Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“HAYATINI YAŞAMAK” ÜZERİNE

“Hayatını yaşıyor” deriz bazen birine.
Kendi ayakları üzerinde duran, istediği yere giden, tatillere çıkan, güzel kıyafetler alan, makyaj yapan, kendi gelişimine yatırım yapan birine… Ve o cümleyi kurduğumuzda hepimizin zihninde aynı imge belirir: özgür, bağımsız, kendi seçimleriyle yaşayan bir insan.

Peki ya diğerleri?
O kalıbın dışına kalanlar… Onlar hayatlarını yaşamıyor mu? Eğer “hayatını yaşamak” sadece dışarıdan görünen bu pratiklerle tanımlanıyorsa, sabah işe gidip akşam eve dönen, çocuğunu büyüten, yaşlı ebeveynine bakan, düzenli hayat sürdüren milyonlarca insan kendi hayatını yaşamıyor mu? İşte tam da bu noktada, bir kalıbın masum görünümlü bir yargıya dönüşebildiğini fark ediyoruz.

Kalıbın Yükü

“Hayatını yaşıyor” ifadesi, masum bir hayranlık gibi görünse de aslında yükü ağır bir kalıp. Çünkü karşıtını düşündürür: “Hayatını yaşamayanlar.” Birini parlatırken diğerlerini silikleştiren bir yan taşır.

Oysa hayat, tek bir formülle açıklanamayacak kadar çeşitli deneyimlerden örülür. Birinin tatilde sahil kenarında içtiği kahve kadar, başka birinin pazar sabahı çocuğuyla yaptığı pankek de “hayat”tır.

Psikolojide öznel iyi oluş dediğimiz şey tam da burada devreye girer. Kimisi için mutluluk maceradır, kimisi içinse güvenli bir rutindir. Kimisi kalabalık şehirlerin enerjisinde kendini canlı hisseder, kimisi küçük bir köyde sakinliğin içinde. Öyleyse neden bir kalıpla herkesi aynı terazide tartıyoruz?

Görünen ile Yaşanan Arasında

Bugünün dünyasında, özellikle sosyal medyada, “hayatını yaşamak” daha çok görünürlükle eş tutuluyor. Fotoğraflar, story’ler, anlık paylaşımlar üzerinden kimin daha “özgür”, kimin daha “bağımlı” olduğu hakkında yargılar üretiyoruz.

Ama işin gerçeği şu: O tatil fotoğrafının arkasında borçlarla boğuşan biri de olabilir; her hafta sonunu evde geçiren ama zihninde derin yolculuklara çıkan biri de hayatını yaşıyor olabilir. Görünen ile yaşanan arasındaki bu uçurum, kalıbı daha da sorunlu hale getiriyor.

Sosyolog Zygmunt Bauman, modern dünyayı “akışkan” olarak tanımlar; sürekli tüketim, sürekli yenilik ve sürekli görünürlük. “Hayatını yaşıyor” kalıbı da bu akışkanlığın bir ürünü aslında. Görünmeyen hayatlar değersiz, gösterilmeyen seçimler eksik gibi algılanıyor. Oysa insanın iç dünyası dışarıya gösterdiklerinden çok daha geniştir.

Hayatını Yaşamak = Seçebilmek

Belki de asıl mesele “ne yaptığımız” değil, “ne kadar seçebildiğimiz.”

Kendi tercihlerimizle yürüdüğümüz yolda olmak, başkalarının beklentileriyle değil, kendi sesimizle hareket edebilmek… İşte o zaman gerçekten “hayatını yaşamak”tan bahsedebiliriz. Çünkü tatil de bir seçimdir, evde kalmak da. Kariyer yapmak da bir tercihtir, küçük bir kasabada sakin bir hayat kurmak da.

Ama şunu biliyoruz ki herkesin seçme şansı eşit değil. Ekonomik koşullar, toplumsal roller, aile yükümlülükleri bazen bizi bir patikaya sıkıştırır. Bu yüzden “hayatını yaşamak”ı sadece bireysel özgürlüğün göstergesi olarak görmek hem haksızlık hem de gerçek dışı olur.

Bir anne, hasta çocuğuna bakarken belki seyahat edemez, belki kendine vakit ayıramaz; ama hayatının merkezinde değer verdiği bir ilişki vardır. O da kendi hayatını, kendi anlamı üzerinden yaşıyordur.

Başkalarının Gölgesinde Yaşamak

“Hayatını yaşamıyor” dediğimiz insanlara bakınca aslında sık sık kendi ölçülerimizi dayatıyoruz. Bizim gözümüzde monoton olan bir hayat, o kişinin bilinçli tercihi olabilir. Ama bazen de gerçekten kendi hayatını değil, başkalarının gölgesini yaşayan insanlar vardır.

Ebeveynlerinin hayallerini sürdüren, toplumun “başarı” tanımına sıkışan, “elalem ne der” korkusuyla karar alanlar… İşte onlar, kendi hayatlarının öznesi olmaktan çıkıp figüran hâline gelir. Belki “hayatını yaşamak” derken kastettiğimiz en temel şey, kendi özneliğini koruyabilmektir.

Psikoterapide sık sık karşımıza çıkan bir soru vardır: “Bu karar kimin kararı?” İnsan bazen farkında olmadan, başkasının hayalini kendi hayatına taşır. Bir başkasının istediği mesleği okur, bir başkasının uygun gördüğü kişiyle evlenir, bir başkasının istediği gibi yaşar. Ama gecenin bir vakti kendi kendine kaldığında, içinden şu cümle dökülür: “Benim hayatım ne zaman başlayacak?”

İçsel Bir Duruş

Hayatını yaşamak, dışarıdan görülen eylemlerden çok içsel bir duruştur aslında. Birinin özgür olup olmadığını kıyafetlerinden, tatillerinden, hobilerinden anlayamayız. Onu ancak kendiyle kurduğu ilişkide, aldığı kararların sorumluluğunu üstlenmesinde görebiliriz.

Kendi hayatını yaşayan insan, bazen çok sakin görünür; ne lüks tatilleri vardır ne gösterişli bir sosyal hayatı. Ama içten içe biliyordur: Kendi seçimleriyle, kendi ritmiyle ilerliyor. İşte asıl “yaşamak” budur.

Sorgulamak İçin Bir Fırsat

Belki de “Hayatını yaşıyor” dediğimizde kendimize şu soruları sormalıyız:

  • Benim için hayatı yaşamak ne demek?

  • Başkalarının hayatına bakarak mı tanımlıyorum, yoksa kendi içimden mi?

  • Günün sonunda kendi seçimlerimin izinde mi ilerliyorum, yoksa başkalarının beklentilerini mi yerine getiriyorum?

Çünkü belki de mesele “hayatını yaşamak” değil, “kendi hayatını yaşamak.”

Son Söz

“Hayatını yaşıyor” derken farkında olmadan insanları ikiye ayırıyoruz: yaşayanlar ve yaşamayanlar. Oysa hayat, tek bir formüle sığmaz. Kimimiz yüksek sesle, kimimiz sessizce, kimimiz görünür biçimde, kimimiz içten içe yaşarız.

Ama şunu unutmamalıyız: Hayatı yaşamak, gösteriş değil; seçimdir. Ve o seçimi yapabilmek, başkasının gölgesinde kaybolmamak, belki de bu kalıbın en derin sırrıdır.

Duygu Sarıkaya
Duygu Sarıkaya
Duygu Sarıkaya, lisans eğitimini onur belgesi ile Başkent Üniversitesi Psikoloji (%30 İngilizce) bölümünde tamamlamıştır. Lisansın ardından stajını Boylam Psikiyatri ve AMATEM Hastanesinde tamamlamıştır. Ayrıca, Madalyon Psikiyatri Merkezinde yaptığı staj ile yetişkin testlerinin uygulama, değerlendirme ve yorumlanmasına hâkim olmuştur. Özel Jale Tezer Kolejinde iki yıl boyunca kurum psikoloğu olarak çalışmış ve ergen psikoterapisinde tecrübe edinmiştir. Can Psikolojik Danışmanlık Merkezinde üç yıl boyunca danışan takibine devam etmiş ve Klinik Psikoloji yüksek lisansını tamamlamıştır. Duygu Sarıkaya, alanında çeşitli eğitim ve süpervizyonlarını tamamlamış olup yetişkin, çift ve ergen danışmanlığına freelance olarak devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar