Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bir Varmış Bir Yokmuş… Peki Nereye Kaybolmuş?

Neredeyse bütün masallar “Bir varmış, bir yokmuş” diye başlar ve kendine ait bir hikâye anlatır. Her biri, farklı bir bakış açısını ve farklı bir hayatı taşır sayfalarına. Aslında biz canlılar için de hayat, tıpkı masallar gibidir; bir bakmışız varız, bir bakmışız yokuz. Peki, nereye kayboluyoruz?

Daha doğduğumuz ilk andan itibaren her dakika yeni bir şey öğrenir, öğrendiklerimizle kendi hayatımızı inşa etmeye başlarız. Fakat bazen hayat, öğrenmemiz gereken kavramları bize erkenden öğretir; hem de hiç hazır olmadığımız bir anda. Ölüm de, hayatın bize bazen erkenden öğrettiği o ağır kavramlardan biridir.

Ölüm ve Hayatın Gerçekliği

Ölüm, bir canlının artık fizyolojik ve biyolojik olarak görevini yerine getirememesi olarak tanımlansa da aslında bundan çok daha fazlasıdır. Çünkü hayatımızın tam ortasında yer alan birisi, bir gün bir bakmışız artık hiçbir yerde yoktur. Ölüm, her yaştan insan için zor bir süreçtir; ancak yetişkinler olarak bildiğimiz ve kabullenmeye çalıştığımız bu kavramı, hayatı yeni yeni keşfetmeye başlayan minik kalpler öğrenmek zorunda kalırsa ne olur? Nasıl anlatılmalıdır, nasıl anlatılmamalıdır?

Çocuklar ve Ölüm Kavramı

Minik kalpler için dünya, henüz tamamen somut kavramlardan ibarettir ve ölüm ne yazık ki onlar için oldukça soyut kalan bir kavramdır. Bir evcil hayvanın aniden ölmesi, bir çizgi filmde bu temaya rastlamaları, oynadıkları oyunlarda veya okunan kitaplarda ölümün geçmesi, aslında çocukların bu kavrama sandığımız kadar uzak olmadığını gösterir. İşte tam da bu noktada, çocuğun ölüm hakkında ne bildiğini anlamak gerekir. Ardından ölüm kavramı, çocukların anlayabileceği şekilde somutlaştırılarak anlatılmalıdır.

“Artık yemek yemeyecek, yürümeyecek…” gibi somut örnekler üzerinden konuşmak, onların kavrayabilmesine yardımcı olur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri, çocuğa “uzun bir uykuya daldı” gibi yalanlar söylenmemesidir. Çünkü çocuk uykuyu ölümle eşleştirirse, uyumaktan korkabilir ve kabuslar görebilir. Aynı şekilde, “sadece yaşlılar ve hastalar ölür” demek de doğru değildir. Genç birinin ölümüne şahit olduğunda bu durumu kabullenmeyi reddedebilir ve derin bir kaygı yaşayabilir.

Duygusal Destek ve Yas Süreci

Unutmamalıyız ki minik kalpler, kendi hayatlarını inşa etmeye çalışırken en az bizim kadar hassas duygular taşır. Her insan yas sürecini farklı yaşar; ancak çocuklar, ölüm kavramını henüz tam anlamlandıramadıkları için ölen kişinin kendileri yüzünden öldüğünü düşünebilir ve derin bir suçluluk hissedebilirler. Kimi zaman da başkalarını suçlayabilirler. Bu nedenle, bu önemli ve hassas konunun çocuğa, en güvendiği kişi tarafından, zaman kaybetmeden aktarılması gerekir. Onun da duyguları olduğunu unutmadan, sade ve yalan içermeyen bir anlatım tercih edilmelidir. Çocuğun sorularına sakinlikle, anlayabileceği düzeyde yanıtlar vermek, kafasında oluşabilecek korku ve kaygıları azaltacaktır. Bu süreçte, yanında olmaya özen göstermeli ve duygularını yaşamasına alan tanımalıyız.

Unutmayalım ki, her kayıp, minik kalpler için büyük bir sarsıntıdır. Onlar için ölüm, bir anda sessizleşen bir odanın, dönmeyen bir kapının ya da artık gülümsemeyen bir yüzün yokluğu demektir. Bu yüzden onların gözlerinden düşen her yaş, kalplerinde taşıdıkları soruların sessiz bir yankısıdır.

Yanında Olmak ve Anlatmanın Gücü

Böylesi hassas bir süreçte en büyük ihtiyaçları, yanında güvende hissettikleri bir elin varlığıdır. Yanlarında olduğumuzu bilmeleri, korkularını bizimle paylaşabileceklerini hissetmeleri, kaybın getirdiği o ağır yükü bir nebze hafifletecektir. Onların hislerini yok saymak ya da ertelemek yerine, acıyı konuşmaya cesaret etmek; gözlerinin içine bakarak, yalanlara sığınmadan ve kendi anlayabilecekleri bir dille gerçeği anlatmak, minik kalplerin yas sürecinde iyileşmelerine yardımcı olacaktır.

Çünkü bazen anlatmak, bir çocuğun dünyasında ölümün yarattığı belirsiz karanlığa küçük bir ışık yakmak gibidir. Bazen bir sarılma, kelimelerden çok daha fazlasını anlatır. Bazen de sessizce yanında oturmak, anlatmaya yetmeyen cümlelerin tamamlayıcısı olur.

Bir varmış, bir yokmuş dediğimiz her hikâyede geride kalanların acısı kalır. Ama o acıyı sevgiyle, anlayışla, sabırla sarmak elimizdedir. Çocukların hayatı anlamlandırmaya çalıştıkları bu yolculukta onlara rehber olmak, yasın doğallığını göstermek ve duygularını yaşamasına izin vermek; gelecekte kayıplarla baş edebilmeleri için onlara güç verecektir.

Ve belki de en önemlisi şudur: Onlara hayatın bir yolculuk olduğunu, bazı yolculukların bizden uzakta devam ettiğini ama sevgimizin asla yok olmadığını anlatabilmektir. Çünkü sevgimiz, biz yok olduğumuzda bile kalplerinde var olmaya devam edecektir.

Kaynakça:

  • Yıldız, A. (2007). Çocuklarda Ölüm Kavramının Gelişimi. Aile ve Toplum, 3(11), 63-71. Erişim: dergipark.org.tr

  • Demirsoy, G., & Çapık, C. (2014). Çocuklarda Ölüm Kavramının Gelişimi ve Çocuklara Ölümün Anlatılması. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 6(4), 414-420. Erişim: dergipark.org.tr

  • Demirbaş, H. (2016). Çocuklara Ölümün Anlatılması ve Çocuklarda Yas Süreci. İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 59(3), 201-206. Erişim: dergipark.org.tr

  • Öz, F., & Kılıç, M. (2011). Çocuklara Ölümün Anlatılması: Hemşirelik Yaklaşımları. Cumhuriyet Hemşirelik Dergisi, 15(1), 71-76. Erişim: egitimpsikolojisi.org

Feyza Nur Nalbant
Feyza Nur Nalbant
Psikoloji öğrencisi olarak, özellikle nöroloji ve psikolojinin az rastlanan, ilgi çekici alanlarına yönelik merakla öğrenmeye ve üretmeye devam ediyorum. GİPDER’de yönetici asistanlığı, yazı işleri koordinatörlüğü ve dernek yönetiminde aktif görevler alıyorum. Aynı zamanda yazılarımı deneme tarzında, herkesin anlayabileceği ve kendinden bir şeyler bulabileceği şekilde kaleme alıyorum. Psikolojinin dokunduğu her alana ilgiyle yaklaşıyor, bu alanlarda yazmayı keyifle sürdürüyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar