Çarşamba, Eylül 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Aşkın Kör Noktası

İlişkiler, çoğu zaman karşılıklı bir aynaya bakmak gibidir. Kendimizi sevdiğimiz yanlarımızla değil, en çok da eksik hissettiğimiz taraflarımızla görürüz. İşte tam bu noktada “değiştirme arzusu” devreye girer. Partnerimizi değiştirmeye çalışırken aslında çoğu kez kendi gölgemizle boğuşuruz.

Araştırmalar, insanların belirsizlik karşısında kaygı düzeylerinin yükseldiğini ve bu kaygıyı azaltmak için kontrol arayışına yöneldiklerini göstermektedir (Grupe & Nitschke, 2013). İlişkilerde bu kontrol arayışı, partnerin davranışlarını değiştirme girişimiyle kendini gösterir. Birey, “onu değiştirebilirsem ilişkimiz daha öngörülebilir hale gelir” yanılgısına kapılır.

Freud’un “yansıtma” (projection) kavramı, bu eğilimi anlamada kritik bir çerçeve sunar. Kendi içimizde çözümleyemediğimiz ya da kabullenmekte zorlandığımız özellikleri, partnerimizde görür ve ondan değiştirmesini bekleriz. Örneğin, birey kendi duygusal mesafesini fark etmek yerine partnerinin “fazla soğuk” olduğunu dile getirebilir. Böylece aslında öznel bir çatışma, ilişkisel bir sorun gibi görünür hale gelir. Toplumların idealize ettiği partner profilleri de değiştirme çabasını besler.

Sosyal öğrenme kuramına göre (Bandura, 1977), bireyler çevresel modelleri gözlemleyerek ilişki beklentilerini şekillendirir. Medyada ve sosyal çevrede sürekli maruz kalınan “ideal eş” ya da “mükemmel sevgili” imgesi, mevcut partneri bu kalıplara uydurma arzusunu pekiştirir. Bu da bireyin ilişkide, “olduğu gibi kabul” yerine “dönüştürme” motivasyonunu besler.

Peki neden karşımızdakini değiştirme ihtiyacı hissederiz?

1. Kontrol Yanılsaması

İnsan zihni, belirsizlikle baş etmekte zorlanır. Oysa ilişkiler başlı başına belirsizliklerle doludur. Partnerimizin davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını değiştirdiğimizde, içimizde “ilişki daha güvenli olacak” sanrısı doğar. Kontrol ettiğimizi zannettiğimiz ölçüde huzurlu olduğumuzu hissederiz. Fakat bu, uzun vadede hem ilişkiye hem de bağ kurma motivasyonuna zarar verir.

2. Yansıtma Mekanizması

Hoşlanmadığımız bir özelliği sürekli karşımızdakinde görürüz; oysa çoğu zaman bu özellik, bizde de vardır. Partnerin “çok içine kapanık” olması bizi rahatsız ederken, kendi duygularımızı ifade etme zorluğumuzu görmezden geliriz. Onu değiştirmeye çalışmak, aslında kendimizden kaçmanın bir yoludur.

3. Toplumsal Kalıplar

İlişkilerde “ideal sevgili” ya da “ideal eş” figürleri bize öğretilmiştir. Çevrenin beklentileri, sosyal medyanın parlatılmış ilişkileri ya da aileden gelen kalıplar… Tüm bunlar, karşımızdakini “biçilmiş role” uydurma arzumuzu besler. “Böyle olursa ilişki daha sağlıklı olur” diye düşündüğümüz şey, aslında çoğu kez bizim değil, kültürel kodların sesidir.

Oysa gerçek şu: Bir insanı değiştirmeye çalıştıkça, onu kendinden uzaklaştırırız. Çünkü değişim, dışarıdan dayatıldığında değil, içeriden istekle geldiğinde anlamlıdır. Sağlıklı bir ilişkide mesele, karşımızdakini dönüştürmek değil; farklılıklarımızla birlikte büyüyebilmek, birbirimize alan açabilmektir.

Kendimize Sormamız Gereken Soru

“Ben onu değiştirmeye mi çalışıyorum, yoksa kendi sınırlarımı, korkularımı ve beklentilerimi görmezden mi geliyorum?”

Belki de en büyük değişim, karşımızdakini şekillendirmek yerine, kendi bakış açımızı esnetmeyi öğrenmekte gizlidir. İlişkilerde olgunlaşmak, “Sen olduğun gibi var olabilirsin, ben de…” diyebildiğimiz anda başlar.

Sağlıklı Değişim ve Kabullenme

İlişkilerde değişim elbette mümkündür; ancak sağlıklı değişim, bireyin kendi içsel motivasyonuyla gerçekleştiğinde sürdürülebilirdir. Partnerimizi değiştirmeye çalışmak, kısa vadede güvenlik hissi sağlasa da uzun vadede ilişki doyumunu azaltır. Çünkü asıl mesele partnerin farklılıklarını ortadan kaldırmak değil, bu farklılıklarla birlikte var olabilmektir.

Sağlıklı bir ilişkinin göstergesi: “Ben seni olduğun gibi kabul ediyorum ve birlikte gelişmeye açığım” diyebilmektir.

İlişkisel Esneklik ve Empatik Anlayış

İlişkilerde dönüşüm mümkündür; fakat bu dönüşüm, bir tarafın diğerini biçimlendirme çabasıyla değil, her iki tarafın da kendini yeniden keşfetmeye gönüllü olmasıyla gerçekleşir. En kritik soru:

“Onu değiştirmeye çalışırken, aslında hangi eksikliğimle yüzleşmekten kaçıyorum?”

İlişkilere, partnerimizi “tamamlanmamış bir proje” gibi görmek yerine, “kendi bütünlüğü olan bir birey” olarak bakmak temel farkı yaratır. İlişkide “Ben seni şu halinle seviyorum” diyebilmek, değişim baskısını hafifletir.

Değiştirmek yerine “anlamaya” yönelmek ilişkide dönüşüm yaratır. Sosyal psikolojide “empatik doğrulama” kavramı, partnerin iç dünyasını anlamaya çalışmanın bağları güçlendirdiğini vurgular. Partnerin davranışına “neden böyle yapıyor?” diye bakmak yerine “bunu yaparken ne hissediyor olabilir?” sorusunu sormak, yargıdan meraka geçiş sağlar.

İlişkiyi, iki ayrı bireyin birbirini dönüştürdüğü değil, birlikte büyüdüğü bir alan olarak görmek gerekir. Buradaki amaç, partnerlerden birinin diğerini kendi kalıbına sokması değil; ilişkide üçüncü bir “biz” kimliği etrafında olgunlaşmasıdır.

Her farklılık bir tehdit değil, gelişim fırsatı olabilir. Bunun için “ilişkisel esneklik” gerekir. Yani mesele, “onu değiştirdim” değil, “biz birbirimizi olduğu haliyle kabul edip birlikte ilerleyebildik”tir.

Karşımızdakini değiştirmeye çalışmak, ilişkide enerjimizi tüketen en yaygın tuzaklardan biridir. Bu tuzaktan çıkmanın yolu, ilişkiye bir “gelişim laboratuvarı” olarak bakmaktır. Yani partnerimizi değiştirmeye uğraşmak yerine, “Ben bu ilişkide nasıl daha olgun bir versiyonuma dönüşebilirim?” diye sormak.

Çünkü asıl değişim, çoğu zaman karşımızdakinde değil, onunla kurduğumuz ilişkide saklıdır.

Seda Karaağaç
Seda Karaağaç
Seda Karaağaç, Klinik Psikolog, Uzman Aile Danışmanı ve yazar olarak psikoterapi, aile ve çift terapisi ve akademik çalışmalar alanında geniş bir deneyime sahiptir. Yüksek lisans egitimini ilkini Klinik Psikoloji, ikinci yüksek lisansını da Aile Danışmanlığı üzerine tamamlayan Seda, özellikle Şema terapi, bilişsel davranışçı terapi ve çift terapisi alanlarında uzmanlaşmıştır. Çeşitli dergilerde ve dijital mecralarda düzenli olarak psikoloji ve kişisel gelişim üzerine yazılar kaleme almaktadır. Psikoloji biliminin rehberliğinde, bireylerin ve ailelerin kendilerini daha iyi tanımalarını, ilişkilerini derinleştirmelerini ve yaşam yolculuklarında içsel güçlerini fark etmelerini sağlamayı, Bilginin yalnızca akademik çevrelerde değil, toplumun her kesiminde anlaşılır ve erişilebilir olmasını sağlamak ve böylece sağlıklı ruh halleriyle güçlenen bir topluma katkı sunmayı vizyon edinmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar