Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yasla Birlikte Dile Gelen Çağrı: Rüzgar Telefonu

Bir tepenin yamacında duran eski bir telefon kulübesi düşünün. Ne hattı var ne de çevir sesi. Ama oraya giden herkes, kalbinde bir yük, dilinde bir cümleyle giriyor içeri. Rüzgar Telefonu olarak bilinen bu kulübe, Japonya’nın Otsuchi kasabasında bir adamın kaybettiği kuzenine seslenebilmek için kurduğu bir yerdi. Zamanla, depremde ve tsunamide yakınlarını kaybeden yüzlerce insan bu kulübeye geldi. Bağlantısı kopmuş o telefonla sevdiklerine ulaşabilmek için…

Bazı duygular vardır; hiçbir yere sığmaz. Kelimeler taşıyamaz. Gidenin ardından söylenemeyenler içimizde kalır. İşte tam da bu yüzden, söyleyemediklerimize bir adres, içimizdeki sızıya bir kapı araladım. Belki bir telefon kulübesi inşa etmedim ama kendi içimde, rüzgâra emanet edebileceğim bir alan açtım. Ne hattı var ne ahizesi; ama orada her sessizlik bir dile dönüşüyor. Zamanla fark ettim ki, bazen yalnızca içimizde bir yer açmamız yeterli…

Duyulmayanı rüzgâra emanet edebileceğimiz bir alan… Gidene, uzaklaşana, sessizliğe karışana seslenebileceğimiz; kelimelerin yükünü hafiflettiği, görünmez ama derinden hissedilen bir iç mekân… Ve belki de en çok orada, en derin sessizlikte, iyileşmenin ilk adımını atmak mümkündür.

Yasın Psikolojik Dinamiği

Yas, sadece bir kaybın ardından gelen hüzün değil; insanın varoluşunu, ilişkilerini ve hayata yüklediği anlamı yeniden sorguladığı derin bir içsel süreçtir (Stroebe ve Schut, 2020). Bazen, en değer verdiklerimizle bile aramızda görünmez bir mesafe oluşur. Artık sesini duyamadığımız, gözlerine bakamadığımız, konuşamadığımız biri olur hayatımızda.

Sevgilimiz, dostumuz, ailemiz ya da artık konuşmadığımız, iletişimimizin koptuğu biri… Yas süreci, sadece fiziksel bir kaybı değil, aynı zamanda ruhumuzda derin izler bırakan duygusal bağların kopuşunu da içeriğine alır. Bir ilişkideki kopuş ya da ruhsal mesafe, bireyin içsel dünyasında gerçek bir kayıp gibi yankı bulabilir ve aynı derecede bir yas tepkisini tetikleyebilir. (Bonanno, 2021).

Bowlby, yas sürecini bağlanma kuramı çerçevesinde ele alır ve yitirilen kişiye olan bağın devam ettirilme ihtiyacına odaklanır (Bowlby, 1980). Bu bakış açısı; ölene mektuplar yazmak, hayali konuşmalar yapmak ya da rüzgar telefonuna konuşmak gibi ritüellerin ne kadar doğal ve işlevsel olduğunu anlamamıza yardım eder. Çünkü bu tür sembolik bağlantılar, bağın sona erdiğini değil; yeni bir forma evrildiğini gösterir.

Bu iyileşme sürecinde konuşmak, duyguların ifade edilmesi ve anlamlandırılması açısından güçlü bir araçtır (Pennebaker, 2018).

Yasın İçsel Yolculuğu ve İfade Gücü

Yas, konuşacak yer bulamadığımızda daha da ağırlaşır. İçimizde taşıdıklarımızı paylaşamadıkça büyür. İçimizde taşıdığımız bu boşluk, çoğu zaman bir anlam arayışına dönüşür. Çünkü sevdiğimiz biri gitmişse, onunla kurduğumuz bağ bir anda silinmez. O bağ hâlâ oradadır. Sadece biçim değiştirmiştir. Bazen bir hatırada, bazen bir şarkıda, bazen de rüzgârın taşıdığı bir cümlede yaşar.

Bu yüzden bir sesli mesaj değil belki ama içli bir fısıltı, kendi kendine söylenmiş birkaç kelime bile iyileştirici olabilir. Bazı duygular ancak söylendiğinde hafifler. Bazı vedalar sessizlikte tamamlanır. Ve bazı yaralar… sadece içten dökülen cümlelerle kabuk bağlar.

Son Sözü Rüzgar Söylesin

Belki bir gün sen de bir rüzgar telefonunun başına geçersin. Ve eline hiç çevrilmeyecek bir numarayı alırsın. Gözlerini kapatır, içinden geçenleri söylersin. Kim bilir, belki seni duyan olmaz ama duyulmak için değil, hissetmek için konuşursun. O zaman anlarsın ki bazı cümleler havaya savrulmaz; kalbe iner. Çünkü rüzgar, onları taşıyacak kadar güçlüdür.

Rüzgara Fısıldayan Bir Mesaj…

Sana hâlâ anlatmak istediğim ne çok şey var.
Her sessizlikte her rüzgârda adını fısıldıyorum.
Gözlerimi kapatıp içimden seni çağırıyorum,
Biliyorum, beni duyamıyorsun ama yine de konuşuyorum.
Sözlerim rüzgârla savrulsa da kalbimde seninle buluşuyor.
Ve ben, sana o kalpten dökülen sözlerle,
Rüzgârın taşıdığı ses olmaya devam ediyorum.

Bu satırları okurken belki senin de içinde bir ses belirdi.
Belki bir resim geldi aklına, belki yarım kalmış bir mesaj…
Kim bilir, belki senin de paylaşmak istediğin bir şeyler vardır.
Eğer içinden gelirse, bu yazının sonunda, kendi rüzgar telefonuna seslenebileceğin bir yer bulabilirsin.
Belki birkaç cümle…
Belki bir sessizlik…
Burada sana da yer var 🙂

Kaynakça

Aktan, S. (2021, 10 Mart). Japonlar Fukuşima faciasında kaybettikleri yakınlarıyla ‘rüzgar telefonu’nda özlem gideriyor. Euronews Türkiye.
Bonanno, G. A. (2021). The other side of sadness: What the new science of bereavement tells us about life after loss (2nd ed.). Basic Books.
Bowlby, J. (1980). Loss: Sadness and depression (Vol. 3). Basic Books.
Neimeyer, R. A. (2001). Meaning reconstruction & the experience of loss. American Psychological Association.
Pennebaker, J. W. (2018). Opening up by writing it down: How expressive writing improves health and eases emotional pain (3rd ed.). Guilford Press.
Stroebe, M., & Schut, H. (2020). The dual process model of coping with bereavement: A decade on. Omega: Journal of Death and Dying, 81(1), 3–19.

Senanur Kanioğlu
Senanur Kanioğlu
Psikolog Senanur Kanioğlu, lisans eğitimini Pamukkale Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamladı. Psikolog ve yazar olarak bireylerin gelişim yolculuklarına eşlik etmeyi seven, insan odaklı çalışmalara tutkuyla yaklaşan ve sürekli gelişime açık bir yapıya sahiptir. Psikoloji alanındaki akademik bilgisini saha deneyimiyle birleştirerek, ruh sağlığı ve sosyal farkındalık konularında çeşitli çalışmalarda yer almıştır. Psikolojik değerlendirme süreçleri, grup çalışmaları ve klinik gözlemler yapma fırsatı bulduğu; psikolojik danışmanlık merkezi, hastane, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde stajyer olarak görev almıştır. Gönüllülük ve proje bazlı çalışmalarla psikolojiyi toplumsal faydaya dönüştürme hedefiyle hareket ederek; TÜBİTAK 2209, Erasmus+ ve sosyal girişimcilik projelerinde aktif rol almıştır. Psikolojiye olan akademik ilgisini yazıya dökerek ifade eden yazar, ruh sağlığını güçlendirmeye yönelik içerikler üretmeye devam etmektedir.

4 YORUMLAR

  1. Sana hâlâ sesleniyorum, sanki az sonra kapıdan girecekmişsin gibi. Yokluğunu kabullenmek değil de, yokluğunla yaşamayı öğrenmek daha zormuş meğer. Keşke son kez yüzüne bakabilseydim, “Ben iyiyim, merak etme” diyebilseydin. Şimdi her rüzgar estiğinde, kulağıma sesin geliyor gibi… Bu kulübeye değil belki ama içimdeki boşluğa fısıldıyorum: Özlüyorum…

  2. Gidişinle içimde bir mevsim hep eksik kaldı. Bir insan bu kadar ani ellerimden kayıp nasıl gidebilirdi dedim hep kendime. Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey birikti ki… Her sabah uyanırken, aklıma ilk sen düşüyorsun. Gözüm seni arıyor kalabalıkların içinde, ama sadece içimde yaşıyorsun artık. Belki bu kulübede sesimi duymazsın ama bil ki her rüzgârla sana sevgimi gönderiyorum. Gittiğin yerde meleklerin bol olsun…

  3. Bazen sessizlik, insana en ağır gelen kelimedir. Bir gün, rüzgarın taşıdığı o ince fısıltıları dinlerken fark ettim… Kimi sesler kulakla değil, kalple duyulurmuş. Kimi mesajlar posta kutusuna değil, içimizin boşluğuna düşermiş. Ve bazı cümleler, ancak rüzgarın taşıyabileceği kadar hafif olunca yolunu bulurmuş. Bu yazıyı okurken sanki görünmez bir kapı aralandı; insanın kendi içine açtığı o küçük, gizli odalardan biri… Orada konuşulmayan sözler, söylenmeyen vedalar ve yalnızca rüzgarın taşıyabildiği cümleler vardı. Bazen, birini kaybetmek yalnızca yokluğunu değil, sessizliğini de taşımak demekmiş. Ve insan, sessizliği taşımayı öğrendiğinde bir tür iyileşmeye de yaklaşırmış. Şimdi anlıyorum ki, bazı bağlar ne kopar ne biter; sadece sessizleşir. Ve o sessizlikte bile, o bağ hala nefes alır. Rüzgar bazen bir hatırayı getirir, bazen hiç söylenmemiş bir kelimeyi… Belki de bu yüzden insan, içinden konuşur; kendi kendine fısıldar ve bilmediği bir dinleyiciye inanır. Bu satırların bana hissettirdiğiyle, ben de kendi mesajımı rüzgara bırakıyorum: Sen hala buradasın… Sessizlikte bile. Ve ben, bu sessizliği taşırken rüzgara güveniyorum. Belki seni bana getirmez ama hislerimi sana taşır. Ve bil ki, bazı sözler havaya savrulmaz; rüzgar onları taşıyacak kadar güçlüdür. Belki de her fısıltı, içimde kabuk bağlayan bir yaraya dokunuyor… Bu da benim rüzgara emanet ettiğim küçük sırrım olsun. Oraya ışık düşürdüğünüz için teşekkürler. Bu yazı bana, sessizliğin bile kalple konuştuğunu hatırlattı…
    Ve biliyorum ki, rüzgarın taşıdığı her his, sonunda bir kalbe dokunur.

  4. Okuduğumda içimizde yarım kalan noktaların bize soru işareti olarak geri dönmemesi için üzerinde düşünülmesi gerektiğini kavradım. O yüzden günlük muhakeme yapıp, yarım kalanları tamamlayacağım. Çünkü şunu biliyorum ki yarım kalan her şey bizde de yarı iz bırakır. Başarılarınızın devamını dilerim. Ellerinize sağlık👏

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar