İnsan doğası hem işbirliği hem de rekabet duygusuyla ilerler. Narsisizm de bu paletin bir rengi – abartılmadığı sürece parlak ve enerji veren bir renk. Doğru dozda benlik sevgisi, hem bireysel mutluluk hem de toplumsal ilerleme için bir motor görevi görür. Tabii ki her şeyin fazlası zarar: Narsisizmin karanlık yüzüne karşı uyanık olmalıyız. Ama dünyayı değiştiren, sanata hayat veren, zor günlerde bizi ayağa kaldıran şeylerin içinde bir tutam narsisizm olduğunu da unutmamalıyız. Kendini sevmeyen, dünyayı sevmeyi bilemez derler — belki de bu yüzden, aynadaki yansımamıza arada bir gülümsemek insanlığın yoluna ışık tutar.
Kaynakça
Kernberg, O. (1970). Factors in the psychoanalytic treatment of narcissistic personalities. Journal of the American Psychoanalytic Association, 18(1), 51–85.
Nevicka, B., Ten Velden, F. S., De Hoogh, A. H. B., & Van Vianen, A. E. M. (2011). Reality at odds with perceptions: Narcissistic leaders and group performance. Psychological Science, 22(10), 1259–1264.
Pincus, A. L., & Lukowitsky, M. R. (2010). Pathological narcissism and narcissistic personality disorder. Annual Review of Clinical Psychology, 6, 421–446.
Sedikides, C., Rudich, E. A., Gregg, A. P., Kumashiro, M., & Rusbult, C. (2004). Are normal narcissists psychologically healthy?: Self‐esteem matters. Journal of Personality and Social Psychology, 87(3), 400–416.